Suriye Alevileri: Katliamdan iktidara
Abone olSuriye'de Devlet Başkanı Esad karşıtı isyan dalgası 'mezhep çatışmaları' korkusunu doğurdu. Alevi Esad ailesinin iktidara gelmesi ve iktidarını sağlamlaştırması da çatışma ve darbe zeminine oturtulmuştu. BBC, Suriyeli Alevileri araştırdı.
Suriye'de ayaklanmanın başlamasının üzerinden iki yıl geçti. Esad rejimi tehdit altında. Hakkında pek fazla ayrıntı bilinmeyen bir Şiilik kolunun, Aleviler'in mensubu olan Esad ailesinin özelinde, ama ülke genelinde Alevilere yönelik düşmanca bir tavır olduğu ve bu tutumun giderek yaygınlaştığı görüşü sıkça dile getiriliyor. Dünyaca ünlü bir uzmana göre, Arap Alevilerinin dünyada yaşanacak bir sonraki ''soykırımının da hedefi'' olmaları muhtemel. BBC, ağırlıklı olarak Suriye'de ve Türkiye'nin güney kesimlerinde yaşayan Arap Alevileri inceledi; iktidara nasıl geldiklerini ve bu iktidarı nasıl 50 yıl sürdürebildiklerini araştırdı. BBC Radio 4 için hazırlanan programın yapımcısı Damian Quinn, sunucusu Owen Bennet Jones. Türkçe'ye de Çağıl Kasapoğlu uyarladı.
Suriye'de iki yıl önce Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimine karşı ''demokrasi'' talebiyle başlayan ayaklanmalar, mezhep söyleminin de dâhil edildiği şiddetli çatışmalara dönüştü.
Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu Suriye'de, iktidar yarım yüzyıla yakın bir süredir Alevi toplumuna mensup Esad ailesinin elinde.
Sünnilere göre azınlıkta kalan ve ülke nüfusunun yüzde 12'sini oluşturan Alevilerin, iktidarı elinde tutması ülkenin tarihi ve siyasi dinamikleri üzerine inşa edilen bir geleneğin sonucu.
Aleviler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gördükleri zulüm nedeniyle yıllar boyu kendilerini toplumun dışında tuttu.
Yavuz Sultan Selim idaresinde, 15. yüzyıl Osmanlı döneminde Alevi din adamlarına Halep'te tuzak kurulduğu ve başları kesilerek öldürüldükleri de Alevi toplumunda zulümlere verilen örneklerden sayılıyor.
Akdeniz kıyılarında Lübnan ve Suriye sınırı ile Türkiye'nin güneyine çekilen Aleviler, güçlü Sünni komşularından uzak, yıllar boyu ''göze batmaktan'', dikkat çekmekten sakınan bir toplum oldu.
London School of Economics Üniversitesi Orta Doğu Programı Direktörü Prof. Fawaz Gerges, temeli yüzyıllar öncesine dayanan ''zulüm ve baskının'' hala Alevi toplumunun üzerinde etkin olduğu görüşünde:
"Alevi toplumu, derinden gelen bir zulüm ve mağduriyet duygusu içinde, yüzyıllar boyu baskı altında tutulduklarını hissediyor. Şimdi Suriye'de olanları da, kendilerini zayıflatmayı, yok etmeyi ve dışlamayı hedefleyen tarihi çabaların bir uzantısı olarak görüyor."
Bazı aşırı muhafazakâr Sünnilere göre Aleviler "zulüm görmeyi hakketti."
Sünni propagandasının bir parçası olarak, Alevilerin Kudüs'e doğru ilerleyen Haçlılara yardım ettiği öne sürülüyor.
14. yüzyılın en önemli âlimlerinden İbn Teymiye, literatürde Nusayriler olarak da anılan Alevilere vaazlarında sıkça yer veriyordu:
"Nusayriler, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan daha imansızdırlar… Muhammed'in toplumuna, Frenkler ve Türklerden daha çok zarar vermişlerdir. İslami yasalar çerçevesinde cezalandırılmaları başarıların en büyüğü ve yükümlülüklerin en önemlisidir."
Osmanlı gitti, Fransız Alevi Devleti doğdu
Toplum dışında tutulan Orta Doğulu Alevilerin kaderi, 20. yüzyılda Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle değişmeye başladı.
Savaşta yenik düşen Osmanlı orduları, Lübnan ve Suriye'den çekilince, bölge yeni bir sömürgeci gücün, Fransızların egemenliği altına geçti.
Fransız güçleri 1920'de Suriye ve Lübnan'da manda yönetimi kurdu. Fransız idaresinde, bölge etnik ve dini temellere göre beş farklı devlete bölündü.
Yeni doğan, Halep Devleti, Şam Devleti, Dürzi merkezli Cebel-i Dürzi Emirliği ve Lübnan devletinin yanı sıra, Aleviler de kendi bayraklarıyla Alevi Devleti'ni kurdu.
1. Dünya Savaşı sonunda Fransızlar ve İngilizler, Osmanlı dönemi sonrası toprakların paylaşılması için, gizli kapılar ardında Sykes-Picot Anlaşması imzalamıştı.
Fawaz Gerges'e göre, savaş sonrası bölgede iktidarlarını sağlamlaştıran İngiltere ve Fransa, "Osmanlı İmparatorluğu ile modern Orta Doğu'nun haritasını yeniden çizdi."
Gerges, bu yeni şekillenmenin ''herhangi bir birliğe veya sınırların organik bağına'' dayandırılmadığını yalnızca ''yapay devletler ve yapay toplumları üzerinden'' inşa edildiğini söylüyor.
Gerges, "İngiltere ve Fransa, imparatorluklarının yarattığı etkiyi koruyabilmek için azınlıkları çoğunluklara karşı güçlendirdi" diyor.
Fransız Alevi Devleti'nin ömrü uzun sürmedi.
Suriye'nin 1946'da Fransa'dan bağımsızlığını elde etmesiyle, Alevi Devleti de Suriye'ye bağlandı.
Bağımsız devlet statülerini kaybetmeleri Aleviler için bir hüsran gibi görünse de, aslında yeni düzende Suriye'de iktidara ve güce giden kapılar, Alevilere bir bir açılmaya başladı.
Suriye ordusunda kimlik buldular
Şehir merkezlerinden uzak, köylerde ve dağlık bölgelerde yaşayan Aleviler, yoksulluktan ve dışlanmışlık duygusundan sıyrılmak için, ülkenin en güçlü kurumlarından olan Suriye ordusunda kimlik bulma yolunu seçti.
Düzenli maaş ve toplumda belli bir düzeyde saygı görmek, Alevileri orduya çeken nedenlerden oldu.
Oklahoma Üniversitesi Suriye uzmanı Prof. Joshua Landis'e göre Aleviler, günlük hayatta elde edemedikleri birçok fırsata orduda ulaştı:
"Aleviler orduya resmen akın etti. Günde üç öğün yemek, kıyafet ve silah taşımak istediler. Geçmişte elde edemedikleri, gelecekte de elde etmeleri zor şeylerdi bunlar. Orduda öncü oldular. Fransızlar 1946'da bölgeden çekildiklerinde Aleviler düşük rütbelerdeydi. 1956'de ise, ordudaki astsubayların yaklaşık yüzde 65'i Alevi'ydi."
Landis, orduda giderek güçleri artan Alevilerin kısa sürede devlet katlarına ulaştığını söylüyor.
Lübnan'ın Trablusşam kentinin Bab el Tabaneh bölgesi, Alevilerin yoğun yaşadığı bir yer.
Orduda yüksek mertebelere ulaşan Hafız Esad'ın, Baas Partisi'ni kurması ve 1970'de kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirmesi Landis'e göre, Alevilerin ordudan siyasete geçişinin önünü açtı.
Hafız Esad, 1963 ve 1966 darbelerinde de kilit bir rol üstlenmişti. Darbelerle gücünü pekiştiren Hafız Esad, başarılı bir taktik izliyordu.
Hıristiyanlar ve Dürzilere, "Benimle bir olun, sizi Sünni egemenliğinden koruyacağım" vaadiyle yaklaştı.
Esad, en zengin Sünni tüccarlara ve işadamlarına 'riayet etmeleri ve işbirliği yapmaları' karşılığında para kazanmalarının yolunu açtı ve Sünnileri böldü.
Hafız Esad'ın oğlu Beşar Esad'ın Sünni aileden gelen Esma Esad'la evlendirilmesi de adımlarının bir parçası olarak görüldü.
'Alevi değil Suriyeliyim'
Mesele ideolojik açılımlara geldiğinde de Hafız Esad, Alevileri, 'Suriyeli ve Arap' olarak tanımladı.
Esadların desteğiyle Aleviler, Sünnilere "Bizi dışlayamazsınız, çünkü aynı milletin parçasıyız" diyebildi.
Bu görüş Alevi toplulukları arasında hala sık sık dile getiriliyor.
BBC'ye konuşan Suriyeli film yapımcısı Cemal Süleyman da kendini Alevi olarak değil, Suriyeli olarak tanımlamayı tercih ediyor.
"Her şeyden önce kendimi Suriye vatandaşı olarak tanımlıyorum. Alevi veya Sünni değil. Ben laik bir insanım, bir sanatçıyım. Babam Alevi toplumundan geliyor, Aleviliği İslam'ın içinde bir mezhep olarak tanımlıyor. Aleviler de Müslüman."
Süleyman'a göre, Suriye'de Aleviler ve Sünniler arasında fark yok.
Aleviler arasında dini azınlık kimliklerinden çok vatandaşlık temelli kimlik oluşturmak yaygın bir tavır.
Yalnız bu tavır, yine de temel farkların üstünün örtüldüğü anlamına gelmiyor.
Esad ailesi, hükümet içinde, istihbarat ve güvenlik gibi üst düzey kritik görevlerin dağılımında Alevilere öncelik veriyor, Sünniler ve Aleviler arasında fark olmadığı vurgusunu yapsa da, kendilerini iktidarda tutabilecek mevkilere güvenlikleri kişileri atamaya özen gösteriyorlardı.
Bu strateji, Esad ailesini 50 yıla yakın iktidarda tutmaya yetti.
İktidarlarının zemini sarsan ilk darbe Müslüman Kardeşlerin 1982'de ayaklanması ve ardından gelen katliam oldu.
'Suriye Alevileri' haberlerimizin ikinci bölümünde yarın 'Esad iktidarını ve Alevilerin kaygılarını' mercek altına alacağız.