Trabzon’un Maçka ilçesi Altındere köyü sınırları içinde Altındere Vadisi’ne hakim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulduğuna inanılan Sümela Manastırı ile ilgili eserleri bulunan KTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Köse, Sümela Manastırı'nda bilinenin aksine hiç kadın yaşamadığını belirtirken bunun çok kimse tarafından bilinmediğini söyledi. Sümela Manastırının erkek manastırı olduğunu kaydeden Köse, “Sarp bir coğrafya ve çok yoğur kar yağışından dolayı yaşamın zor olduğu bir bölge. Dolayısıyla Sümela Manastırı erkek manastırıdır. Kayıtlara geçmiş herhangi bir rahibenin Sümela Manastırında olmadığını biliyoruz ve zaten yoktur. Sümela Manastırına bağlı Kospidiyos Köyü’nde bir kızlar manastırı olduğunu biliyoruz. Diğer bir manastırda Zigana Dağları’nın eteklerinde, vadinin bugünkü Kiremitli Köyü yakınlarında bulunmaktaydı. Bu manastır 1858 yılında tekrar kullanıma sokulmuştu ve bu manastır Vazolen Manastırına bağlıydı. Altındere Vadisi ve Kiremitli Vadisinde bulunan her iki manastırda sadece rahibeler yaşıyordu. Sayıları da çok fazla değildi” dedi.Sümela Manastırı sürgün yeri: Sümela Manastırı'nın bulunduğu konum itibarıyla Ortaçağ’da bir sürgün yeri olarak kullanıldığını, Metropolit düzeyinde din adamlarının sürgün cezasının Sümela’da infaz edildiğini ifade eden Köse, şunları söyledi: “Manastırlarda, bağlı oldukları Metropolitlik ya da Başpiskoposluklar tarafından görevlendirilen idareciler bulunur. Fakat manastır işleyişini ve gerekli işleri yapmakla keşişler görevlidir. Kızlar Manastırları’nda da aynı uygulama ve hiyerarşi mevcut olmakla birlikte, manastır işleri ve işleyişten rahibeler sorumludur. Bu coğrafyada protestan ve katolik manastırı yok denecek kadar az: Bizim yaşadığımız coğrafyada Protestan ve Katolik Manastırı yok denecek kadar azdır. Protestanlık 16. yüzyıl başında ortaya çıkan bir akımdır ve bildiğimiz geleneksel manastır geleneği bu öğretide yoktur. Katolik manastırları ise daha çok Tuna’nın batısında Avrupa coğrafyasında bulunmaktadır. Keşişler ve rahibeler evlenmedikleri için manastırlarda görevin babadan oğula ya da anneden kıza geçmesi gibi bir durum yaşanmaz. Keşiş ya da rahibe olmak tamamen kişinin dünya işlerinden el etek çekerek kendisini Tanrı’ya atama kararı sonrasında gerçekleşir. Ceza verilenler manastıra gönderilirdi: Dilimize keşiş olarak geçen sözcüğün semantik kökeni “monk” tan gelir ve ifade yalnız yaşayan anlamındadır. Bizans tarihinde dünya işlerinden el etek çekerek kendisini manastıra kapatan, ya da cezalandırılarak manastıra gönderilen imparator, prenses ve prens örnekleri çokça vardır. Anadolu'da ortodoks tebaa yaşamaktaydı: Örneğin Sümela Manastırı da bulunduğu konum itibarıyla Ortaçağ’da bir sürgün yeri olarak kullanılmış, metropolit düzeyinde din adamlarının sürgün cezası Sümela’da infaz edilmiştir. Osmanlı Devleti topraklarında (Balkanlar, Anadolu ve Kafkaslar) büyük oranda Ortodoks tebaa yaşamaktaydı. Bu nedenle Türk kültüründe Ortodoks ritüellerine aşinalık vardır; hatta halk geleneklerinde birlikte yaşamdan kalan motifler halen Anadolu’da görülebilir durumdadır”