Cumhurbaşkanı Erdoğan, Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki bir sempozyumda, daha önce yaptığı açıklamalarda kenevir üretiminin önemine dikkati çekerek, şu ifadeleri kullanmıştı: "Bize bir zamanlar afyon ekimini yasaklayanlar kendileri cayır cayır afyon ekiyorlardı. Askeri bir sorunun çözümü için görünürde konuyla hiçbir ilgisi olmayan böyle bir şartın konulması elbette son derece manidardır. Şimdi diyorum ki biz yeniden, tarım, çevre ve şehircilik bakanıma söyledim, kenevir ekimi süreci başlatalım çünkü kenevir ekiminin çok farklı alanlarda çok farklı faydalarının olduğunu da göreceğiz. Şimdi bu süreci başlatacağız." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasının ardından, tekstilden otomobil sektörüne geniş kullanım alanı bulunan kenevirin üretimine ilişkin tarımsal politikalar yeniden şekillendiriliyor. Erdoğan'ın açıklamalarıyla başlayan kenevir tartışmaları 1970’lerin başında ABD ile yaşanan “haşhaş krizi”nde yaşananları bir kez daha gündeme getirdi. Afyon üretimini durdurmasını isteyen ABD'ye direnenen Demirel, 12 Mart Muhtırası'yla koltuğundan olmuştu. İşte 1970'lerde yaşananlar: 12 Mart Muhtırası’nın arkasında CIA’nın olduğu, Türkiye’de ilk defa 1973 yılında İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde Talat Turhan’ın ifadesi sırasında zapta geçti. Bundan iki yıl sonra, ordunun muhtırayı verdiği hükümetin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil de aynı iddiayı tekrarladı. MUHTIRADA CIA ROLÜ Türkiye’de birbirini takip eden bu itiraf/ açıklamalardan çok önce Amerika bunu dünyaya zaten ilan etmişti. Daily Telegraph gazetesi, “Ordunun girişiminden hemen sonra Demirel hükümetinin zorunlu istifasında CIA ajanlarının eylemli katkıları...” bulunduğunu yazdı. Ne öğrenci olayları ne başka bir şey, Demirel’in istifaya zorlanmasına, ABD iki nedenle gerek duymuştu. Birincisi Demirel’in haşhaş üretimini durdurmaması, ikincisi de tıpkı Menderes gibi Sovyetler ile yakınlaşma politikasının işaretlerini vermesi. TEK EKSİK PLANA UYACAK TÜRK HÜKÜMETİ Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Harold Saunders’in, Büyükelçisi William Handley’e gönderdiği ve hedeflerini özetleyen rapor, özellikle afyon üretimi konusunda ABD’nin bu konudaki planın hazır olduğu ve tek eksiğin bu plana uyacak bir Türk hükümeti olduğu anlaşılıyor. NİHAT ERİM ABD TARAFTARI 12 Mart Muhtırasından sadece 13 gün sonra 25 Mart 1971’de ABD Başkan Yardımcısı Egil Krogh’a sunulan bir rapor, Süleyman Demirel’in istifasından sonra Nihat Erim Hükümeti’nin “tesadüfen” kurulmadığını gösteriyor. Erim’in “gerçek bir ABD taraftarı” olduğunun vurgulandığı raporda, “afyon üretiminin durdurulması konusundaki işbirliği” belirtilmişti. Demirel hükümetinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil 12 Mart’tan birkaç ay sonra ABD Büyükelçisinin “darbe tehdidi”ni açıkladı. Çağlayangil, “Anılarım” adıyla yayımlanan kitabında da yer alan görüşmeyi böyle anlatıyor: “Ben Dışişleri Bakanı’ydım. Amerikan Büyükelçisi bana geldi. ’Sayın Demirel’e lütfen söyleyiniz. Sizde nerede ne kadar haşhaş ekiliyorsa, biz onun parasını peşin verelim, ekimi durdursunlar’ dedi. ’Peki söylerim’ dedim. Sayın Demirel’e söyledim. Aldığım cevap şöyleydi: ABD BÜYÜKEÇLİSİ : ÇOK FENA NETİCELER DOĞACAK ’Bizim 20 ilimiz ve çevresinde haşhaş ekliyor. Bizde ismini afyondan alan il var. Bunu yapamayız. Ama ekim alanlarını giderek daraltabiliriz.’ Gittim, Amerikan elçisine söyledim. Bana, ’Beni bir kere de bu konuda başbakanınızla görüştürebilir misiniz?’ dedi. ’Peki söylerim’ dedim. Gittim Sayın Demirel’e yine söyledim. Demirel kabul etti. Görüşüldü. Aynı cevabı verdi Sayın Demirel. Bu görüşmeden sonra Amerikan Büyükelçisi ’Çok yazık, bundan çok fena neticeler doğacak’ dedi. Çok fena neticeler belli oldu. Üç ay sonra bizim hükümetimiz düşürüldü.” Amerika’daki uyuşturucu salgınını bahane eden ABD, Maliye Bakanı Mesut Erzen’in, uçak satın almak için yaptığı kredi başvurusunu da “haşhaş ekimi”ni gerekçe göstererek reddetmişti. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra Erim hükümetinin ilk işi haşhaş ekimini yasaklamak oldu. ABD bunun bedeli olan ilk tazminatını 8 Şubat 1972’de ödedi (35 milyon TL). Türkiye’de haşhaş ekimi yeniden 1 Temmuz 1974’te Bülent Ecevit’in Başbakan, Necmettin Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olduğu CHP-MSP koalisyonu döneminde başlatıldı. ABD GENÇLİĞİNE BİR HAFTA YETMEZ Demirel, uygulanacak bir yasaklama kararının ABD gençliğini zehirleyen Türkiye’dir kanaatini perçinleyeceğinden bahisle, Türkiye’de yıllık 120 ton üretilen afyonun ABD gençliğine 1 hafta bile yetmeyeceğini ifade etmekteydi. Bir taraf yasaklayacaksın derken; diğer tarafın asla! Şeklinde cevap vermesi, kimi nahoş olaylara da sebep oluyordu. ABD Büyükelçisinin diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayarcasına Demirel’in huzurunda kullandığı üslûp, kendisine bizzat Demirel tarafından kapının gösterilmesine bile yol açtığı anlatılmaktadır. ALTINCI FİLO İSTANBUL'U TAHRİP ETSİN TEHDİDİİ Kapı dışarı edilme hadisesinin hemen ertesinde Washington’a çağrılan ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Handley’in, bizzat başkan yardımcısından şu sözleri işittiği iddia edilmektedir: ‘Meseleyi ne kadar ciddî tuttuğumuzu göstermek için şunu belirtmek isterim. Eğer Türkiye haşhaş ekimini yasaklamazsa Altıncı Filo’nun derhâl İstanbul’u tahrip etmesini Başkana tavsiye edeceğiz’. MAVİ CAMİ’Yİ BAŞLARINA YIKALIM Hatta Ecevit’in sonradan Ufuk Güldemir’e açıkladığına göre, Dışişleri Bakanı Kissinger’in bulunduğu bir toplantıda, başkan danışmanlarından biri tarafından ‘Gerekirse Mavi Cami’yi (Sultanahmet) başlarına yıkalım’ sözleri sarf edilmişti. Tüm bu nakledilenler doğruysa; görünen oydu ki Başkan Nixon kendi kamuoyu nezdinde sağlayacağı saygınlığın, Ortadoğu’nun böylesine önemli bir ülkesine haddini bildirmekle elde edilebileceği beklentisi içine girmişti. Demirel hükümeti ise bunu bir milli onur vesilesi yapmış ısrarlı baskılara karşı direnç göstermiştir.”