Beşiktaş'ın efsanevi başkanı Süleyman Seba'nın yaşamını yitirmesi ardından, herkesin bildiği ancak kimsenin dile getirmediği, dile getirmemeyi tercih ettiği MİT, Ülkücü Militanlar, Alaattin Çakıcı, Ülkücü Mafya ve Seba ilişkileri ile ilgili ilk yazı Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur'dan geldi.
Oğur, bugüne kadar yazılan Süleyman Seba yaşamöykülerinin ve ölümünden sonra yazılanların hiç birinin Seba'nın MİT'çi kimliği, ülkücü çek senet mafyası ile ilişkileri, Çakıcı'nın Beşiktaş vizesi ile yurtdışına kaçışı, MİT mensubu bir devlet memuru olmasına rağmen Beşiktaş'ın Kulüp Başkanı olabilmesi gibi pek çok soru işaretine, eldeki kısıtlı bilgiler ile yanıt aradı.
İlginç olan bir diğer şey de Oğur'un yazısının büyük bir kısmını Tuncay Özkan'ın Bir Gizli Servisin Tarihi isimli kitabına dayandırıyor olması.
İşte Oğur'un köşesinden çarpıcı bölümler:
Mesela Süleyman Seba’nın MİT mensubu olması hakkında o kitapta ve diğer kaynaklarda wikipedia’daki “Seba, spor yaşamının dışında Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Müdürlüğünde görev yaptı”dan fazlası yok.
Birkaç gündür okuduğumuz, dinlediğimiz Seba biyografilerinde kurumun adının zikredilmesi de zaten nadirattan. Genelde yine Rıdvan Akar’ın veda yazısındaki şifreli “Süleyman Seba bir devlet memuruydu. Beşiktaş’ta “devlet memurları geleneğinin” son temsilcisiydi” gibi cümleler daha saygılı ve vefaya uygun bulunuyor.
Halbuki bu hikayenin dünyanın her yerinde gazeteciler ve okurlar tarafından en ilginç bulunacak tarafı tam da üzerinden atlanan o kısmı. Aynı semtte bulunan bir futbol kulübüyle bir istihbarat teşkilatı arasında geçmiş bir ömür. Yakışıklı, bekâr bir istihbaratçının bir kulübün efsane başkanlığına uzanan hikayesi…. Mevzunun üzerinden atlanmasının sebeplerinden biri belki de solcu, anarşist, muhalif en son Gezici taraftarıyla övünen bir kulübün en efsane başkanının 70, 80’li yıllarda MİT mensubu olması…
Ama sadece bir hayatı anlamak için değil, eski Türkiye denen heyhulayı, devlet, sermaye, spor arasındaki ilişki ağlarını anlamak için de Seba’nın Milli İstihbarat Teşkilatı bağlantıları üzerinde durulmayı hak ediyor.
Tabii bunun için yapılacak şey, kenarda köşede unutulmuş bilgi kırıntılarını toparlamaktan fazlası değil.
MİT konusunda kaynak çok az. MİT raporları, Mehmet Eymür ve birkaç kitap dışında. Eymür, hemen herkes hakkında yazdığı atin.org sitesinde bu konuda ketum davranmış. Alaattin Çakıcı’nın Beşiktaş antetli belgelerle vize alıp yurt dışına kaçması üzerine yazdığı yazıda şöyle demiş:
“Bu konuya hiç girmek istemiyordum ama mecbur kaldım. Konuya girmek istemeyiş sebebim, Beşiktaş gibi köklü bir kulübün mevzubahis olmasından ve özellikle de bu spor kulübünü çok sevdiğim ve saydığım Süleyman Seba ağabeyimizle bütünleştirmem...”
Bu kadar. En fazla bilgi MİT konusunda içerden bilgilerle yazılmış Tuncay Özkan’ın MİT’in Gizli Tarihi kitabından. Süleyman Seba’nın MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nda personel işlerine baktığını da ondan öğreniyoruz. Hangi tarihler arasında çalıştığını o da yazmamış. 1984’te Beşiktaş Başkanı seçilince görevi bıraktığı doğruysa, 1977 ile 1984 arasında MİT İstanbul Bölge Başkanlığı yapan Nuri Gündeş’le birlikte çalışmış olması gerekir.
Nuri Gündeş kim peki? Hani yıllar önce bir canlı yayın sırasında Alaattin Çakıcı sorulunca “Dinliyorsa gözlerinden öperim” diyen meşhur MİT’çi. Mehmet Eymür’ün 1987’de basına sız(dırıl)an Birinci MİT Raporu’nda mafya ile ilişkileri, yolsuzlukları anlatılan, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifade çok konuşulan ünlü istihbarat şefi.
Tuncay Özkan’ın kitabına göre Süleyman Seba’yı 1984’te Beşiktaş başkanı yapan da Nuri Gündeş. Kitapta bu “MİT’in BJK Operasyonu” diye geçiyor.
Süleyman Seba İnönü Stadı’nın açılışında ilk golü atmış, Milli Takım’a kadar yükselmiş, kısa süre de oynasa futbolculuktan gelme bir Beşiktaşlı. 28 yaşında menisküs yüzünden futbolu bırakmış. 1963’ten sonra kulüpte yöneticilik, futbol takımının idareciliğini yapmış. Muhalif İdealist Grup içinde yer almış. Takıma fazla karıştığı için eleştirilmiş.
İlk başkanlık adaylığı 1981 yılındaki kongrede.
Rakibi ünlü iş adamı Mehmet Üstünkaya. Bir ara adı Tansu Çiller’le Yeniköy’de yalı komşusu oldukları için yalı çetesine çıkmıştı. Silah ticaretinden, free shop mağazalara uzanan, Türkbank meselesinde adı geçen zengin, karanlık bir iş adamı. 2000 yılında Monoko’da hayatını kaybetti.
Bir memur olan Seba’nın, böyle bir iş adamının karşısındaki adaylığının sırrı arkasındaki iş adamlarında gizli. 81’deki kongrede arkasında Erdoğan Demirören var. Ama sonra Demirören ve Üstünkaya Beşiktaş’ın borçlarını ödemek üzere anlaşınca Seba ve grubu adaylıktan çekilmiş.
Rövanş 1984 kongresinde. Tuncay Özkan’ın MİT’in Beşiktaş Operasyonu dediği o kongre.
Biraz ondan okuyalım:
“MİT ilginç bir teşkilat. Spordan siyasete kadar örgütlü. Eski alışkanlıklarının kötülüğüne bir örnek de kendi mensubu Süleyman Seba’nın Beşiktaş kulübüne başkan yapılması olayıdır. Bugüne kadar Seba’nın kulüplerde başlattığı dönemin tahlili tam olarak yapılmadı. O hep tonton, babacan bir MİT’çi olarak tanındı. Peki ama perde arkasında olanlar?”
Şan Sineması’nda yapılan kongrede herkesin dikkatini salonun çeşitli yerlerine dağılmış 40 genç adam çekmiş. Gerisini yine Tuncay Özkan’ın kitabından okuyalım:
“Salonda hava oldukça gergindi. İşte o sırada salonda bulunanlar 40 kadar genç adam gördüler. Sağa sola yayılmışlardı. Seba aleyhine bir durum olursa müdahale edeceklerdi. Seba’nın bundan haberi var mıydı bilmem ama MİT içindeki pek çok kişinin bu kırk kişiden haberi vardı. Bunlar Alaattin Çakıcı’nın adamlarıydı. MİT adına salon güvenliğini sağlıyorlardı.”
Kongreyi zengin iş adamı başkan Mehmet Üstünkaya’nın karşısında memur Süleyman Seba açık ara farkla kazandı.
Ona seçim kazandıran vaadlerin başında Beşiktaş’a yeni bir kulüp binası vaadi geliyordu. Yönetim kurulu listesindeki ünlü bir iş adamı Akaretler’deki 182 metrekarelik arsayı Beşiktaş’a bağışlamıştı. O iş adamının adı Turhan Çevik’ti. Süleyman Seba’nın ilk yönetiminde Mali İşler ona verilmişti. Malatyaspor başkanlığı yapmış Çevik, Başak Grubu’nun sahibiydi. Adı 1988’de yapılan operasyonla “hayali ihracat”ın babasına çıktı, kavramla birlikte anıldı. Yurt dışına kaçtı, Yunanistan’da uyuşturucu madde bulundurmaktan tutuklandı.
Mehmet Eymür 1. MİT Raporu’nda da adı MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş’le ilişkileri içinde şöyle geçmiş:
“Başak Grubu sahipleri Ertan SERT ve Turhan ÇEVİK’ten himaye edilmelerine karşı 60 milyon TL aldığı...”
Ortağı Ertan Sert de kongrede Seba’nın listesindeki diğer isimdi. 2. Başkanlığa getirildi. O da ortağıyla hayali ihracattan yargılandı. Tuncay Özkan’a göre dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın şantajlarından bunalıp MİT’e, Nuri Gündeş’e sığınmıştı. Oradan Beşiktaş’a…
Listede sadece hayali ihracatçı iki iş adamı yoktu. Seba’nın MİT’ten arkadaşı Esat İnanç da vardı. MİT mensubu İnanç kulübün veznedarlığına getirildi.
Listedeki isimlerden biri de eski Kocaeli Emniyet Müdürü Affan Keçeci’ydi. Onu da Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu’ndan okuyalım:
“Uyuşturucu trafiğinde geçiş noktası olan Kocaeli’de çetelerin ortaya çıkışı, Jandarma Alay Komutanı Veli Küçük, Emniyet Müdürü Nihat Camadan ve Affan Keçeci’nin adlarının çeşitli olaylara karıştırılmış olması, yorum ve spekülasyonları artırmış, bölgenin ‘şeytan üçgeni’ olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.”
Parlak bir liste olduğu kesin. O yıllarda Galatasaray, Fenerbahçe listelerinde de böyle “parlak hikayeli” pek çok isim olduğu da…
Yıllar sonra Alaattin Çakıcı’nın adı Beşiktaş’la bir kez daha anıldı. 2004 yılında Serdar Bilgili’nin başkanlığı döneminde Çakıcı, yurt dışına menajer Sinan Engin’in vasıtasıyla Beşiktaş antetli ve başkanın imzası olan bir belgeyle vize alarak kaçtığı ortaya çıkar. Süleyman Seba, bu durumu kınayan bir açıklama yapar. Çakıcı’yla telefon görüşmeleri çıkan Sinan Engin’se kendini şöyle savunur: “Çakıcı ile bir tek ben mi konuşuyorum? Beşiktaş Kulübü'nden bir tek beni mi tanıyor?”
Süleyman Seba Beşiktaş’ta 16 yıl başkanlık yaptı.
Onu bu eski Türkiye’nin rutin hikayeleriyle değil, centilmenliği, fanatik Beşiktaşlılığı, kibarlığıyla hatırlamakta haklı herkes. Adının İnönü’nün yerine o stada verilmesi de bir hakkın yerine getirilmesi olacaktır.
Bunlar da siyah beyaz bir eski Türkiye filmi olarak kalsın hafızalarda…