Şükrü Sina Gürel'den ağır ithamlar
Abone olDışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel, AK Parti hükümetini Kıbrıs, AB ve Irak politikalarını eleştirerek, "Yanlışın üstüne yanlışla giden, siyasi iradesiz
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Bursa Şubesi tarafından
düzenlenen "Irak-AB-Kıbrıs ve Türk Dış Siyaseti" konulu konferansa
konuşmacı olarak katılan Gürel, iç ve dış siyasetin 'tanzimatçı'
bir kafayla yönetilmek istendiğini ileri sürdü. Gürel, Kıbrıs
sorununun sürekli en öncelikli sorun olarak gösterilmesinin altında
yatan sebebin, AB'nin ciddi çıkarları olduğunu belirterek, "BM
Genel Sekreteri Kofi Annan'ın planında, siyasi eşitlik ve egemenlik
kavramları yok. Yapılması gereken en doğru şey KKTC ve Rum Kesimi
arasında düzenlenecek bir antlaşmayla yeni bir ortaklık yapısının
oluşturulmasıdır. Ancak başbakan üstü başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, diğer konularda olduğu gibi Kıbrıs'ta da, karşı tarafa
cesaret veren açıklamalarıyla, 57. Hükümet dönemindeki bütün
yapılan olumlu görüşmeleri alt üst etti. Tayyip Erdoğan, bir
belediyeci anlayışıyla, imar izni verir gibi Kıbrıs'ı vermeye
çalışıyor. Kıbrıs sorunu ile AB üyeliği arasında bir bağ
kurulmasına izin verilmesi, Türkiye'nin çıkarlarına aykırı bir
karar. Maalesef böyle bir bağ kurulmasına izin verildi. Halbuki
Kıbrıs ve AB arasında direkt bir bağ yoktur. Ancak Kıbrıs'ın ve
Türkiye'nin AB üyeliğinde ise, sıkı bir bağ vardır. Kıbrıs ancak
Türkiye ile eş zamanlı olarak AB'ye üye olabilir. Buna karşın
ileriki günlerde AB'nin Rum Kesimi'ni AB'ye aldığını açıklayacağını
düşünüyorum" diye konuştu. "KIBRIS'I KAYBETTİĞİMİZDE TÜRKİYE'NİN
GÜVENLİK ÇEMBERİ DARALACAK" Kıbrıs'ta hiç bir Türk yaşamasa bile
Türkiye'nin adadaki etkisinin kaybetmemesi gerektiğini savunan
Gürel, "Annan Planı'nda tümenlerin bölgesi, sanayi bölgesi,
limanlar ve sulak alanlar Güney'e geçecek. Bize ise dağ, taş bayır
ve en verimsiz alanlar verilecek. Bizim söz sahibi olma hakkımız da
elimizden alınmış olacaktır. 50 bin insan göçe zorlanacak. Her
şeyden önemlisi Türkiye'nin güvenlik çemberi daralacak" şeklinde
konuştu. Medya ve kamuoyunu bilgilendiren çevreler, AB konusunu
yanlış takdim ettiklerini bunu ise bilinçli bir şekilde
yaptıklarını ileri süren Gürel, şöyle konuştu: "AB'ye girmek yeni
tanzimatçı anlayışı olarak algılandı. Mehmet Ali Birand ve Cengiz
Çandar gibi çok akıllı yazarlar, Türkiye'nin aldığı müzakere
tarihini bir başarı olarak göstererek, adam değiliz adam olmamızı
lazım mantığı ile toplum yeniden tanzimatçılık kafasına dönüş
yaptırılmak isteniyor. Demek ki yeni tanzimatçılar bir takım
çevrelerin ve ulusal alanların sermayeye gruplarının çıkarlarını
düşünerek, böyle bir şartlandırmayı denediler. AB, zaten hepimizin
hedefi. AB olmasa da biz o standartları hedef olarak seçmiş bir
toplumuz." "AB VE AMERİKA, AK PARTİ İLE TÜRKİYE'NİN ZAYIF NOKTASINI
YAKALADI" Türkiye'nin 57. Hükümet döneminde zayıf noktasının
arandığını fakat siyasi iradenin güçlü olmadığı bir dönemde bile
bundan taviz verilmediğini ifade eden Gürel, konuşmasını şöyle
sürdürdü: "AB ve Amerika, AK Parti iktidarıyla Türkiye'nin zayıf
noktalarını yakaladı. AK Parti'yi bir ahtapot gibi kollarında
sarmaya başlayarak, Türkiye'nin kendi siyasi iradesi yerine
başkalarının direktifleriyle politika yapıldı. Tayyip Efendi,
Türkiye'nin dış politikasını ipotek altına alabilecek sözler
söyledi. Erdoğan, tarih alma konusunu Kıbrıs'ı ve AB'nin güvenlik
ve savunma kimliğini bir paket içinde müzakere edebileceğini
söyleyerek, yıllarda sürdürülen bir davayı hiçe saydı. Zaten bir
başka vahim gösterge de AK Parti iktidara gelmeden önce Tayyip
Erdoğan'ın Simitis'le seçimlerden önce temas kurduğu ve bir takım
sözler verdiğini Yunanistan'ın en ciddi gazeteleri bile yazdı. Siz
bir dava ve devlet adamını en çirkin sözlerle eleştireceksiniz, 40
yıldır bu konuya çözüm bulunamadı biz bulacağız diyeceksiniz. Ancak
ne Annan Planı'ndan ne de bugüne kadar Türkiye'nin Kıbrıs
politikasından habersiz görüşmeler yapacaksınız. Kıbrıs'ta
yayınlanan İngilizce bir dergide yayınlanan Kleridis'in
açıklamaları her şeyi anlatıyor. Klerides, açıklamasında 'Bu yıl
içinde Kıbrıs konusunun istediğimiz gibi çözümlenmesi bekliyorum.
Böyle bir sonuç ancak Tayyip Erdoğan'la ordu arasındaki mücadeleden
AK Parti'nin galip çıkması halinde gerçekleşebilir' Bu sözlerin
üzerine başka bir şey söylenmez. Klerides gelişmeleri özlü bir
şekilde anlatıyor ama Türkiye'de etkisini her geçen gün belli eden
Türk halkının ulusal bilincini unutuyor." "İYİ VE KÖTÜ SENARYOLAR
YAZILDI BİLE" Gürel, AB'ye giriş sürecinde Türkiye'yi biri iyi
diğeri kötü 2 farklı senaryo beklediğini ileri sürerek, "Müzakere
tarihine yakın bir zamanda, birilerine göre ufak tefek şeyler
istenecek. Heybeliada da ruhban okulunun açılması, Patrikane'nin
Türkiye tarafından resmen tanınması ve statü kazandırılması
istenecek. Bunları yaparsak ne kaybederiz, yapalım da müzakerelere
başlayalım denilecek. Bizim içimizdeki tanzimatçı kıymetli insanlar
oldukça başka düşmana ihtiyaç yok. Daha önce olduğu gibi bunları da
bir yaptırım olarak Türkiye'den yapmasını isteyecekler. Hatta Ege
konusunda da bir şeyler yapalım, ondan sonra nasıl olsa her şey
yoluna gidecek denilecek. Annan'dan sonra Ege planı hazırlanacak.
Müzakereler Lahey'de yapılırken, Kıbrıs ve Ege'yi uluslararası
adalet divanına götürelim meseleyi orda çözelim diyecekler,
taahhütname istenecek. Bunlar kötü gibi görünse de iyi senaryolar.
Daha kötüsü ben seni adam ettim diyerek, daha önce sende işlemeyen
demokrasiden dolayı hakkını isteyen fakat senin terörist olarak
suçladığını ve cezalandırdıklarını affet diyecekler. Nasıl olsa
AB'ye girince adam olacaksın, hiç olmazsa demokrasinde yeni bir
sayfa açılsın, bu bölücü diye cezalandırdığın insanları affet
müzakerelere başlayalım denilecek. İşte dış politikada geldiğimiz
durum bu. İç politikayı ise sormayın, o daha da karışık"
ifadelerini kullandı.