Amerika önderliğinde batı zulmünün bir diğer durağı maalesef
Sudan oldu.
Sudan’ın başkenti Hartum, askeri güçlerin bölünmesiyle savaş
alanına döndü. Sudan ordusu, paramiliter bir güç olan Hızlı
Destek Kuvvetleri -yani
‘RSF’- ile savaşıyor. 10 milyon sakin,
RSF'ye karşı topçu mübadelesi ve hava kuvvetleri operasyonlarından
kaçınmak için siper alıyor. Hastaneler bir çok yaralı ve ölünün
olduğunu bildiriyor.
Ordunun ülkeyi koruma görevini yerine getirdiğini söyleyen
Tuğgeneral Nabil Abdallah'a göre, RSF'nin daha önce ordu
üslerine saldırmasının ardından, ordudan büyük bir birlik Cumartesi
günü RSF kamplarına baskın yaptı ve kontrolü ele geçirdi.
RSF, başkent havaalanını, diğer iki bölgesel havaalanını ve
başkanlık sarayını ele geçirdiğini iddia ederken, Sudan'ın Genel
İstihbarat Servisi RSF'nin iddialarını doğru bulmayarak
yalanladı.
İktidardaki Egemen Konsey başkanı General Abdel Fattah
al-Burhan'ın güvende olduğu bildirildi. Sudan, ordu ve RSF'nin
2019'da eski cumhurbaşkanını devirmesinin ardından askeri bir
darbenin ardından sivil yönetime geri dönmek için mücadele etti.
Seçimlerin ardından bir geçiş dönemi planlandı, ancak hiçbir zaman
başlatılmadı.
RSF'nin komutanı Hemedti olarak da bilinen
General Mohamed Hamdan Dagalo, Burhan'ı 'suçlu' olarak
nitelendirdi ve orduyu darbe yapmakla suçladı. Hemedti, 2019'dan
beri General Abdel Fattah al-Burhan başkanlığındaki iktidardaki
Egemen Konsey'in genel başkan yardımcısı oluyor ve RSF’de görevli
asker sayısının 100.000 kişi olduğu tahmin ediliyor.
Ordu ile RSF arasındaki gerilim, Perşembe günü ordunun RSF'yi
ordudan bağımsız ve yasadışı hareketlerle suçlamasıyla başladı.
Hâlâ imzalanmamış geçiş anlaşması uyarınca, RSF ordunun saflarına
entegre edilecekti. Birleşme sürecinin ve hangi yetki altında
yürütülmesi gerektiği ihtilafa kapı aralamış oldu.
Peki olayın perde arkasına neler oluyor?
RSF’nin tarihine bakacak olursak; bu paramiliter grup 2019'da
görevden alınan otokratik Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in
hükümetinden doğdu. Beşir'in iktidarda olduğu süre boyunca Hemedti,
Sudan'ın Darfur bölgesinde on yıllardır süren çatışmalar sırasında
acımasız bir baskı gerçekleştirdi. Yani aslında bugün ordu ile RSF
arasındaki iktidar ve kontrol mücadelesi bir önceki yönetime kadar
uzanıyor.
RSF, Dafur ihtilafında savaş suçlarıyla itham edildi ve Haziran
2019'da Hartum'da demokrasi yanlısı bir kampa baskın düzenlediler
ve yaklaşık o saldırıda 130 kişi öldü. Bu RSF’nin ülke içinde ilk
büyük saldırısıydı.
Sudan, Müslüman Kardeşler'in toplum kesimleri ve Batı yanlısı
gruplar tarafından bölünmüş durumda. Hatırlanacağı üzere ABD,
Müslüman Kardeşler ile ittifak yapmış ve özellikle onları Suriye'de
piyade olarak kullanmıştır. Şu an aynı olayın bir benzeri ise
Sudan’da yaşanmakta.
Geçen hafta ABD'nin Sudan Büyükelçisi John Godfrey, gerilimin
doğrudan çatışmaya doğru tırmanmasının "son derece tehlikeli"
olduğunu söylemiş ve üst düzey liderlere acilen çatışmaları
durdurma çağrısında bulunmuştu. Godfrey, kendisinin ve elçilik
personelinin yerinde saklandığını söyledi.
Ne tesadüftürki, Ocak 2021'de Sudan, Sudan'ın ABD'nin terörü
destekleyen devletler listesinden çıkarılması için İsrail ile
ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmişti. 2 Şubat 2023'te İsrail
Dışişleri Bakanı Eli Cohen, Hartum'da iktidardaki general Burhan
ile bir araya geldi ve iki ülke Washington DC'de bir barış
anlaşması imzalamayı planlıyorlardı.
Burhan, ABD'nin Sudan'ın Filistin'in özgürlük davasına desteğini
kesmesi ve İran'la ilişkilerini kesmesi yönündeki taleplerini kabul
etti.
Bununla birlikte, altyapısındaki iyileştirmelerden Sudan
yararlanamadı ve Sudan, nüfusu açlığın eşiğinde olan, parçalanmış,
başarısız bir devlet olmaya devam etti.
Yani ABD ve İsrail öncelikle Sudan’ı Filistin davasından
vazgeçirdi ardından ülkede bulunan Müslüman Kardeşleri kullanarak
onları iktidara karşı piyon olarak sahaya sürdü. Sonucunda
büyük bir iç savaş başladı. Olayın arka planı yalnızca
bu.
Ordu ile RSF arasındaki mevcut çatışma, bu şekilde ilerlerse
Sudan Suriye’den farksız bir duruma düşebilir.
Bugün Sudan'daki durum, İsrail ile normalleşme çağrısı yapan
Suriye muhalefetine bir uyandırma çağrısı olmalıdır. Sudan örneğine
baktığımızda, ABD ve İsrail'in normalleşme yolunda ilerlemesinin ne
Sudan'a ne de halkına fayda sağlamadığını görebiliriz.
ABD ve İsrail’in tek yaptığı çifte standartlar ile ülkeleri
karıştırmak, kendi menfaatleri doğrultusunda halkları kurban
etmektir.
Selametle..