Suç işlemedik değil haram yemedik diyorlar
Abone olCHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, emniyet ve yargı içindeki cemaat yapılanması hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.
Emniyettetik paralel yapı operasyonlarında tutuklanan polislere
dikkat çeken CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, “Haram
yemedik’’ diyorlar, oysa “Suç işlemedik’’ demeleri gerekirdi. Niye
demiyorlar? Haramla suç her zaman örtüşmez, haram olan her zaman
suç olmayabilir. " dedi.
2007 yılında İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatleri hakkında Erzincan Başsavcısı olarak soruşturmalar yürütürken imzasız ihbar mektuplarıyla “Ergenekon terör örgütü”ne üye olmakla suçlandı. 16 Şubat 2010’da Türkiye’de bir ilk yaşandı ve Cihaner başsavcılık makamında gözaltına alındı. Tutuklandı, 4 ay Erzurum Hapishanesi’nde tutuklu kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra hakkında kesinleşmiş bir hüküm ya da disiplin cezası olmamasına rağmen Erzincan Başsavcılığı’ndan alınarak Adana’ya ‘“infaz savcısı’’ olarak atandı.
İstifa etti, CHP’den milletvekili seçildi. “Ergenekon terör örgütü”ne üye olmaktan yargılandığı dava, Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nde devam ediyor.
Gazeteci Balçiçek İlter'in Pazartesi Sohbeti’nin bu haftaki konuğu CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner. İşte o röpartajdan bir bölüm:
Cemaat-hükümet birlikteliği, gerilimi... Her şey nasıl
başladı sizce?
Eski Van Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın konusu bütün bu yaşananlar içinde bir milattır.... Kör gözüm parmağına hukuksuzlukların; kumpas, kurgu ve operasyonların yapıldığı dönem odur. Hukukun gri alanları vardır ama... YÖK Kanunu’na göre başka bir prosedür olması gerekiyordu. Amaç üniversiteyi ele geçirmek ve İslami koşullarda bir üniversite kurulmasını sağlamaktı. Bir insan yaşamını yitirdi: Genel Sekreter Enver Arpat intihar etti. Dehşet vericiydi.
Yargıda nasıl bir yapılanma vardı peki o zamanlar?
Cemaat ve hükümet el ele orası kesin. 2010’a kadar olan kısımda farklı bir HSYK vardı, hukuksuzluğa karşı tepki verebiliyordu. Hükümetin bire bir domine edebildiği bir durum yoktu, kısmi bir özerklik vardı...
Sonra? Bir dönüm noktası da Şemdinli mi?
Kuşkusuz. O zaman daha dedikoduları duyuyorduk bölgede. İddianamenin başka bir yerde yazıldığına dair.
Nerede?
Ankara’da. Hükümetin içinden Cemaatçiler tarafından. O soruşturma öyle açıldı. Bir tanığın doğrudan savcı tarafından aranıp “Gelin ifade verin’ biz her türlü şartı sağlarız’’ demesi ne demek? Adı geçen şahsın askerlerle husumeti var. Bugünkü “gizli tanıklık’’ meselesine dönüyor ve hukukta yerinin olmaması lazım. Sadece çağırma olsa problem olmaz ama öyle değil. Van merkezli yapılan bazı soruşturmalar hâlâ büyük soru işaretleri taşıyor. İnsanları itibarsızlaştırma konusunda o günden bu yana ustalaştılar. Hükümet-Cemaat işbirliği orada net gözüküyor. Yücel Aşkın olayında Cemaat istiyor, operasyona izin veriliyor.
Yargıda Cemaat yapılanmasını siz hissettiniz mi peki?
Hissediyordum. Yargının yazılı olmayan geleneksel kuralları vardır Örneğin Yargıtay üyesi 45 yaşından büyük olur ya da adalet müfettişi olmak için az çok emsalleri arasında sivrilmiş olmak, kıdem şartı aranırdı... Birden baktık ki bunlar değişti. Uyuşmayan atamalar oldu. Bir de dayanışma çıktı. Van ya da Şemdinli gibi davalardaki hukuksuzluğu eleştirdiğinizde sizinle olaya aynı bakması beklenen hukukçuların, dini referanslar vererek konuştuğunu şaşırarak görmeye başladım.
Dini referans derken?
Din üzerinden davayı meşrulaştırma. Dillerine yansımıştı. “Haram’’, “ahirette, öteki dünyada hesap sorma”... Hukukçuların dilinde bu başladı. Çok tehlikeli. Hukuk laik temellidir. Öyle olması gerekir. Bugün aynı durum var, dikkat edin, tutuklanan polislere, reflekslerine... “Haram yemedik’’ diyorlar, oysa “Suç işlemedik’’ demeleri gerekirdi. Niye demiyorlar? Haramla suç her zaman örtüşmez, haram olan her zaman suç olmayabilir. Ya da tersi. Gözaltındayken birtakım dini ritüellerin ortaya çıkarılması... “Gözaltındaydı, sabaha kadar dua etti.’’ Hep din üzerinden meşruiyet. O dönemde sinyallerini almaya başlamıştık. Hiç tanımadığımız adamlar HSYK seçimlerinde en ücra kesimden de İstanbul’dan da oy alınca yapılaşmayı gördük.
Cemaat ve AKP ayrımı var mıydı peki?
Ayrım yoktu. Aynı hedef, ayrı gündem.
Nedir o?
İki taraf da söyledi. Yalçın Akdoğan’ın söylemleri öğreticidir bu konuda. Kavga başlayınca “Biz aynı hedefe farklı kulvarlarda koşarız’’ dedi. Hedeflerini vekilleri açık etti. Cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırıp daha dindar, Osmanlı esintilerinin olduğu bir yapı getirmek.
Eleştirdikleri seküler yaşam tarzını yaşayanlar da var ama...
Kendi elitleri öyle ama geniş kitlelere neyi benimsettikleri önemli.
Gülen tarafı ne diyordu?
“Yeri geldiğinde ayağa kalkacaksınız, gerekirse bekleyeceksiniz.” Nedir bu? Devleti ele geçirmek. Tahliye olduktan sonra Erzincan’da Cemaatçi bir polis memuru benimle helalleşmek istedi. “Masumları içeri yollamayı içinize nasıl sindiriyorsunuz?” diye sordum. “Şöyle meşrulaştırılıyor” dedi: “Öyle bir adil, iyi Türkiye kuracağız ki bunlar teferruattır, araya masumlar da karışabilir. Büyük dava hayata geçinceye kadar, her yol mubah!’’