SU ile gelen medeniyet
Abone ol3 bin yıllık tarihe sahip İstanbul'da suyun nereden getirileceği hep en büyük sorun olmuştu.
Uçsuz bucaksız iç denize yaslanan yeditepeli İstanbul, 3 bin yıl
boyunca kendini yönetecek krallarını, imparatorlarını,
padişahlarını ve yöneticilerini, “Suyu nereden bulacağız, şehre
suyu nasıl getireceğiz? sorusuna mahkum etti. Şehrin dışındaki
ormanlık ve dağlık alanlardan su getirmenin zorluğu İstanbul’un
gelişmesini engellemenin aksine yapılan su kemerleri, su yolları,
bentler, sarnıçlar, çeşmeler, ayazmalar tarihsel kimliğini
oluşturan ve gittikçe mamurlaşan bir kültürel birikim ortaya
çıkardı. Her tarafı denizlerle çevrili İstanbul’un tatlı suya olan
ihtiyacı şehrin kuruluş tarihi kadar eskiye dayanır. İstanbul’un
tarih sahnesinde yer alması içme suyunun karşılanmasıyla olmuştur.
İlk isale hattı Roma’dan Romalılar döneminde yarımadadan ibaret
İstanbul, su ihtiyacını kuyulardan, küçük menbalardan ve
sarnıçlardan sağlamaktaydı. Milattan sonra 117 yılında tahta çıkan
İmparator Hadrianus, İstanbul’da su meselesini çözüme kavuşturan ve
ilk isale hattını yaptıran imparator olarak tarihe geçti. İmparator
Konstantinus içme suyuna çözüm bulmak için Romalılar’ın ve dünyanın
en uzun su yolunu yaptırmıştır. İkinci isale hattı olan bu su yolu
Istrancalardan başlayıp Edirnekapı civarından şehre giriyordu ve
tam 242 km uzunluğundaydı. 3. İsale hattının mimarı İmparator
Valens, Belgrad ormanlarını keşfetmişti. Halkalı’dan ve Belgrad
ormanlarından yapılan yeni su kemerleri ile getirilen su şehrin
içlerine kadar taşınıp, bu günkü Sultanahmet Meydanı’na kadar
ulaştırılıyordu. Bizans’tan Osmanlı’ya Su isalesini Roma döneminde
tamamlayan ve bol suya kavuşan İstanbul, Bizans ile sıkça
savaşların yaşandığı döneme girdi. Bizans Latin istilasının
ardından bir daha onarılamayacak duruma gelen şehir şebekesi yerine
üstü açık ve kapalı sarnıç yapımına hız verdi. Sayıları 70’i bulan
üstü kapalı sarnıçların en meşhuru, 336 sütunlu “Yerebatan Sarayı”
sarnıcıdır. Ama bu dönemde bile İstanbul suya doymuş sayılamazdı.
Su üstüne yazıldı fetih... Bizans’ın sarnıçlara mahzenlere
hapsettiği sular, fethin sembolü olarak özgürlüğe kavuştu. Sarnıç
suları saray bahçelerini ve bostanları sulamakta kullanıldı.
İstanbul, suların vücuda getirdiği güller, laleler, sümbüllerle
donatıldı. Yapılan çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, fiskiyeli
havuzlar ve bentler ise hayat veren suyun sesiyle tarihe geçtiler.
Su Osmanlı’nın medeniyet sembolü, İstanbul ise bu medeniyetin
başşehri oldu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde nüfusu 170 bini
bulan İstanbul’da bir dönem susuzluk baş gösterir. Kalabalık nüfus
ve yükselen refah ile birlikte su kullanımı artmış çeşmelerdeki
suyun yetmemesi artık şairlerin hicivlerine de konu olmuştur.
Başşehirde beliren su sıkıntısı Kanuni’nin Mimar Sinan’a bu işe el
atmasını emretmesiyle son buldu. İSKİ ve yenilenen imajı 1869
yılında kurulan “Dersaadet Anonim Su Şirketi” ile temeli atılan ve
1937’de “İstanbul Sular İdaresi” adını alan bugünkü İSKİ,
Cumhuriyet döneminde İstanbul’un su ihtiyacını karşılamaya
çalışıyor. Kurulduğu yıllarda İstanbul’un aşırı göç nedeniyle
kalabalıklaşan nüfusuna yeterli su verilemiyordu. İstanbul’un
çevresindeki nehirlerin üzerlerine barajlar kuruldu. Çeşmeler şehri
ismi artık barajlar şehri olarak anılmaya başlandı. Ama plansız ve
hızlı nüfus artışı İstanbul’da 1980’lerden 1995’li yıllara kadar
yoğun bir su sıkıntısının yaşanmasına sebep oldu. 1990’ların 2.
yarısından sonra yapılan yeni barajlar ve isale hatları ile eski
hatların tamiri, yeni içmesuyu arıtma tesisleri, İstanbul’da
susuzluk sıkıntısını artık unutturmuş durumda. Bugün gelinen nokta
itibari ile dünyada ve Türkiye’de yaşanan su sıkıntısına rağmen
İstanbul’da sular akmaya devam ediyor. Kaynak : Türkiye