Stres ve travmalar vitiligo hastalığını tetikliyor
Abone olBaşkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Deri ve Zührevi Hastalıkları (Dermatoloji) Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Durdu, vitiligonun dünya nüfusunun yaklaşık yüzde birini etkileyen yaygın bir hastalık olduğunu kaydetti.
Deri ve Zührevi Hastalıkları (Dermatoloji) Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Murat Durdu, vitiligo hastalığıyla ilgili
açıklamalarda bulunarak, “Doğumdan sonra herhangi bir yaşta
başlayabilen bu hastalığın derinin ne kadarını etkileyeceğini
tahmin etmek mümkün değildir. Tek ve küçük bir yama şeklindeki
beyazlaşmadan, derinin tamamının rengini değiştirecek kadar
genişliğe de ulaşabilir. Derinin sürtünmesi veya çizilmesi gibi
tekrarlanan travmalar ala oluşumunu tetikleyebilir” dedi.
Prof. Dr. Durdu, melanosit hücreleri tarafından yapılan melanin,
deriye normal rengini veren pigment maddesi olduğunu henüz
anlaşılmayan bir nedenle ala yamalarında melanositler mevcut
olsalar da melanin üretmediklerini belirterek, “Genetik kökenli
olan bir hastalıktır ancak hastaların sadece üçte birinde ailevi
bir öykü vardır, yani ala hastalığı olan birisinin çocuğunda da
mutlaka bu hastalık gelişecek diye bir durum yoktur. Bununla
birlikte ala, vücudun bağışıklık sisteminin bazı kendi hücrelerine
yanlışlıkla saldırıp bir kısmını ortadan kaldırmasıyla karakterize
otoimmün diye adlandırılan hastalıklardan biridir. Bu nedenle ala
hastalarında tiroit hastalığı ve diğer otoimmün durumlar daha
yaygındır” diye konuştu.
“Psikolojik etkileri
önemsenmeli”
Tüm ırklardan kadın ve erkekleri eşit oranda etkileyen vitiligonun
kesinlikle bulaşıcı bir hastalık olmadığının altını çizen Prof. Dr.
Murat Durdu, “Yavaş bir gelişim gösterir. Renk veren pigment
maddesi bazı hastalarda geri dönebilir, ala görünümü düzelebilir
ancak tamamen düzelme oldukça nadir bir durumdur. Sağlık açısından
hayati bir önem arz etmemesine rağmen kozmetik kaygılar nedeniyle
hastaların toplumdan izole olmasına neden olabilir. Hastalığın
psikolojik etkileriyle baş etme konusunda profesyonel bir yardım
alınması hastalar ve ebeveynler için yararlı olacaktır’’ dedi.
Durdu, açıklamalarına şöyle
devam etti:
“Herhangi bir kızarıklık ve kepeklenme olmadan, deride pembemsi
beyaz veya tamamen beyaz alanlar oluşur. Ağrı ve kaşıntının
olmadığı bu lekeler genellikle simetriktir ve vücudun her iki
tarafını da etkiler. Ancak bazen bir alana sınırlı olabilirken
nadiren de tüm vücuda yayılabilir. Vücudun belli bir alanını tutan
ala tipi, hayatın erken döneminde gelişir ve ilk bir yıl içerisinde
bu alanın çevresine hafif bir eğilim göstererek sabit hale gelir.
Bu ala tipi sadece bir alanda sınırlı kalır, yayılmaz fakat
genellikle tedaviye daha dirençlidir. Ala için en yaygın bölgeler,
eller ve yüz, gözlerin, burun deliklerinin, ağzın, göbeğin, cinsel
organların çevresi ve koltukaltı, kasık gibi vücudun kıvrım
yerleridir. Ala, kıl köklerinde yer alan renk hücrelerini de
etkileyerek kılların ya da kaş veya kirpiklerin de beyazlamasına
neden olabilir. Hastalığın aktif olduğu dönemlerde derinin çizilen
ve darbeye uğrayan yerlerinde ala gelişme eğilimi vardır.’’
“Vitiligoyla birlikte diğer
otoimmün hastalıklar da kontrol edilmeli”
Vitiligonun çoğu zaman biyopsi almadan, klinik muayene ile teşhis
edilebilir olduğunu ifade eden Prof. Dr. Murat Durdu, “bazen mor
ışık testi yapılarak hem teşhis doğrulanır hem de özellikle açık
tenli kişilerde etkilenen bölgelerin yaygınlığı tespit edilir. Ala
teşhisi konulduktan sonra tiroid hastalığını ve diğer otoimmün
hastalıkları kontrol etmek için bazı kan testleri yapılabilir’’
dedi.
Hastalığın kalıcı tedavisinin çoğu zaman mümkün olmadığını belirten
Prof. Dr. Durdu, “Hastalığın yaygınlığına, hastanın yaşına ve
mevcut şartlarına göre güneşten korunma, kortizonlu ilaçlar,
kortizon dışı ilaçlar, ışık tedavisi, cerrahi tedavi, lazer
tedavisi, ağartma tedavisi, deri kamuflajı gibi çok sayıda
seçenekten birine hasta ile birlikte karar verilerek tedaviye
başlanır. Tedaviye destek olmak için de travmaya sebep olabilecek
sporlardan, sert giysilerden, stresten, banyoda kese yapmaktan,
deriye kimyasal madde temasından kaçınılmalı ve dengeli
beslenilmelidir” şeklinde konuştu.