Sözcü yazarından 10 maddelik Demirtaş manifestosu!
Abone olSeçimlerde Demirtaş'a oy vereceğini açıklayan Oray Eğin kişisel bloğunda yayınladığı yazı ile neden Demirtaş dediğini anlattı.
İNTERNETHABER.COM
Sözcü si yazarı Oray Eğin,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP adayı olarak
sahneye çıkan ve Kürtlerin yanısıra batıdaki şehirli orta
sınıflardan da büyük ilgi gören Selahattin
Demirtaş için çarpıcı bir manifesto kaleme aldı.
EĞİN'DEN DEMİRTAŞ İÇİN 10 MADDELİK MANİFESTO!
Seçimlerde Demirtaş'a oy vereceğini açıklayan Oray Eğin kişisel bloğunda yayınladığı yazı ile neden Demirtaş dediğini anlattı. "Selahattin Demirtaş için kişisel bir manifesto" başlıklı yazısında on madde halinde sebeplerini sıralayan Eğin, çarpıcı tespitleri ve CHP'ye yönelttiği eleştiriler ile dikkat çekti. Neden Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy vermeyeceğini ve Demirtaş'ın sunduğu siyasal hattın Türkiye'nin geleceği açısından ne ifade ettiğini kritik eden Eğin şöyle dedi:
Bugün kendi çevremde Kürt olmayan, Kürt meselesiyle duygusal bir bağı olan olmayan insanlar ona oy veriyorsa bu parıltıyı görmezden gelemeyiz. Hatta geçen gün bir asker çocuğu arkadaşım da ona oy verdi, o kadarını söyleyeyim. Hayatımda ilk defa içime sinerek, gerçekten inanarak, gerçekten hak ettiğini düşündüğüm için oy verdim ben de Demirtaş’a. Zekası, bakış açısı, bilgisi beni cezbediyor.
İşte Eğin'in kaleme aldığı 10 maddelik Demirtaş
manifestosu:
SEÇMEN İHSANOĞLU'NA OY VERSE DE ONA
İNANMIYOR GÜVENMİYOR
Bir: Türkiye’de 10 Ağustos günü sandığa gidip de
Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verecek seçmenlerin hiçbiri bunu
inandığı, adaya güvendiği için yapmayacak. Bu adayın adını, kim
olduğunu bile yakın zamana kadar bilmiyorlardı zaten. Sandığa
giderken seçmenin büyük çoğunluğunun tek kriteri Tayyip’e karşı kim
olsun da olsun inadı.
İHSANOĞLU DAYATMASI SEÇMENE BÜYÜK BİR
TEBİYESİZLİKTİR!
İki: Ekmeleddin İhsanoğlu kendisine oy verecek
kitlenin, kıyıların, CHP seçmeninin, Gezi’ci gençlerin ya da genel
olarak makul çoğunluğun hiçbir hassasiyetini paylaşmıyor, hiçbir
şekilde onları yansıtmıyor. Buna rağmen körü körüne oy toplayacak.
Bu dayatma seçmene karşı büyük bir terbiyesizliktir, muhalefet
partilerinin ayıbıdır. İhsanoğlu kazanamayacaktır, kazanamadığı
gibi 2010’daki referandumdaki hayır sonucundan (yüzde 42) bile daha
aşağıda oy alacaktır. Hiç yanılmayan şirketlerin kamuoyu
araştırmaları bile bunu söylüyor. Muhalefet partileri bu dayatmanın
hesabını tarih önünde vermelidir.
ARTIK MESELE ERDOĞAN'DAN KURTULMAK
MESELESİ DEĞİL
Üç: Mesele Tayyip Erdoğan’dan kurtulma meselesi
değildir. Evet, Türkiye’de bir tek adam rejimi vardır ama bu tek
adam rejiminin ayakta kalmasını sağlayan sistem 12 yılda çok sağlam
bir şekilde kurulmuş, temelleri neredeyse sarsılamayacak kadar
sağlam atılmıştır. Tek bir adamı fotoğraftan çıkardığınızda o
sistem bir günde çökmeyecek, Türkiye’ye aniden demokrasi
gelmeyecektir. Türkiye, bilmem farkında mısınız ama, Tayyip
Erdoğan’dan önce İsviçre değildi, o giderse de İsviçre olmayacak.
Dahası, şu anda zaten fiili tek adam sistemi var. İhsanoğlu’nun da
bu yönde bir şey yapacağına dair en azından ufak da olsa bir emare
görebilseydik keşke.
ERDOĞAN'IN KURDUĞU SİSTEM GENİŞ BİR
KİTLEYE YAYILDI
Dört: Yalçın Küçük, Erdoğan’ın Türkiye’ye verdiği
zararı toparlamanın en az 30 yıl süreceğini söylüyor. Erdoğan
sistemi öyle geniş bir kitleye yaydı, sistemden beslenenler öyle
çoğaldı ki herkes var gücüyle buy makine aynen işlesin diye devam
ediyor. Mustafa Sandal bile koşa koşa Erdoğan’ın ayağına gidiyorsa
çıkarı olduğu içindir. Bu çıkar ve beklenti ağı inşaatçı Mehmet
Cengiz’den Acun Ilıcalı’ya, Mustafa Sandal’dan Ethem Sancak’a kadar
herkese yayılmıştır.
İHSANOĞLU'NU DESTEKLEYEN OLİGARKLARIN
TEK AMACI...
Beş: Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyen
oligarkların da tek amacı Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak. Ama bunun
nedeni daha fazla demokrasi, özgülük ya da şeffaflık değil. Sadece
pastadan kendilerine – artık – pay kapmadıkları için. İhaleleri
şimdilerde Ethem Sancak gibi isimler aldığı için. İhsanoğlu
seçilirse yıllarca Türk siyasetinin içine etmiş elitler
kendilerinin tekrar güçleneceğini, tekrar manşetlerle bakan
atanacağını, tekrar ihaleleri alacaklarını, arkalarını Çankaya’ya
dayayarak Tayyip Erdoğan’a karşı bir cephe oluşturacaklarını ve
eski düzenin aynen işleyeceğini hesaplıyorlar. Tayyip Erdoğan’ı
devirmekteki tek amaç onunla geçinememeleri, Tayip Erdoğan’ın bu
eski düzenin çarkına çomak sokmasıdır. İsteseler Tayyip Erdoğan’ı
çoktan devirirlerdi zaten, ama onu kontrol etmeyi, ele geçirmeyi,
onunla uzlaşmayı ve ondan faydalanmayı istediler; bize onun ne
kadar demokrat olduğunu anlattılar. Cüneyd Zapsu’nun Amerikalılara
Wikileaks belgelerine yansıyan tavsiyesini hatırlıyor musunuz: Bu
adamdan faydalanın. Anayasa Mahkemesi AKP’ye yönelik kapatma davası
açtığında Hürriyet gazetesinin ‘kapanmama’ yönündeki yayınları bazı
üyelerin kararlarında etkili oldu; ufak bir not olsun.
CİHANGİR-HASAN CEMAL-DÜŞÜKLER GÜRUHUNA
TESLİM OLMADI
Altı: İlkesel olarak Hasan Cemal’le aynı asansörde
bile yanyana durmam, çünkü Hasan Cemal gericidir, algısı zayıftır,
dahası Türkiye’ye ve basın özgürlüğüne ihanet etmiştir, zararlı
gazetecilik yapmıştır, 12 yıldır oluşan totaliter düzenin temeline
bizzat çimento taşımıştır. Yalan davaları araştırmadan sahiplenmiş,
yalan kitap ve yazılar yazmış, ideolojinin bakış açısını
gölgelemesine izin vermiştir. Hasan Cemal gazetecilikten men
edilmeli, hatta Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’la birlikte bir halk
mahkemesinde yargılanmalıdır. 12 Eylül’de darbeye alkış tutan
Mehmet Barlas’tır bunlar. Bu konuda çok netim. Hasan Cemal’i bir
simge olarak seçiyorum, bir güruhtan bahsediyorum. Bunların
Türkiye’ye verdiği zararı Tayyip Erdoğan vermemiştir. Şimdi bu
güruh Selahattin Demirtaş’ı destekliyor. Pazar günü New York’taki
konsoloslukta Selahattin Demirtaş’a oyumu verdim. Peki bu gericiler
destekliyorsa acaba bir yerde hata mı yapıyorum, sorusu ister
istemez aklıma takılıyor. Hasan Cemal’lerin Demirtaş sevgisi
estetik kaygılardan ve vicdan azabından ileri gelmektedir.
Günahlarını Demirtaş üzerinden temize çekmeye çalışıyorlar ve ağır
tekme yedikleri entelektüel dünyaya bu sayede yeniden kabul görme
derdindeler. Onların demokrasi peşinde olmadıkları 12 yılda
fazlasıyla kanıtlandı, dahası sinek vızıltısı kadar da
önemsizlerdir. Nitekim Demirtaş da dikkat ederseniz Cihangir-Hasan
Cemal-düşükler güruhuna teslim olmuyor, onların adayı gibi
görünmüyor. Zaten değil.
DEMİRTAŞ KARŞISINDA BİLİNÇALTIMIZDAKİ
IRKÇI AYRIMCI TUTUM
Yedi: PKK’nin meşruiyeti ayrı bir tartışma konusu
ama artık en sıradan ortamda bile Kürt hareketi hakkında söz
alacaksak, 2014 yılında bunu devletin eski dilinden, Anadolu’da
Görünüm programının dikte ettiği metinlerden bağımsız tartışmamız
gerekiyor. Her seferinde Selahattin Demirtaş’ı ‘ama ama ama’
diyerek bilinçaltından taşan ırkçı ve ayrımcı kategorilerle
değerlendirenlerden utanıyorum. Türkiye, Güneydoğu Anadolu
bölgesinde bir savaşa dahil oldu ve devletin de hiç mi hiç masum
olmadığını biliyoruz. O devlet uzun süre Kürt realitesini kabul
etmiyor, Kart-Kurt diyordu. En klişe örnekleri hatırlatıyorum.
Abdullah Öcalan’a kolaylıkla bebek katili yaftasını vuranlar
devletin yaktığı köylerden, bu savaştaki kirliliğin çift taraflı
olduğundan nedense hiç söz etmiyor. Demirtaş en azından simgesel
olarak barışı getirecek bir adaydır. Seçilirse, ki şimdilik ütopya,
en azından kanın hiç durmadan aktığı bir yerden çıkıp da devletin
tepesine oturması bile başlı başına bir devrimdir. Türkiye’nin
ihtiyacı olan barışın ilk adımıdır. Barack Obama’nın Amerikan
başkanı seçilmesi simgesel ve tarihsel olarak ne kadar önemliyse,
Türkiye’nin de Selahattin Demirtaş’ı seçmesi bu kadar önemlidir.
Bugün olmasa da yarın öbür gün o ya da onun dengi biri mutlaka
devletin tepesine gelecektir. Damarlarınızdaki asil kandan
vazgeçerseniz, bu yolun açıldığını ve çok da iyi olduğunu
göreceksiniz. Hepimiz için.
SIĞLIK, GERİCİLİK VE TOTALİTERLİĞE
KARŞI TAZE BİR NEFES!
Sekiz: Selahattin Demirtaş’ı destekliyorum çünkü
son altı-yedi yıldır çok yakından takip ediyorum ve ilk defa
Türkiye’de söylediklerinin pek çoğuna katıldığım bir siyasetçi
bulmuş olmaktan dolayı heyecanlanıyorum. Selahattin Demirtaş bir
bölgenin, bir siyasetin, bir etnik kimliğin adayı değildir. Bunu
çoktan aşmıştır, bu açıdan Kürt siyasetinde de bir ilktir. Çıktığı
siyasi ortamın erişmini fazlasıyla genişletmeyi başarmıştır. Bu
alkışı hak ediyor. Bugün kendi çevremde Kürt olmayan, Kürt
meselesiyle duygusal bir bağı olan olmayan insanlar ona oy
veriyorsa bu parıltıyı görmezden gelemeyiz. Hatta geçen gün bir
asker çocuğu arkadaşım da ona oy verdi, o kadarını söyleyeyim.
Hayatımda ilk defa içime sinerek, gerçekten inanarak, gerçekten hak
ettiğini düşündüğüm için oy verdim ben de Demirtaş’a. Zekası, bakış
açısı, bilgisi beni cezbediyor. Sığlığa, gericiliğe, totaliterliğe,
Ortaçağ’a mahkum bırakılmaya çalışılan Türkiye’de taze bir nefes
gibi geliyor. Dahası kişisel bir tarafı da var bu desteğimin: Benim
hayatımın da hiçbir çıkar beklemeden savunuculuğunu yapmasından
dolayı oyumu hak ediyor.
DEMİRTAŞ KÜRT HAREKETİNİN HATALARIYLA
YÜZELEŞECEK CESARETTE
Dokuz: Selahattin Demirtaş şimdi kazanamayacak ama
Türk siyasetinin vazgeçilmez bir aktörü olaraktır. Bu tartışmasız
bir ihtimaldir. Şimdiden siyasette alternatif arayışlarına karşı
ciddi bir çözüm olduğuna dair pek çok kişiyi ikna etmiştir. Bu
seçimde alacağı oy siyaset macerasında ileride çizeceği yol
açısından da yol gösterici olacaktır. Ona verilen oy aynı zamanda
bir potansiyele verilen oydur. İyice anlaşıldı ki ne Devlet Bahçeli
ne de Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’de bir siyasi alternatif
olabilmiştir; ikisinin de potansiyeli yoktur, yeteneği ve
birikimleri de yoktur. Tansu Çiller’in siyasete armağan ettiği bir
sözle açıklarsak: Hayatları boyunca iktidarsızlığa mahkumlar.
Selahattin Demirtaş’ta ise herkesi kapsayıcı bir tavır, peşinde
sürükletecek liderlik özelliği mevcuttur. Büyük liderler aynı
zamanda içlerinden çıktıları çevrelerden de koparak, gerektiğinde
kendi geçmişlerini ve çevrelerini de acımasızca eleştirerek,
kendilerini sıyırarak doğar. Selahattin Demirtaş’ta bu
hesaplaşmayı, Kürt hareketinin de yanlışlarıyla yüzleşmeyi göze
alacak cesaret vardır. Bu yüzleşmeden sonra üzerindeki etiketlerden
kurtulup kıyı şeridindeki teyzeleri bile ikna etmesi an
meselesidir.
DEMİRTAŞ, HDP VE GEZİ
EYLEMLERİ
On: Evet, Selahattin Demirtaş Gezi’nin ilk
günlerinde hatalı bir açıklama yaptı, olayı yanlış okudu, bunun bir
darbe başlangıcı olabileceğini düşündü. Ama bu hatalı açıklamadan
hemen döndü, hemen farkına vardı. Siyasetçilerin hata yapabilme
payları, hele hele böylesi toplumsal olaylarda, olmamalıdır. O
yüzden acımasızca eleştirilmesi haklı. Ama Gezi’nin başlamasına ilk
neden olan kişi bugünkü HDP’nin milletvekiliydi. Dahası, bugünkü
Demirtaş söylemlerinin tamamı Gezi’den çıkan ortak ruhla örtüşüyor.
Tek bir talihsiz açıklamasıyla yargılanması büyük bir haksızlık,
önemli olan hatasından döndü mü? Bence döndü. Bunu defalarca
açıkladı. İlk anda okuyamamasını da anlayabiliyorum. Gezi eşi
benzeri görülmemiş bir olaydı. Bir Cumhuriyet Mitingi değildi.
Diyarbakır’da bir etnik ayaklanma da. Herkesin birleştiği, herkesin
biraraya geldiği ‘unique’ bir direnişti. Hepimizi şaşırttı ve
hazırlıksız yakaladı. Yine de Demirtaş’ın yanlışlığını
hafifletmiyor, ama en azından sonradan, hatta çabucak Gezi
söylemini sahiplendi. Peki CHP ne yaptı? Ben Gezi’den
kovulduklarını hatırlıyorum. Gezi sırasında bir düğünde nikah kıyan
Mustafa Sarıgül’ü aday yaptılarını biliyorum. İnşaata karşı
başlayan bir direnişin sonunda yerel seçimde Kadıköy’e inşaat
şirketi sahibi birinin aday yaptıklarını görüyorum. Gezi’yi hiç
anlayamadıklarını da…