Söz 'bahçedeki feneri' hep aydınlık tutanlarda
Abone olGalatasaray-Fenerbahçe derbisi öncesinde Kadıköy takımı taraftarının beklentilerini Alpaslan Akkuş kaleme aldı.
Bugünün tamamını yarınki buluşma organizasyonuyla geçirecekti aslında 2 bin 500 kişi… Salıpazarı’ndan topluca yola çıkmanın hesapları yapılacaktı. Yol boyu Fulya’daki dik yokuştan tırmanılan günlerin muhabbeti edilecekti. Hani Boliç’in, Okocha’nın golleriyle 4-0 biten o maçın... Ya da ne bileyim, Volkan’la Edu aynı anda o topa çıkmasaydı diye hayıflanacaklardı daha dün olmuş gibi…
Mustafa Denizli’li sezonun Sami Yen deplasmanını epey anacaklardı kesin. Hani şu 'War chant' marşının ev sahibi için çalınırken deplasman tribününün şovuna dönüştüğü maç. Sarı kar maskeleri, yağmurluklar; sıkıcı ve golsüz maça rağmen bayram yeri gibi tribünler…
Maçka Parkı’nı, Kalamış günlerini, hatta Spor Sergi’yi…
Bombalasi bombalasi bom bom bom! (Topukları tahta sıraya sıraya
vura vura) Sarı! Lacivert! Güm güm güm…
'Evvel yârin sevdiceği' iken, 'şimdi uzaklardan bakan' oldular oysa. Tribünden başka yerde nasıl maç izleneceğini bilmeyen bir sürü çubuklu; restoranda, pubda, evde barkta buluşup uzaktan da olsa destek verecek Lefter’in emanetini taşıyanlara.
Formayı 'kara deryaların feneri' belleyenlerin kimi iki sevda heykeline komşu parkta buluşup radyoya kulak verecek. Cadde’nin bilumum mekanlarından ses verecekler, 'totem eyleyip' sinemaya gidecekler. Hiç ses gelmesin diye film izler gibi yapıp, son ses müzik dinleyecekler. Ankara’dan göçmüş bir ailenin iki yaşlı ferdi yıllardır olduğu gibi küçük bir odaya kapanacak, bir diğeri otomobiline atlayıp İstanbul’un en uzaklarına sürecek…
Bedenleri nerede olursa olsun; aklını, kalbini, ruhunu yıllar öncesinden bir küçük kaşkola bağlamış insan evlatları, manen hep orada olacak. İki yıl evvel asrın en büyük geri dönüşü yapılırken, en önemli tuğlanın konulduğu yerde. Radyo dinleyenlerin geçerken selam ettiği o heykeldeki adamın havada asılı kaldığı o gecenin tekrarını bekleyecekler. Mohikan saçlıların daha küçük olanının ellerini iki yana açıp koştuğu anı kollayacaklar hep birlikte.
Hücum borusu çaldı
Onlara iki yıl önce en anlamlı şampiyonluğu yaşatanlar; geçen sene Zeki Rıza'ların ruhunu şad edip, direniş sembolü olarak son haftaya kadar dimdik ayakta duranlar olacak sahada. 'Bahçedeki feneri' hep aydınlık tutanlar.
Bu kez önde basacaklar. Bu kez savunmada kalmayacaklar. Çünkü savuşturdular fırtınaları. Çünkü artık hücum borusu çaldı. Şimdi ileri gitme zamanı. Anahtar belli; birbirlerine yakın olacaklar hep, arkadaşını en çok seven arkasını kollayandır çünkü. İki yılda epey yoruldular, artık topu yoracaklar. Hata kollayan çok her bir yanda, pas hatası yapmayacaklar. Santrayla beraber omuz omuza yapıp, yan yana duracaklar ki aralarından sızan olmasın. En zor günde geri çekilmemiş Fenerbahçe, çekilmeyecekler. Zorda kalanın yanına koşacaklar, kimi zaman uzakları yakın edecekler, terse dönecekler. Aman vermeyecekler.
Söz burada biter, bundan sonrasını kramponu giyenler söyler. Lefter-Metin dostluğunda bir maç ister gönül. Bir de, Pazar geceye ermeden Bakırköy’deki o hastanenin yoğun bakımında gözü kapalı, gönlü açık adamın yüzünde tebessümü görmek; Kamyoncu Sait’in oğlunu arayıp, kutlu olsun diyebilmek.
Son olarak dilek tutar: Deplasman seyircisiz ağlar futbol. Bu son olsun, bu son…
Bu değerlendirme ve derbiyle ilgili görüşlerinizi BBC Türkçe'nin Facebook'taki futbol sayfası Altıpas'ta paylaşabilirsiniz.