'Söyleyin o adama dağdan insin'
Abone ol10 yıla yakın cezaevinde yatan eski DEP'li Orhan Doğan Hürriyet'e konuştu. Doğan'ın en çarpıcı sözleri arasında Özal'ın Çankaya'da Öcalan ile ilgili söyledikleri de vard
2 Mart 1994’te TBMM’de yaşananlar, belleklere sivil bir polisin
başına bastırarak arabaya soktuğu Orhan Doğan fotoğrafıyla kazındı.
O fotoğrafın çekilmesinin ardından 10 yıla yakın bir süre, hatta
cezaevinden çıktıktan sonra da suskun kalan Orhan Doğan, ilk kez
konuştu, düşüncelerini anlattı. İşte eski DEP milletvekili Orhan
Doğan ile yaptığımız söyleşi ve sorunlara çarpıcı yaklaşımı:
Türkiye, cezaevinden daha farklı mı görünüyordu? - Farklı bir hayat
bulduk dışarda. Türkiye’de siyaset 10 yıl önce -ve tabii Kürtler
için de- bu kadar kirlenmemişti. Biz çatışma döneminde içeri
girdik. Dolayısıyla o dönemin koşulları ile Türkiye’nin Avrupa
Birliği sürecindeki koşulları arasındaki farkı zaten
gözlemleyebiliyorduk. Bizim için sürpriz yoktu. Ancak demokratik
Kürt siyasetinde bir tıkanma vardı. Sadece tıkanma mı, kirlenme de
var mıydı? - Belki kirlenmeden çok, karşıtına benzeyen bir siyaset
etme tarzı vardı. Kürtler, özgün bir siyasal organizasyona SHP’nin
1989’da Paris Kürt Konferansı’na giden Kürt milletvekillerini
ihracıyla yöneldiler. Eğer o ihraçlar olmasaydı, Kürtlerin HEP’ten
bugüne kadar gelen farklı örgütlenme arayışı belki hiç olmayacaktı.
Sistem dışlamıştı. Adına düşük yoğunluklu çatışma da dense, savaş
da dense o kirlendikçe, o zeminde siyaset yapan siyasal kurumlar da
bundan etkilendiler. PKK’YI İNDİREMEDİK PKK’nın bu tıkanmada rolü
yok mu peki? - Bu tıkanmanın nedeni PKK’nın varlığı değil bence.
Kürtler demokratik alanda çok başarılı siyaset yapabilselerdi belki
de PKK’nın dağdan indirilip siyasal yaşama entegre edilmesi mümkün
olabilirdi. Demokratik siyasi hareket bir kanal açabilmeliydi. Bu
tıkanma, PKK’daki çözülme ve dönüşümle aynı döneme mi rastladı? -
Bakın PKK’de de bir kırılma yaşandı. PKK bu kırılmayı yeni bir
arayışla gidermeye çalıştı. Ne yaptı? Kadek’e dönüştü. Kadek
değişimi okuyamadığı için de Kongra-Gel’e dönüştü. Kongra-Gel
yapılanması PKK’nin kendi geçmişine yönelik özeleştirisidir.
Özeleştiri derken terör yöntemlerine ilişkin bir özeleştiri mi? - O
yöntemlerin benimsenmesinden tutun da iç yapılanmalarında
demokratik bir tarzın oluşturulmasına kadar her hatanın gözden
geçirilmesidir. Abdullah Öcalan, Roma’da bir TV konuşmasında
‘Tarihte bana bir örnek gösterin ki, kendi örgütüne yenilmiş bir
lider olsun benim dışımda’ demişti. Çünkü onun öngördüğü PKK, o
dönemin PKK’si değildi. BEKAA’YA NEDEN GİTTİK Silahlı mücadeleyi de
bırakmış bir parti miydi öngördüğü? - Evet, silahlı mücadeleyi
bırakmış, kendi içinde demokratik işleyen bir organizasyon
öngörüyordu. Hiç unutmuyorum, 1993’te Özal’ın isteği üzerine
Bekaa’ya gitmiştik. O zaman PKK ateşkes ilan etmişti. Özal, ben,
Mahmut Alınak ve Selim Sadak ile yaptığımız görüşmede aynen şunu
söylemişti: ‘Çocuklar gidin ona söyleyin, ateşkesi uzatsın...’
‘Ona’ mı dedi? - Evet evet ‘ona’ dedi. ‘Ateşkesi uzatsın ki ben
ikna edemediğim generalleri de ikna etme şansı bulabileyim. Dağdan
gençlerimizi indirecek bir formül üzerinde uzlaşabiliriz. Dağda ne
yapıyor o adam? Gelsin Ankara’da siyaset yapsın’ dedi. Daha ileri
bir şey söyledi: ‘Gelsin seçimlere girsin, arkasında halk varsa,
bakan da milletvekili de olsun. Artık Türkiye bu savaşı
taşıyamıyor. Size de büyük bir rol düşüyor.’ GAZETECİLER DE İLETMİŞ
Gidip aynen söylediniz mi bu sözleri? - Biz gittik, tabii bu mesaj
birkaç gazeteci üzerinden de iletilmiş. Belki inanmayacaksınız ama
İmralı sürecinde ortaya koyduğu, cumhuriyetin
demokratikleştirilmesi, bağımsız devlet hedefinden vazgeçilmesi,
silahlı mücadele ve şiddetin reddedilmesi tavrını 1993’te bize
aynen anlattı. Türkiye’nin bütünlüğü vurgusuna, Kemalizm
çözümlemesine hayret etmiştim. Ama silahlı gücü 1993’ten sonra da
devam etmişti. - Evet ama Öcalan’ın Roma’da anlattığı ‘örgütüne
yenilen lider olma’ derken kastı buydu. Devlet içinde nasıl
değişime direnen statükocu bir anlayış varsa bu PKK içinde de
vardı. ‘Yenildim’ sözündeki vurgu, işte örgüt içindeki o
statükoydu. ÖRGÜTTE ETKİSİ SÜRÜYOR Silahlı gücü sürdüğüne göre
örgüt içinde etkili olamıyor. - Etkili. Etkili olmasaydı, silahlı
militanları ülke sınırları dışına çekebilir miydi? Bizler de dahil
olmak üzere bölgeden seçilen bütün milletvekilleri, bölgedeki bütün
Kürt aydınları ‘Dağdan inin’ dese bir tek silahlı militanı Türkiye
sınırına çekemezdi. Şimdi durum nedir? - Kongra-Gel, son basın
açıklamalarında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul ettiklerini,
demokratik özgür yurttaş çerçevesi içinde çözümün mümkün olduğunu,
açılım olması halinde silahlı güçlerin silahlarından arındırılıp
demokratik siyasi hayata katılımlarının güçlü bir beklenti olduğunu
vurguluyor. Dolayısıyla PKK ya da Kongra-Gel içerisinden bir HAMAS
çıkmaz. Ama son altı ayda El Kaide bağlantılı dinsel bir
örgütlenmenin yavaş yavaş bölgede başladığını gözlemliyoruz. DAĞDAN
İNENLER TÜRKİYE’Yİ BİZDEN DAHA ÇOK SAVUNUYOR Hareket illa karşıdan
mı gelmeli? Kendileri silah bırakamaz mı? - Bakın bundan beş altı
yıl önce PKK, Avrupa’dan da dağ kadrosundan da iki grup gönderdi.
Bu barışçıl bir girişimdi. ‘Siz Türkiye’de siyasetin önünü
açarsanız, biz dağda silahlı güç bırakmayız’ mesajını içeriyordu.
Bakın onlardan üç kişi tahliye oldu. Geçen gün kendileriyle
görüştüm. Türkiye’yi bizden çok savunuyorlar. Ama onların çoğu hala
cezaevinde. Artık birbirini sınamaya devam etmek yerine güven
ilişkisi kurmak gerek. Devletin ya da AKP’nin yaklaşımıyla sorayım;
‘Devlet, bir terör örgütüyle nasıl güven ilişkisi kuracak?’ - AKP
ve devleti birbirinden ayırıyorum. AKP, Kürt sorununu çözümsüz
bırakarak orduyla Kürtleri karşı karşıya getirmiş oluyor. Bu
bilinçli yapılmıyorsa bu anlayışın hemen değişmesi lazım. Çünkü bu
politikalar sorunu çözmüyor. AKP önce yeni bir sayfa açtığını
deklare etmeli. Peki sizler yeni bir sayfa açtınız mı? - Biz
Batman’da şehit ailesine ziyarete gittik. Yine gideriz. İkisine de
gittik. Biz yine gitmeye çalışıyoruz. Önümüz açılsın, sivil toplum
kuruluşları bize öncülük yapsınlar, biz bütün asker ailelerini
ziyaret edelim. GÖZYAŞININ RENGİ YOK Asker aileleri bunu kabul eder
mi? - Kamuoyu isterse hazırlanabilir. TV’lerin iki saatlik yayını
motive eder. Altyapı oluşturmadan gidersek belki bir provakasyon
olur. Bize öncülük edilirse biz gideriz. Çok güzel bir söz vardır.
Gözyaşının rengi yoktur. Acının dini, dili, etnisitesi olmaz. O
asker çocuğudur, o PKK çocuğudur, ona üzülmeyeyim buna üzüleyim
olmaz. İnsan bizim için çok önemli. Cezaevinden çıktıktan sonra
insanlar size nasıl davranıyor? - İnsanlar bize çok sempatiyle
yaklaşıyor. ‘10 yıl neden yattınız anlamış değiliz’ diyen pek çok
insanla karşılaştık. ‘Yazık oldu’ diyorlar. Bunu şoför, tezgahtar,
işadamı söylüyor. Şu ana kadar bir tek olumsuz tepki almadık. SON
ALTI AYDA KAN DAVALARI NİYE ARTTI PKK çökünce alanı bu
örgütlenmeler mi dolduruyor? - Hayır, PKK’nin boş bıraktığı alan
değil. PKK’nın, Kongra-Gel’in üzerine gidildikçe ve demokratik
kanalların önü tıkandıkça dinsel arayış tetikleniyor. Bu ciddi bir
tehlike. Bakın son altı ayda kan davaları da yeniden başladı. Kan
davalarını PKK önlüyordu, mantıklı bir açıklama mı? - Şunu söylemek
istiyorum. Eğer demokratik mücadele yapmak isteyen aktörlerin önünü
kaparsanız farklı arayışlar gündeme gelir. Şimdi demokratik
arayışların önü kapalı mı? - Kapalı olduğu söylenemez ama önünün
açık olduğunu da söylemek mümkün değil. Bakın Erdoğan da dahil
olmak üzere hükümetin Kürt sorununda çözüme ilişkin en ufak bir
açıklaması olmamıştır. SİLAHLARI BIRAKIN DESEK, NE DERLER Size
düşen rol de terörden uzaklaşmalarını sağlamak değil mi? - Nasıl
sağlayacağız? Şimdi biz onlara silahı bırakın desek bize diyecekler
‘Peki biz ne yapalım?’ Bu çok insani bir sorun. Silahı bırakıp
demokratik mücadele yapabilirler. - Nasıl gelecekler? Yok, ona
imkan yok. Son çıkan kanuna af demek mümkün değil. İki kavramı
reddetmeliyiz. Bir pişmanlık diyerek bir tarafın onurunu
incitiyoruz. Af diyoruz başka bir duyarlılığı tetikliyoruz. O halde
pişmanlık da, af da demeyelim. BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN İSTEMEYEN
PKK’LILAR Hálá insanlarda PKK ile gizli saklı ilişkiniz olduğu
kuşkusu var. - Nasıl gizli saklı ilişkimiz olabilir ki? Mesela
Zübeyir Aydar, Remzi Kartal. Benim milletvekili arkadaşlarım,
birlikte seçildik. Bana telefon açıyor, bayramın kutlu olsun diyor.
Ama Zübeyir Aydar şimdi bölücü örgütün lideri. - Ama benim de
arkadaşım. Arkadaşlığımı yok mu sayayım? Peki konuşmanız sadece
bayram kutlaması ile sınırlı mı kalıyor? - Hayır, elinizden
geldiğince demokratikleşmenin önünü açın diyoruz. Onlar da farklı
düşünmüyor, aynı şeyi söylüyorlar. ‘Biz silah bırakmaya hazırız.
Misaki Milli’yi tartışmayacağız. Türkiye aleyhine faaliyet
göstermeyeceğiz, siyaset yapacağız’ diyorlar. Neden bundan
korkuluyor? Bakın, cezaevinden çıkan 3 bine yakın PKK’lının çoğu
bağımsız Kürdistan şiarından vazgeçmiş. DTH’nin amacı ne DTH olarak
size düşen rol ne burada? - Biz bu hareketin Türkiyelileşmesinde
bir köprü olmak istiyoruz. Bizim önümüz açıldıkça hareket kendisini
daha iyi ifade edebilecektir. Kürt tabanı dışına çıkabilecek
misiniz? - Biz 10 yıl önce cezaevine girdiğimizde farklı bir
yerdeydik. Çıktığımızda çok daha etkin olduğumuzu gözlemledik
Kürtler üzerinde. Aslında Kürt ve Türk halkının entegrasyonunda bir
sorun yok.