Havaların güzelleşmesiyle açılan düğün sezonunda çiftleri büyük bir telaş sardı. Ancak, sonsuzluğa uzanma umuduyla başlayan ilişkilerin boşanma ile sonuçlanabildiğini belirten İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, çiftleri uyardı. Düğün telaşının ilişkiyi zedeleyebileceğine dikkat çeken Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, “Evlilik sürecinde sevdiğiniz adamı ve aşka atılan kavuşma adımlarını unutarak kapıldığımız düğün telaşları ilişkilerinizi zedeleyebilir. Evlilik kararını neden aldığımızı ve aşkı bize daha derin, yakın ve özenli yaşatacağına inandığımız bu birlikteliklere neden başladığımızı unutmamak, yol arkadaşlıklarının en büyük kurtarıcısı” diye konuştu.Evliliği, içinde renkleri, hoş kokuları, çeşitliliği ve farklılıkları barındıran, saygı toprağında yetişmiş bir sevgi buketi olarak tanımlayan Başak Gürtekin, “Tam da bu nedenle; ne aşk, ne saygı, ne benzerlikler ne de farklılıklar evliliği sürdürmek için tek başına yeterli değildir. İhtiyacımız olan kendimizi bilmek, istek ve arzularımız tanımlamak, partnerimize ilişkisel ihtiyaçlar konusunda açık olmaktır. Onu duymak ve anlamak için çaba göstermektir. Ancak böyle bir diyalog bizlere aşktan daha fazlasını ve gerçekten ihtiyacımız olanları sunabilir. Kendisini güvenle ifade eden bir birey, partnerine de aynı alanı sunarak, onu yakından tanıma şansı yakalar. Bu hem kendimizi hem de ilişkimizdeki ihtiyaç ve beklentileri karşılıklı bir şekilde anlaşılır kılar. Birbirimize ifade alanı açmak ve kendimizi içtenlikle anlatabilecek içsel özgürlüğü duyumsamak, çiftlerin en çok zorlandığı ‘duyulmak ve anlaşılmak’ ihtiyaçlarını duyulur ve anlaşılır kılar” ifadelerini kullandı. Çiftlerin evlilik tanımlarının her zaman aynı olmayabileceğinin altını çizen Başak Gürtekin, şöyle devam etti: “İki kişinin zihinde yaratmış olduğu ilişki tanımı, evlilikten beklentileri, kültür anlayışı ve diğer tüm çevresel faktörler benzerlik içermeyebilir. Sadece aşk evlilik için yeterli mi? Çiftler bu konularda farklılıklar olduğunu anladığı vakit, ‘Acaba evliliğe uygun değil miyim?, Henüz doğru zaman gelmedi mi? Benim için doğru kişi kim?, Sadece aşk evlilik için yeterli mi?, Benim ihtiyacım olan ne?’ sorularını kaygı dolu bir hızla akılların geçirmeye başlar. Oysa burada yapılan hata, yeteri kadar tanışmamış ve zihnimizdekileri karşı tarafa aktaramamış olmaktır. Kültürel ve yaşantısal faktörler, etkisi altında kalınan kuşaklararası hikayeler, toplumsal mitler ve zamanın ruhu gibi pek çok faktörden etkilenebilecek olan evlilik tanımı, çiftler arasında kendileri için ne anlama geldiği açısından çok net bir şekilde ifade edilmeyi hak eder. Diyalogdan ve saygıdan uzaklaşmadan, tüm farklılıkları ve zorlukları konuşabilecek bir alan açmak, kapsayıcı ve sıcak bir sevgi dili ihtiyacını doğurur. Bu ihtiyacın en temel kaynağında karşılıklı aşk ve iletişim istekliliği yatar.Aşk, üretken, yaratıcı, devingen ve duygusal bir süreçtir, bizler de bu duyguları yüceltmek ve daim kılmak adına yol arkadaşı olmak isteriz. Yaşadığımız coğrafyada, kültürel olarak bu ilişkileri evlilikle ve kutlamalarla taçlandırmayı seçeriz. Fakat günümüzde bu kutlamaların çift olmayı unutturacak kadar önemli, gelinlerin damatları duyamayacak kadar telaşlı evlilik hikayelerine dönüştüğünü görmeye başladık.”“Sanal olanı değil, gerçek olanı tercih edin'' Tüm sanal etkilerden ayrışmanın çiftlerin elinde olduğunu ifade eden Çift ve Aile Terapisti Duygu Başak Gürtekin, şu tavsiyelerde bulundu: “Bazı sosyal medya araçları, bizlerin yaşamını biçimlendirmeye etki edecek ve sahip olma, daha iyisi olma, diğerleri için ve en üzücü yanıyla anlatmak için yaşama duygularına teşvik edecek güce erişmiş durumda.Bu noktada, ‘Peki çiftler ve her gün yüzlerce prodüksiyon düğünü ve ilişkiyi ‘keşfetinde’ görmeye maruz kalan gelin adayları ‘kendilerini bu sanal etkiden nasıl koruyacak?’ sorusu akla geliyor. Oysa, kendimizi tüm bu sanal etkilerden ve ‘olması gereken, dayatılan ve yapılması beklenen’ tüm olgulardan, ailelerin, arkadaşların, davetlilerin neler düşündüğünden ayrıştırmak bizim elimizde.Kendi gerçekliğimizi, aşkımızı, sıcacık ilişkisel dünyamızı hatırlamayı seçmek, partnerimizle yakın temasta olmak, ihmal yerine özene, diğerlerine değil de kendimize yönelmek, belki de huzurumuz için yaşamın bize sunduğu en büyük hediye. Tam da bu nedenle, modern dünya algısının dayattığı sanal ve yapılandırılmış olan yerine, gerçek ve otantik olanı seçmek, kendimizle ve aşkla kucaklaştığımız anlar yaratmak, bize ne istediğimizi ve beklediğimizi hatırlatan farkındalığı kendimize yakın tutmak, ilişkimiz ve mutluluğumuz için en büyük kurtarıcılar olabilir.”