Sosyal medyanın sinsi tehlikesi
Abone olSosyal medyanın hayatın her alanına girmsiyle birlikte ruh sağlığı üzerinde etkisi de artıyor.
Sosyal medya uygulamalarının insanın ruh ve psikolojik
sağlığında ciddi tahribatlara yol açıyor. Beğenilme duygusunu
tetikleyen paylaşımlar insanların yalnızlaşmasına neden
oluyor.
Psikolog Ramazan Sarı, ruh sağlığının duruma göre de değiştiğini,
ruh sağlığının kişinin kendi içyapısı ile çevresel yapı arasındaki
uyumunun sağlanması, uyumlu halde bulunması anlamına geldiğini,
bunu etkileyen biyolojik, zihinsel ve çevresel faktörler olduğunu
söyledi. Son yüzyıl içinde insanın ruh sağlığını etkileyen en
önemli faktörün çevresel faktörler olduğuna dikkat çeken Ramazan
Sarı, "İnsanların eskiden ruhsal sıkıntıları yok muydu? Elbette
vardı ama bu boyutta değildi. Biyolojik kökenli olabiliyordu, kısmi
olarak zihinsel yapıda ruh sağlığı bozukluğu olabiliyordu. Şimdiki
faktörlerde hem teknolojinin, hem sanayinin, hem de bilimsel
faktörlerin değişmesi ile insanlardaki ruh sağlığı dengesinin de
değiştiğini görüyoruz. Bunlar olumlu yönde mi değişiyor diye
baktığımızda çizelge olumsuz yönde değiştiğini gösteriyor. Bunun
sebebi aşırı şehirleşme, teknolojik aletlerin çoğalması, bir nevi
beden yada kişi dışarıdan aldığı uyarıcıya karşı bir stres faktörü
uygular. Bu bütün canlılar için de geçerlidir. İnsanda da aynı şey
vardır. Dışarıdan ne kadar çok uyarıcı alırsa o kadar tepki verir.”
değerlendirmesindre bulundu.
“TEKNOLOJİNİN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİSİ
VAR”
İletişim araçlarının stres kaynağı olduğunu belirten Psikolog Sarı
sözlerini şu şekilde sürdü: “Çevreye baktığımız zaman pek çok
uyarıcı var. Bunlar televizyon, telefonlar, iletişim araçları,
haberleşme araçları, motorlu taşıtlar, aşırı şehirleşme, insan
sesleri gibi uyarıcıların pek çoğunu duymuyor gibi oluyoruz,
aslında algılıyoruz. Büyük şehirlerde yoğun bir gürültü var. Bu
sesler insanda stres yaratıyor. Fakat çoğunlukla biz farkına
varmıyoruz bu uyaranların. Özellikle de son dönemlerde gelişen
iletişim araçlarının özellikle televizyon, telefonlar,
bilgisayarlar insanlar üzerinde olumlu etkiden çok olumsuz etki
yapıyor. Büyük bir stres unsuru yaratıyor.”
“TEMEL İHTİYAÇLAR AÇLIK, PARA DEĞİL”
Sosyal medyanın insanları yalnızlığa ittiğini belirten Psikolog
Sarı , sosyal ağların iletişim olarak değerlendirildiğini,
iletişimin sadece konuşmak yada yazmak anlamına gelmediğinin altını
çizen sözleri şöyle sürdürdü: "İletişim aslında insanlarda yoğun
bir şekilde karşılıklı bedensel işlevlerin toplamıdır. Beden dili,
mimikler iletişimde çok önemli. Facebook’ta haberleşirken
Twitter’da yazarken beden dilini kullanmıyoruz. Hatta sözel
iletişimi bile kullanmıyoruz. Bunlarda ruh sağlığımızı olumsuz
yönde etkiliyor. Asosyal bir gelişim sergiliyoruz. Duygularımızı
paylaşamıyoruz. Fiziksel dokunma, fiziksel temas olarak bir şey
almıyoruz. Buda insanları yalnızlığa itiyor. Zaten şehirleşmenin,
nüfusun yoğun olduğu, sanayinin geliştiği ortamlarda insanlar
bireyselliğe doğru itilmeye başlandı. Temel olarak temel
ihtiyaçlarını karşılamaya yöneldi. Temel ihtiyaçlarımızı açlık,
parayı karşılamaya yönelik oldu ama duygusal olarak ihtiyaçlarımız
geri kaldı ve aç kaldık. Duygusallığın duyurulmamasından ötürü de
insanlar çelişki yaşamaya başladılar. İnsanlardaki psikolojik
dengeyi bozan faktörde çelişkidir. Olmak istediği ile yaşadığı,
düşündüğü, yaptığı arasındaki tezatlardır. Bunlar yoğun bir kısmını
oluşturuyor. Burada ruh sağlığını etkileyen faktörler olarak
değerlendirirsek pek çok etken var.”
“BİREYSELLİĞE DOĞRU İTİLİYORUZ”
Teknolojinin madde ağırlıklı yönüne vurgu yapan Psikolog Ramazan
Sarı mensubu olduğumuz Doğu Kültüründe maneviyatın ön planda
olduğuna dikkat çekerek, "Bu sadece sosyal ilişkilerle ilgili
değil. Teknolojik ilişkilerde çok önemli. Bunlardan aldığımız
elektriksel yapılaşma, sonuçta beyin dalgaları bir elektrik
akımıdır. Dışarıdan aldığımız elektrik akımları bizi olumsuz olarak
etkiliyor. Tıpkı diğer canlıları etkilediği gibi. Arıların,
balinaların bu tarz akımlardan etkilenmesi gibi. Aslında bizde
yoğun bir şekilde bu etkiye maruz kalıyoruz. Sosyal anlamda
bireyselliğe doğru itiliyoruz. Bizim kültürümüz Doğu kültürü.
Çinlilerde, Hintlilerde, Araplarda, Japonlarda ve bizde olsun
ilişkiler duygusal tarzdadır. Maddeden çok maneviyat önemlidir.
Öyle yetiştirmişizdir. Genetik yapı olarak da öyle bir yapıya
sahibiz. Batı kültürü ise benmerkezci bir yapıdadır. Türkiye ne
yazık ki bu ülkelerin tam ortasında. Hal böyle olunca kültürel
sıkıntılara maruz kalınıyor. Psikolojik rahatsızlıklar böyle olunca
ülkemizde daha mı fazla, hayır ama tam ortada olduğumuz için
kültürel değişimin en sıkıntılı olduğu bölgedeyiz.” dedi.
“İNSANLAR YARIN NE OLACAĞINI BİLMEK İSTER”
İnsanlar arasındaki ilişkilerin kopukluğunun, paylaşım
eksikliğinin, özellikle iletişim eksikliğinin bireysel yaşamayı
tercih etmenin, evlilik oranlarındaki azalmanın, boşanma
oranlarında ki artmanon, çocuklarda ki ailevi kopuklukların,
ailelerin parçalanmasının travmatik etkilerinin psikolojik dengeyi
olumsuz yönde etkilediğini vurgulayan Psikolog Sarı sözlerini şöyle
sürdürdü: "Yalnız kalan bir birey aslında değersizlik, boşluk ve
yoğun bir şekilde yalnızlık hissinden dolayı çökkünlük yaşar. Bunun
bariz örneği depresyonun artmasıdır. Hata yapma korkusu artar çünkü
güvensiz hisseder. Bu şekilde değerlendirirsek siyasi etkiler,
politik etkiler de bu durumu tetikler. İnsanlar yarınının ne
olacağını bilmek ister. Yanında birisinin olduğunu bir kuvvetin
varlığını hissetmek ister. Yalnız bir birey bunu hissetmez.
Kuşkuları artar. Diğer insanlara karşı güvensiz davranır. Hata
yapma korkusu daha fazla olur. Bu depresyon, ansiyete, panik
bozukluk, takıntı, zorlantı bozukluklarının artmasına sebebiyet
verir.”
“DOKUNMA DUYUMUZU KÖRELTTİ”
Gelişen teknolojinin insan sağlığında meydana getirdiği tahribatın
boyutlarına da değinen Sarı şu ifadeleri kullandı: "İnsanların
çeşitli duyuları vardır. Bunlar görme, işitme, tatma, koklama yada
dokunmadır. Dokunma duyumuzu neredeyse köreltmek üzereyiz. İnsanlar
birbirine dokunamıyorlar. Hissetme, diğer canlılarda olduğu gibi
bizde de var. Aslında hislerimiz vardır. Ne yazık ki son yüzyılda
gelişen teknoloji ve doğallıktan uzaklaşmamız hissel yapımızın
neredeyse körelmesine sebebiyet verdi. Artık hissedemiyoruz. Sadece
gördüklerimizi ve duyduklarımızı biliyoruz. Hissettiklerimizi
kuvvetlendiremiyoruz. Bu bir nevi kinetik enerjinin olması gibi ama
bu kinetik enerji bizde giderek azalmaya başladı. Bunun sebebi de
doğadan uzaklaşmamız. Bütün parçamızla doğaya uygun, zihinsel
yönümüzle doğaya aykırı davranıyoruz. Doğal yapımız gereği de
doğadan alacağımız şeyler var. Özellikle büyük şehirlerde
yaşayanlar ruh sağlığı kırsalda yaşayanlara oranla daha kötü. Doğal
yaşam kırsaldaki kesim psikolojik sıkıntıları daha az yaşıyor. Buda
şundan kaynaklanıyor. Bizim stresimizi yada elektriğimizi alacak
faktör topraktır, yeşilliktir, sudur. Bunlara dokunamıyoruz.
Enerjimizi aktaramıyoruz. Birbirimize dokunamıyoruz ki enerji
aktarımı konusunda. O zaman yoğun bir enerji birikimi oluyor. Bu
birikim de strese sebebiyet veriyor."