Sosyal medya depresyon sebebi!
Abone olUzmanlar, depresyonun günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğini ve giderek artan sosyal medya kullanımının da özellikle gençler arasında intihara varan ruh sağlığı bozukluklarına sebep olduğunu söylüyor.
Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, Türkiye’de yılda
yaklaşık olarak 9 milyon kişi ruh ve sinir hastalıkları nedeniyle
doktora başvuruyor. Gerek bu başvurular gerekse antidepresan
kullanımı her yıl gittikçe artıyor. Son 5 yılda antidepresan
kullanımı bile yüzde 27 arttı.
Bahçeşehir Üniversite Hastanesi Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, giderek artan depresyona ve sosyal medyanın depresyon üzerindeki etkisine dikkat çekti.
MUTLULUK POZLARI VE ZENGİNLİK BAŞ
DÖNDÜRÜYOR
Sosyal medyada sıkça mutluluk pozlarıyla
dolu paylaşımlar, her anında mutlu, neşeli ve tasasız kişileri
görüyoruz. Bu durumun çok normal bir hal olduğu, bilinçli ya da
bilinçsiz bir şekilde kitlelere empoze edilmeye çalışıyor.
Özellikle gençler şık mekânlar, güzel yemekler, zayıf, bir manken
kadar çekici, zengin ve her daim mutlu gözüken insanlardan, beğeni
toplayan etkinliklerden, elit tabakanın katıldığı partilerden
oluşan fotoğraflara, paylaşımlara bakıp kendi yaşantısını
kıyaslayabiliyor. Kendi yaşantısının bu dünya ile hiçbir
benzerliğinin olmadığını görerek mutsuzluğa kapılıyor. Bunun
sonucunda yetersizlik, değersizlik düşünceleri, hayattan zevk
alamama, enerji kaybı, sosyal içe çekilme, karamsarlık, alınganlık,
dikkatte azalma ve odaklanma güçlüğü gibi depresif belirtilerin
ortaya çıkması kolaylaşıyor.
Toplumsal olaylar ve zayıf olma, güzellik gibi değişen moda akımları psikososyal bir etken olarak özellikle ergen (adolesan) ve genç erişkin kadınlarda depresyonu tetikleyebiliyor. İlerleyen yaşlarda ise fiziksel rahatsızlıklara bağlı cinsiyete özgü ve kadınlığı temsil eden organ kayıpları (meme kanseri tedavisine bağlı saç, meme kaybı) depresyon için ayrıca tetikleyici olabiliyor.
"ANTİDEPRESANLA İLGİLİ YANLIŞ DÜŞÜNCELER
VAR"
Depresyon mutlaka tedavi edilmesi gereken önemli
bir hastalık. Depresyon sebebiyle hastaneye başvurular 40-60
yaşları arasında daha fazla görülüyor. Depresyon hastalarının
önemli bir bölümü ise tedaviye gitmiyor. En gelişmiş ülkelerde bile
depresyon nedeniyle tıbbi yardım alma oranı yüzde 100 değil.
Ülkemizde ise bu oranın yüzde 20-30’lar civarında olduğu tahmin
ediliyor.
Toplumumuzda antidepresanların bağımlılık yaptığına ya da uyuşturduğuna dair inanışlar ve internet veya sosyal ortamlardan yanlış bilgilenme de sık gözlemlediğimiz bir durum. Bilimsel dayanağı olmayan bu açıklamalardan etkilenen ve gerçekten antidepresan kullanması gereken, ağır depresyonu olan hastaların bazen çekindiğini, psikiyatriste başvurmaktan kaçındığını ve depresyonu gidermek için alkol-madde kullanma gibi yollara başvurduklarını görebiliyoruz.”
DURGUNLUK TEK BELİRTİ DEĞİL
Dünyada son 45
yılda intihar nedeniyle ölümler yüzde 60 arttı. Her yıl 1 milyondan
fazla kişi intihar ederek ölüyor. İntihar edenlerin 70’inde
depresyon olduğu biliniyor. Depresyon hastalarının yüzde 15’i
yaşamına son veriyor. Bu rakamlar depresyonun ciddi ve tedavi
edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğunun en önemli kanıtı.
Depresyon kişinin duygusal, bilişsel (düşünsel), davranışsal ve
bedensel alanlarını etkiliyor. Hastanın aile içi ve diğer sosyal
yaşantısına da olumsuz yansıyor. Sosyal becerileri azalıyor.
Kişiler arası ilişkileri aksıyor. Psikolojik alanda kişisel doyum,
özgüvenle performans gösterme becerisi, özgüven duygusu,
girişkenlik de azalıyor.
Davranış alanında yavaşlama, içe kapanıklık, durgunluk ortaya çıkıyor. Bu duruma bazen de gereksiz telaşlanma, huzursuzluk krizleri ekleniyor. Ayrıca depresyon kişinin zihinsel faaliyetlerini etkileyerek dikkatini, belleğini, öğrenme yetilerini olumsuz etkiliyor. Böylece zihinsel sorun yaşayanlar mesleki yaşamında başarılı olamıyor, performans kaybı yaşayabiliyor. Majör depresyon (depresyonun en ağır türü) kişinin genel sağlık durumunun bozulmasına neden oluyor. Çünkü diğer kronik hastalıkların (kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, nörolojik hastalıklar gibi) seyrini ve tedaviye yanıtını da olumsuz yönde etkiliyor.