Orta Doğu’nun bitmek bilmeyen, sonuca bir türlü ulaşamayan
Filistin sorunu, Kadim coğrafyanın tarihten günümüze mirası, Hz.
İbrahim ile başlayan hikaye,
Özünde aynı kaynağa sahip olan anlatı ve yorumlar, siyaset işin
içine girdiğinde farklılaşır ve karmaşık bir hal alır. Orta Doğu’yu
çıkmazın içine çeker. Hapsolmuş ikilemlere mahkum eder.
Orta Doğu’nun demokrasi, askeri müdahale, rantiyer yapı,
olgunlaşamamış milliyetçilik, toplumsal doku ve daha pek çok
problemleri çoğu zaman yaşanan sorunların varlığından
uzaklaştırır.
İsrail-Filistin sorunu böyle bir mesele. Orta Doğu’nun iç ve dış
dinamikleri, İsrail-Filistin sorununu perdeliyor. İsrail’in
kurulması, Arap-İsrail Savaşları, İsrail-Filistin sorunu ve
nihayetinde "Filistin meselesi" şeklinde
tanımlamalarla ifade edilen mesele, gerçekte konunun nasıl
ele alındığıyla ilgili. Gelinen noktada problemi anlama
sürecinin ötesine geçilmesi ve çözüme yönelik adımların acilen
atılması gerekiyor.
Pragmatik bir yaklaşımla; Filistin için öncelikle krizden
çatışmaya, şiddete evrilen durumun yatıştırılması ve süratle
durdurulması gerekiyor. Aksi takdirde yaşanan insani dramlar bir
döngü halini alacak.
Uluslararası toplumun güç odakları, söz sahipleri bu
çatışmanın öznesi olmadan, tarafı haline gelmeden akil bir duruşla
Filistin meselesinin çözümünde adil ve kalıcı bir barış için
gerekli rolü üstlenmeli.
Birinci Dünya Savaşı ile milli sınırları belirlenen Türkiye’nin
durumu diğer ülkelerden farklı. Türkiye, Orta Doğu coğrafyasında
söz sahibi olmasının yanında var olan duruşuyla da güçlü bir ivmede
yakaladı. Bunun yanı sıra Ukrayna saldırısı sonrası Rusya ile Batı
arasında "açık kapı" olma politikasında
Türkiye’nin potansiyeli dikkat çekici. O nedenle Türkiye böyle
güçlü bir dış politika açılımı yapmışken, Filistin’de yaşanan
dramın sonlandırılmasına ve kalıcı bir sükûnet döneminin
sağlanmasına katkıda bulunmaktan geri durmayacaktır. Bunun için de
7 Ekim Aksa Tufanından bu yana en çok emek harcayan olarak tüm
dünya ya duruşunu göstermiştir.
Batılı ülkelerin ve ABD’nin Türkiye önyargılarından
sıyrılması gerekiyor. Türkiye’nin net ve adil olana yakın
duruşu, kendi çıkarlarını ön planda tutan ABD ve Avrupa zihniyeti
Türkiye’nin duruşunu sorgulayıp, yapılan girişimlere tedirginlikle
yaklaşıyor. Erdoğan odaklı sürece, ateşkese ve
böyle bir başarı hikayesine hazır oldukları söylenemez.
İsrail ve Filistin meselesin de;
Meselenin tarafı olan İsrail, Türkiye’nin bölgede güvenlik ve
istikrara katkı sağlayabileceğinin farkında. İsrail halkının iç ve
dış barış olmadan sürekli uçurumun kenarında yaşamak zorunda olduğu
da bir gerçek.
Türkiye, "İsrail-Filistin" barışında adil bir
yaklaşımla sahalarda. Mısır, Ürdün ve Katar gibi ülkelerin Türkiye
ile dayanışma içerisinde olması barış sürecine büyük katkı
sağlayabilir. Kör düğüm olmuş bu meselenin çözümü için yeni bir
sayfa açılabilir. Türkiye’nin "arabulucu" veya
"garantör" misyonlarına hazır olduğunu ilan etmesi
de niyetini ortaya koyuyor.
Çözüm arzu edildikten sonra mümkündür. Ancak İsrail’in ve
Filistin’in silahları susturması ve ateşkese olumlu yaklaşması
gerekiyor. Mevcut koşullar ise tarafları çözümden ziyade çatışmaya
yönlendiriyor. İsrail’in saldırılarını durdurması, geri adım atmaya
teşvik edebilir.
Sonuçta; barışın kaybedeni olmaz, çözüm içinse cesur ve
istikrarlı olmak gerekir.