Son seçim anketlerine göre seçim sonuçları tahmini
Abone olSon seçim anketi sonuçlarına göre 2015 genel seçimlerine 11 gün kala partilerin son oy oranı ne? İşte cevabı...
7 Haziran genel seçimlerine 11 gün kala, seçim anketleri
en kritik araştırmalarını ardı ardına açıklıyor.
Özellikle Ankara kulislerinde en çok konuşulan ve merak edilen
konuların başını çeken 'HDP'nin barajı geçip geçmeyeceği'ne dair
tahminlerin yükşelişe geçtiği son günlerde, anket şirketleri de bu
konu üzerine özellikle eğiliyor.
3 AYRI ANKET ŞİRKETİNDEN ÇOK KRİTİK ANALİZ
Radikal, 3 ayrı seçim anketi şirketine genel seçimlere sayılı
günler kala son siyasi tabloyu değerlendirmek üzere bir analiz
yaptırdı. KONDA, MetroPOLL ve GENAR'ın müdürleri, Radikal'e
yaptığı son değerlendirmede, önümüzdeki 2 haftadan bile az kalan şu
süreçte seçmen eğilimlerinin ne yönde olacağını analiz etti.
15 Mayıs tarihine kadar yapılan araştırmalarda yer alan
verilen dikkate alındığı analizlere göre, seçimden önceki son
virajda bakın ne gibi gelişmeler yaşanıyor:
KONDA: 4 PARTİLİ BİR MECLİS OLACAĞINI TAHMİN
EDİYORUZ
Ülke 3 seçimlik seçim rallisinin sonuncusuna yaklaşıyor. Güncel
siyasetin gerilimlerinin ürettiği münazara ve münakaşaya dayalı
şehvet dili yerine biraz daha serinkanlıca ne olabileceğini
düşünelim. 7 Haziran’da ne olabileceğini anlamak ve kestirebilmek
için ilk iki etapta ne olduğuna, ülkenin içinden geçtiği sürecin
tarihsel, ekonomik, sosyolojik ve kültürel değişimlerin bugün
bulunduğumuz evresine bakmak gerekiyor.
Çünkü 150 yıllık kalkınma ve modernleşme modelinin sonuna gelindi.
Merkeziyetçiliğe, devletin kaynak ve rant dağıtımına, toplumu
tektipleştirmeye ve tek bir değer setine sıkıştırmaya, kalkınmayı
yalnızca büyüme fetişizmi şeklinde anlamaya dayanan bu modelin
miadı doldu. Bugün yaşanan tüm siyasal ve toplumsal sorunların
kökeninde bu model var. İktidarı ele geçirenin kendi değer setini
tüm topluma dayattığı bu modelin ürettiği tüm sorunlar bendin
arkasında birikti. İç dinamikler ve toplumsal sorunlar bakımından
da küresel ve bölgesel dinamikler bakımından da bu model artık
sürdürülemez durumda.
REFORMLAR SİYASETİ
Seçim rallisi sürerken ülkenin devlet ve yönetim nizamında artık
kaçınılmaz hale gelen reformlar siyaseti, devleti ve toplumu aynı
anda değişime zorlamaktadır. Dünyanın İkinci Dünya Savaşı'nın
ardından başladığı ve sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişe
yöneldiği uzun bir zaman aralığında Türkiye, gerek küresel
dinamiklerin gerek toplumsal dinamiklerin gerekse de değişen
gündelik hayatın gerektirdiği siyasi ve yapısal reformların hiç
birisini gerektiği oranda yapamamıştır.
Bu üç seçimlik rallinin sonunda ortaya çıkacak siyasi aktörlerin
güç dağılımı ve karakteristikleri kaçınılmaz hale gelmiş yapısal
reformları nereye kadar, hangi ilkeleri kendimize baz alarak
yapabileceğimizi belirleyecek. Bu nedenle 7 Haziran’da oluşacak
tablo yalnızca güncelden anlamlandırılamaz.
Geçmiş iki seçimin gösterdiği birinci karakteristik siyasetin dört
partiye konsolide olmuş olmasıdır bana göre. Aşağıdaki grafikte de
görüldüğü gibi dört parti dışındaki partiler giderek yok olmuş
durumdadır. Bu durumu yalnızca seçim barajı ile açıklamak yetmez.
Seçim barajı 1983 seçimlerinden beridir uygulanmaktadır ve 2007’ye
gelene kadar da baraja rağmen tablo her zaman bugünden daha fazla
çeşitliliğe dayalı olmuştur.
Siyaset konsolide olmuştur çünkü bu dört parti yalnızca
ideolojik farklılığı değil aynı zamanda tarihsel, sosyolojik ve
kültürel dalgaların üzerinde oturmakta, o dalgayı ve toplumdaki bir
kimliği de temsil etmektedirler.
O nedenle yakın vadede beşinci bir partinin aralarına girebilmeleri
çok zor görünmektedir. Ya da gelecek senaryoları bakımından birinin
veya birkaçının parçalanmasını beklemek gerçekçi değildir.
Parçalanma olmayacağı anlamına gelmez bu fakat, parçalansalar bile
bir parça kısa sürede, yakın zamanda örnekleri görüldüğü gibi, yok
olacaktır. Gerçekçi olan bu dört partinin birinin veya bir kaçının
dönüşmesini beklemektir.
KİMLİK SİYASETİNDE SIKIŞMA
Çünkü bu dört parti, farklı ton ve dozlarda da olsa dört kimliğin
partisi haline dönüşmüştür ve bu dört kimliğin hiç birisi de yok
sayılamayacak büyüklüktedir.
“Türkçülük-Kürtçülük-İslamcılık-Laikçilik” diyebileceğimiz bu dört
kimlik bu partilerin içinde vücut bulmuş, partiler de giderek o
kimliğin siyasetine dönüşmüştür.
Siyaset geleneksel kavgacılıktan beslenen kültürü ve
alışkanlıklarıyla müzakere üzerinde değil gerilim üzerinde
yürümektedir. O nedenle siyaset ihtiyaç ve talepler üzerinde
uzlaşmalar üretmek yerine hayat tarzı, inanç, mezhep, bölge, kültür
farklılıkları gibi unsurları çatışmacı boyutuyla kapsamaktadır.
Gündelik hayatının içinde günümüz insanının daha da belirginleşen
aidiyet ve yeni kimlik arayışı, yaşanan kutuplaşma nedeniyle
kimliğine olağandan fazla sıkışma ve farklılıkları ötekileştirme
üretmeye başlamıştır. Toplumdaki bu kimliklere sıkışma giderek
siyasi hayatı da etkilemekte ve siyaseti de kimlik siyasetlerine
sıkıştırmaktadır.
Bir bakıma seçimler Erol Katırcıoğlu’nun deyimiyle kimlik sayımına
dönüşmüş ve bu nedenle de çok büyük sayısal farklılaşmalar üretmez
hale gelmiştir.
SİYASAL KUTUPLAŞMA
Bu dört parti dayandıkları kimlikler bakımından dört ayrı kimliğin
partisidirler ama aralarındaki ilişkiyi bir başka katmandan,
kutuplaşmadan baktığımız zaman da üçü bir tarafta diğer biri bir
tarafta bir siyasal kutuplaşma içindedirler de. Siyasal kutuplaşma
dört partinin arasındaki güncel ilişkiyi tanımlamanın ötesine
geçmiş ve gündelik hayatı ve toplumu da etkiler hale dönüşmüş
durumdadır.
KONDA’nın periyodik olarak ölçmeye ve değerlendirmeye çalıştığı
kutuplaşma endeksinin son beş yıldaki değişimi aşağıdaki üç
grafikte görülmektedir.
Herhangi bir araştırmada normal çan eğrisi şeklinde oluşması
beklenen dağılım bizim ülkemizde deve hörgücüne benzer iki zirveli
bir eğri şeklinde oluşmaktadır. Bu çift zirveli eğriyi ne açıklar
diye baktığınızda siyasi tercihlerin açıklayıcı olduğu
görülmektedir.
Grafiklerin dayandığı araştırmalar KONDA tarafından her yılın Ocak
ayında gerçekleştirilen kutuplaşma endeksi araştırmalarıdır. 2010
Yılındaki kutuplaşma grafiğinde görüldüğü gibi ilk zamanlarda Ak
Parti ve zamanın Kürt siyaseti bir tarafta CHP ve MHP seçmenleri
diğer tarafta durmaktadır. 2012 Grafiğine baktığınızda kutuplaşma
eğrilerinde iki hareket görülmektedir. Birincisi hem Ak Parti hem
de CHP tabanları daha da uçlara doğru yaslanmakta, ikincisi de BDP
tabanı bulunduğu Ak Parti yandaşlığı pozisyonundan terse doğru
harekete geçmiş görünmektedir.
2015 Kutuplaşma grafiği kutuplaşmadaki son durumu ve radikal bir
değimi göstermektedir. Ak Parti taraftarları da CHP ve MHP
taraftarları da uca doğru yığılmış, HDP taraftarları da tümüyle Ak
Parti karşıtı pozisyona geçmiştir. Dolayısıyla ilke kez Ak Parti
karşıtları kümesi Ak Parti yandaşları kümesinden daha büyük bir
orana ulaşmıştır. Buradaki hareketi belirleyen bir başka unsur da
Ak Parti taraftarı ya da çekirdek oyu dediğimiz kümedeki aşınma ve
çözülmedir.
KUTUPLAŞMA VE SEÇİM SONUÇLARI
Kutuplaşmanın derinliğini anlamak için son dört yıldaki referandum,
genel ve yerel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakmak
yeterlidir. Seçmen sayılarına, seçim ve referandumlara katılım
oranlarına bağlı olarak yüzdeler konuşuyoruz esas olarak.
Bildiğimiz 2010 anayasa referandumunda evet oylarının yüzde 58,
2011 genel seçimlerindeki Ak Parti oyunun yüzde 49, 2014 yerel
seçimlerinde yüzde 43,5 ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde R.T.Erdoğan
oyunun yüzde 52 olduğudur. Ama aşağıdaki tabloya bakarsanız bu dört
seçim ve referandumda da Ak Parti ve yandaşlarının oyunun 21 milyon
etrafında olduğu görülecektir. Benzer şekilde E.İhsanoğlu’nun
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı 15,6 milyon oyun 2010
referandumundaki yüzde 42 olan hayır oyları ile, 2011 genel
seçimlerindeki CHP ve MHP oylarının toplamı ile benzer olduğu da
görülecektir.
"ALİGİLLER VE AYŞEGİLLER..."
Bu 21 milyon ve 15,6 milyon seçmenin aynı Ali ve Ayşe olması
gerekmiyor ama bu kümeler “Aligiller”, “Ayşegiller”dir. Gelenleri,
gidenleri olsa da temel karakteristik ve büyüklük
değişmemektedir.
"SİYASİ REKABET EKSİKLİĞİ"
Son iki seçimin gösterdiği bir başka karakteristik siyasi rekabet
eksikliğidir. Bu dört parti de ülkenin her yerinde birden rekabetin
içinde değillerdir. Her seçim ve referandumdan sonra yayınlanan
haritalar anımsanacaktır. O haritalarda hangi partinin hangi
coğrafi bölgelerde güçlü olduğu ya da kazandığı gösterilir.
Ak Parti 79 ilde yüzde 20’nin üzerinde oy alırken diğer üç parti
gerek coğrafi bakımdan gerekse de ekonomik, kültürel veya
demografik bazı kümelere sıkışmış durumdadır.
Ama o haritaların benzer olduğu ve bir bakıma parti tabanlarının
150 yıllık kalkınma ve modernleşme süreçleri bakımından nerede
durduklarını ya da partilerin bu sürecin sonundaki hangi
karakteristiğe yaslandıklarını da gösteren bir başka harita daha
vardır.
Siyasi rekabet tüm coğrafyaya yaygın olmadığı için de radikal
büyüklükte oy kaymaları olamamaktadır.
"7 HAZİRAN'I BELİRLEYECEK BİR BAŞKA UNSUR
DA..."
7 Haziran’ı belirleyecek bir başka unsur da ekonomik durum ve
büyüme oranları olacaktır. Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi
ekonomik büyüme ile Ak Parti oy oranları neredeyse birebir paralel
hareket etmektedir.
Son dört yıldaki ekonomik performansın kötüleşmesi, özellikle
işsizlik oranlarındaki artış gibi bir çok ekonomik gösterge Ak
Parti için alarm anlamına gelmektedir.
"ADAYLAR, KAMPANYALAR, GÜNCEL GELİŞMELER..."
7 Haziran’ı belirleyecek olan elbette bir de adaylar, kampanyalar
ve güncel gelişmeler olacaktır. Kabaca bakıldığında Ak Parti’nin
büyüsünün bozulduğu görülmektedir. Başkanlık dayatmaları, her türlü
hukuku ve teamülü zorlama çabaları, partizanlık, yolsuzluk gibi bir
dizi gelişmenin AK Parti’nin kimyasını ve örgütü ile
yönetimi-liderliği arasındaki senkronizasyonun bozulduğu
görülmektedir.
CHP ve MHP ise ilke kez ekonomik vaatlerden beslenen, kampanyanın
ve diyalogun kontrolünü ellerinde tutmaya çalışan bir kampanya
yürütmektedirler. HDP’nin ise seçim sürecine bir dinamizm getirdiği
görülmektedir.
Seçmenin ise ağrı eşiği düşmüş durumdadır. Her türlü duyarlılık,
ikirciklilik yükselmiş görünmektedir. O nedenle sokaklarda seçim
heyecanı görülmemekte fakat toplumda derindeki basınç
yükselmektedir. Öte yandan da tüm bu tarihsel, sosyolojik ve
kültürel nedenlerle de partiler arasındaki oy kayışları radikal
büyüklüklere ulaşmamaktadır.
KONDA'NIN 7 HAZİRAN SENARYOLARI
Tüm bu analizler ışığında benim 7 Haziran senaryom
şöyledir:
1-Seçime katılma oranı yüzde 85-88 aralığında olacağı beklenebilir.
Kabaca 46 milyon geçerli oy mertebesinde dağılım oluşacaktır.
Yurtdışı seçmenlere dair elimizde hiçbiri veri yoktur. Bu nedenle
eğilimlerini tahmin etmek mümkün değilse de milletvekili dağılımına
etkileri sınırlı kalsa da HDP’nin baraj sayısına ulaşmasında
yurtdışından gelen oy sayısı kritik olacaktır.
2-HDP barajı geçecek ve dört partili bir meclis oluşacaktır.
Araştırmalar üzerinden HDP oy oranı konuşmanın riskini farkında
olarak kişisel beklentim HDP’nin barajı geçeceğidir.
3-Diğer partiler ya da bağımsız adaylar seçim aritmetiğini
değiştiremeyeceklerdir. Belki Hüdapar iki ilde bağımız aday
seçilmesi zorlayabilirse de diğer partilerde radikal bir değişiklik
olmayacak gibi görünmektedir.
4-Ak Parti konforlu iktidar yaşadığı yıllardaki milletvekili
sayısını kaybedecektir. Ak Partinin 21 milyon mertebesindeki oyuna
ekleme yapamayacağı görülmektedir. Ak Parti açısından kritik olan
iki nokta vardır. A) 21 Milyon oyunun ne kadarının sandığa gideceği
veya koruyacağıdır. Her 450 bin oy tutarındaki gerileme Ak Parti oy
oranını bir puan aşağıya çekecektir. B) Asimetrik siyasi rekabet
nedeniyle MHP ve HDP oylarındaki il bazlı artışlar Ak Parti’nin oy
oranından daha radikal biçimde milletvekili sayısını
değiştirecektir. O nedenle Ak Parti’nin kazanacağı milletvekili
sayısı her bir ildeki kendi oyu kadar MHP ve HDP’nin o ildeki
oylarındaki artışlara bağlı olacaktır.
5-CHP için kritik olan 11 milyon mertebesine kilitlenmiş oyunu, bu
yeni türden kampanya stratejisi ile artırıp artıramayacağı
olacaktır.
6-MHP, Ak Parti’den çözülmeden karlı çıkan iki partiden birisidir.
Bu nedenle her durumda 2011 oyunu aşacaktır.
7-7 Haziran’da oluşacak tablo ne bir partinin tek başına beklenen
reformları üretebilmesine ne de Ak Parti’nin başkanlık hayallerinin
vücut bulmasına yetmez. Oluşacak tablo radikal reformlar için ikili
ve hatta üçlü ittifakları zorunlu kılacaktır.
Eğer 7 Haziran’da oluşan tablo bu çerçevede olursa, ülke için
kritik olan şey seçimlerde kimin kaç oy alıp almadığı değildir. Her
bir partinin ve Cumhurbaşkanı’nın 8 Haziran sabahı bu tabloyu nasıl
okuduğu, bugünkü irrasyonel siyaset anlayışında ne kadar ve nereye
kadar değişiklik yapıp, yapamayacağı geleceğimizi
belirleyecektir.
METROPOLL: "TÜRKİYE'NBİN NABZI" ABONELERİ İÇİN YAPILAN 9
ARAŞTIRMANIN SONUÇLARI
7 Haziran seçimlerine çok kısa bir süre kaldı. Kampanyalar
hızlandı, seçmene verilen sözler zirve yapmaya başladı. Bu kampanya
ve vaatler seçmenlerin sandık tercihini nasıl etkileyeceği
belirginleşmeye başladı. Elbette seçimlere bu kadar kısa süre
kalmışken, oy tercihini belirlememiş, kararsız seçmen oranı fazla
olmasa da, partilerin son dönemeçte gösterecekleri performans da
bir kararsız seçmen üzerinde etkiye sahip olacaktır. Bu son
atılımlar ve gelişmelerin etkisiyle seçim nasıl sonuçlanacak
sorusunun cevabını seçimlerden hemen önce gerçekleştireceğimiz son
araştırmamızda göreceğiz. Yine de Eylül ayından bu yana Türkiye'nin
Nabzı aboneleri için yaptığımız 9 araştırmanın sonuçlarına göre
partilerin durumlarını değerlendirecek olursak seçimlere nasıl bir
tabloda ilerlediğimizi görebiliriz.
AK PARTİ'NİN OY DESTEĞİ SON ARAŞTIRMALARDA NE
KADAR?
AKP'nin 8-11 Mayıs tarihlerinde yaptığımız son araştırma
sonuçlarına göre oy desteğinin %43 seviyesinde olduğunu görüyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Eylül 2014'te bu destek %50
seviyesindeydi. AKP Eylül'den itibaren azalan en düşük oy
seviyesini %41,7 ile Mart ayında gördü. Nisan (42,5) ve Mayıs
(42,8) aylarında ise oy oranını tekrar arttırmaya başladı. İktidar
partisinin Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra %50 seviyesinde olan
oy oranının 7 puan azalarak Mayıs ayı başındaki seviyesine
gerilemesinin temel nedenlerini 4 ana grupta toplayabiliriz.
İlki ekonomik gelişmelerin etkili olduğu seçmenler. Şimdiki seçime
kadar kalkınma ve hizmet politikalarıyla sandıktan galibiyetle
çıkmış iktidarın ekonomiyi iyi yönettiğine dair algı Eylül 2014'ten
Nisan ayına kadar hem tüm seçmenler arasında ama asıl önemlisi hem
de AKP'li seçmenler arasında anlamlı bir düşüş göstermiştir. Bu
algıyı hem kurdaki dalgalanmalarla, hem de ekonomi yöneticileri ve
Cumhurbaşkanı arasında kamuoyuna yansıyan tartışmalarla açıklamak
mümkün. Mayıs ayında ise "iyi yönetilen ekonomi" algısı özellikle
AKP seçmenleri nezdinde tekrar yükselişe geçmiştir. Görünen o ki,
AKP yürüttüğü kampanya ile ekonomik gelişmelerden kaygılı seçmenini
kısmen de olsa tekrar kazanma imkanına sahiptir.
"MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR YÜZDE 4'LÜK AKP
SEÇMENİ..."
İkincisi şimdiye kadar yürütülen çözüm sürecinden kaygıları olan ve
bu kaygıların Dolmabahçe mutabakatıyla zirve yaptığı seçmen grubu.
Özellikle milliyetçi-muhafazakar olarak tarif edebileceğimiz
yaklaşık %4 oranındaki AKP'li seçmen grubunun, ülkenin bölüneceği
algısının yoğunlaşması nedeniyle sürecin taraflarından biri olan
hükümete faturayı kestiği anlaşılmaktadır. Nitekim, Dolmabahçe
mutabakatının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kürt sorunu
yoktur" çıkışını AKP'den uzaklaşan ve en yakın kapı olan MHP'ye
yönelen seçmene yönelik bir çağrı olarak okumak zor değil.
"AKP İLE ARASINA MESAFE KOYAN 2. SEÇMEN GRUBU:
KÜRTLER"
Eylül ayından bu yana AKP ile arasına mesafe koyan üçüncü seçmen
grubu ise Kürtler. Halihazırda bir kısmı Cumhurbaşkanlığı seçiminde
etnik paydaşlık etkisiyle Demirtaş'ı desteklemiş AKP'ye oy veren
Kürt seçmenler açısından bu seçim, aynı zamanda çözüm sürecinin
sürebilmesi için Kürtlerin parlamentoda temsil edilmeye devam
etmesi anlamı ve önemini taşımaktadır. HDP'nin baraj altında
kalması durumunda sürecin devam edip etmeyeceği kaygısı ve Kürt
hareketinin demokratik zemindeki temsil edilememesi endişesi
nedeniyle yaklaşık %3 seviyesinde bir seçmen kitlesinin bu seçimde
HDP'yi destekleme eğiliminde olduğu görülmektedir. AKP'li
yöneticilerin "HDP'nin baraj altında kalması bir değişikliğe neden
olmaz" söylemleri tam da bu seçmen grubunu hedef almaktadır.
Son olarak ise; hem demokratik alandaki gelişmelerden, yolsuzluk
söylemlerinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarafsız olmamasından ve
Başkanlık sistemi kampanyasından endişeli olan bir AKP'li seçmen
kitlesi göze çarpmaktadır. Özellikle başkanlık sistemine desteğin
AKP'li seçmen nezdinde ancak %55-60 seviyesinde olduğu göz önüne
alınırsa bu söylemin (özellikle kampanyanın başlangıcında)
ağırlıklı olduğu bir seçim çalışmasının negatif etkiye sahip
olduğunu söylemek mümkün.
AKP'nin çekim alanından uzaklaşan bu seçmenlerin bir kısmının
Nisan-Mayıs aylarında geriye dönüş yaptıkları görülmektedir. Seçim
tarihi yaklaştıkça AKP’nin oy desteğini arttırmaya devam edip
etmeyeceğini son araştırmamızda görebileceğiz. Elbette diğer
partilerin çalışma ve söylemlerinin de etkisinin ne olacağı göz
ardı edilemez.
CHP: AZ DA OLSA OYU ARTTI AMA YÜZDE 30'UN ÜZERİ
ZOR
CHP'nin 8-11 Mayıs tarihlerinde yaptığımız son araştırma
sonuçlarına göre oy desteğinin %27 seviyesinde olduğunu görüyoruz.
Eylül ayından bu yana CHP'nin oy desteğinde büyük bir değişiklik
görülmemektedir fakat göze çarpan gelişme CHP'nin özellikle ön
seçimler ve seçim bildirgesinin açıklanmasının ardından kararsız ve
partilerinden memnuniyetsiz olan kendi seçmenlerinin parti
bağlılıklarını arttırdığıdır. Peki seçime iddialı bir seçim
bildirgesiyle giren CHP oylarını hangi oranda arttırabilecek?
Özellikle ekonomi politikalarını merkeze alan seçim kampanyasıyla
AKP'den ekonomik kaygılarla uzaklaşan seçmeni, bu seçmen grubunun
oranı yüksek olmamakla birlikte, kendisine çekmiş görülmektedir.
Ayrıca son yıllarda partiler arası oy geçişlerinin en fazla olduğu
partilerin CHP ve MHP olduğu düşünülürse, CHP'nin yürüttüğü seçim
kampanyasıyla bu oy geçişkenliğinde kazanan taraf olduğu
görülmektedir. Görünen bu olumlu havanın CHP'nin oy oranını
hedeflenen üzere %30 üstüne taşıma ihtimalinin olmadığı
görülmektedir çünkü diğer taraftan, AKP ve Erdoğan karşıtlığı
üzerinden bir seçim kampanyası yürüten ve baraj altında kalması
durumunda AKP'nin tek başına iktidarının garantilendiği bir HDP
vardır. Kendisini sosyal demokrat, sosyalist olarak tarif eden
yaklaşık 1-2 puanlık CHP'li seçmenin bu seçimlerde ister parti
politikalarından memnuniyetsizlikten kaynaklansın, ister HDP'nin
barajı geçmesi için stratejik oy kullanacak olsun önümüzdeki
seçimlerde HDP'yi destekleme fikrinde oldukları görülmektedir.
Stratejik oy kullanan diye tarif edebileceğimiz bu kitlenin bir
kısmı aynı zaman da HDP ile ilgili endişeleri olan kitledir ve bu
endişelerin onları tekrar CHP'ye oy vermeye yöneltmesi
mümkündür.
MHP: SÜREÇTEN RAHATSIZ AKP'LİLERİN İLK DURAĞI
MHP'nin Mayıs ayı araştırma sonuçlarına göre oy desteğinin %17
seviyesinde olduğunu görüyoruz. Eylül 2014'te %13 seviyesinde olan
MHP oylarının önce 6-7 Ekim Kobani olaylarının ardından %16
seviyesine ve Dolmabahçe mutabakat metninin okunmasının ardından
tekrar Mart ayında %18 seviyesine kadar yükseldiği görülmektedir.
MHP'deki bu oy artışı, MHP'nin yürütmüş olduğu seçim kampanyasından
öte, süreçten rahatsız olan milliyetçi-muhafazakar AKP'li
seçmenlerin gidecekleri ilk durağın MHP olmasıyla bağlantılıdır.
AKP'den MHP'ye yönelen bu oy kaynağı MHP'nin etkili olamadığı
durumda ve/veya AKP'nin geliştireceği söylemlerle evine geri
dönebilir. Nitekim, 2011 seçimlerinde kaset suçlamaları ve baraj
tehlikesi nedeniyle seçimlerden bir ay önce gerçekleştirilen
araştırmalarda %17 seviyesine ulaşmış MHP oyları Erdoğan'ın etkili
söylemleriyle %13 seviyesine gerilemiştir.
HDP: DİYANET KAYBETTİRDİ
HDP'nin son araştırma sonuçlarına göre oy oranı %9,2 olarak
görülmektedir. 2011 seçimlerinde %6,6 seviyesinde oy almış HDP,
Cumhurbaşkanlığı seçiminde %10 barajını zorlamış, söylemleri ve göz
ardı edilemeyecek Selahattin Demirtaş etkisiyle de Eylül'den bu
yana bu oy desteğini az çok korumayı başarmıştır. Eylül 2014'te %8
seviyesinde olan HDP oy oranı Nisan ayında %10,2 seviyesine
yükselmiş ve Mayıs ayı itibariyle %9,2 seviyesine gerilemiştir.
2011'de %6 seviyesinde olan bu oy artışının kaynağını %10 barajı
nedeniyle Kürt hareketinin demokratik zeminde temsil edilememesi
endişesi taşıyan %3 seviyesinde AKP’li muhafazakar Kürt seçmenler
ve HDP'nin yürütmüş olduğu Erdoğan karşıtlığı üzerinden stratejik
oy verme eğilimde olan seçmenler oluşturmaktadır. HDP'ye yönelen bu
oy desteğinin Mayıs ayında gözlenen 1 puanlık düşüşünün nedenini
özellikle HDP'nin Diyanet ve Demirtaş'ın "Taksim-Kabe"
açıklamalarında aramak anlamlıdır. Yapılan bu açıklamalar özellikle
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından din merkezli bir kampanyaya
dönüştürülmüş ve görünen o ki, bir grup AKP kökenli ama bu seçimde
çeşitli gerekçelerle HDP'ye oy verme eğilime sahip seçmen üzerinde
etkili olma potansiyeline sahip olmuştur. Ayrıca Erdoğan ve AKP
karşıtlığı üzerinden HDP'ye yönelmiş stratejik oy kullanma
eğilimindeki seçmenin de oy tercihi kesinleşmiş görünmemektedir.
Anlaşılan o ki; HDP seçime baraj riskiyle girecektir.
Ancak şunu eklemek gerekir ki, son bombalı saldırılar Diyanet
tartışmaları ile kaybedilen seçmen kitlesini yeniden HDP'ye
çekebilir. Bu durumun etkilerini önümüzdeki araştırmalarda daha net
görebiliriz.
KARARSIZLARIN SON DURUMU
Peki seçimlere haftalar kala seçmenin ne kadarının fikri
değişebilir? Kararsız seçmen ne kadar? Eylül 2014'te henüz bir
seçimden çıkmış olan seçmenlerin %9'u (bu oranlara partisini
belirtmek istemeyen ve sandığa gitmeyecek seçmen dahil
edilmemiştir) kararsız olarak ölçülmüştü. Bu oran Aralık ayında
%12'ye kadar yükseldi ve seçimden bir ay önce %6 seviyesine
geriledi. Kararsız seçmenlerin oranı önceki seçimlerle
karşılaştırılırsa şaşırtıcı değildir. Yaptığımız araştırmalarda
seçmenlerin seçimlerden aylar önce kararını vermiş olduğunu
görebiliyoruz. Ayrıca son yıllarda seçmen bağlılığının ve partiler
arası kutuplaşmanın yüksek olduğu dikkate alınırsa kararsız seçmen
oranının yüksek olması beklenemez ama %6 oranında bir kitle
partiler açısından azımsanacak bir kitle de değildir. Kararsız
seçmene ek olarak, hangi partiye oy vereceğini belirten seçmenlerin
%93'ünün bu tercihinde kesin bir karara sahip olduğu tespit
edilmiştir. Geriye kalan %7'lik kesim de partilerin seçim
arefesinde yapacakları son atakların etki alanında olacak gibi
görünmektedir. Bu son dönemeçte; partilerin seçim kampanya ve
söylemlerinin yanı sıra, partilere yönelik provokatif eylemlerin,
sandık güvenliğinin de etkili olabileceği görülmektedir. Ayrıca,
kamuoyunda artmış olan "iktidar değişikliği olabilir" algısı da hem
iktidar hem de muhalefet partilerinin dikkatle ele alması gereken
bir durumdur. Nisan ayında iktidarın değişebileceğini düşünen
seçmenlerin oranı %29 seviyesinde iken, bu oran Mayıs ayında %42
seviyesine yükselmiştir. İlginç olan bu algının sadece muhalefet
partileri tabanında değil aynı zamanda iktidar partisi tabanında da
artmış olmasıdır. Önemli olan hangi partinin bu algıyı kendi lehine
kullanabilecek olmasıdır.
GENAR: SEÇMEN AK PARTİ'Yİ TEK BAŞINA İKTİDAR YAPAR
AMA...
İlk başta Türk toplumunun bugünkü durumunu analiz etmekle işe
başlayalım. Teknolojik gelişmeler hız kazandıkça buna paralel
olarak toplumsal gelişmeler de aynı şekilde hızlanıyor. Toplumların
değişmesi on yıllık segmentlere inmeye başladı. Ak Parti
hükümetleri yapmış olduğu icraat ve faaliyetlerle Türk toplumunu
dönüştürdü ve kendi elleriyle dönüştürmüş oldukları toplumu yeniden
tanımaya çalışıyorlar. On yıl önce Türkiye’nin ana problemleri
devletin yönetilip yönetilememe sorunu, büyük ekonomik krizler,
kamuda yatırım açıkları, eğitim, sağlık, ulaşım alanlarında hizmet
yetersizliği gibi temel konulardı.
Bugüne gelince yukarıda zikrettiğimiz konuların tamamı
vatandaşların gündemi olmaktan çıktı. Bugün Türk toplumu ekonominin
genel anlamda iyi gidip gitmeyeceğini, ne zaman emekli olacağını,
maaşının ne kadar olacağını, çocuklarının eğitimini ve geleceğini,
hasılı birebir kendi meselelerini merkeze almaya başladı. Bu durum
bir bakıma ülkenin normalleşmesidir. Bundan önceki seçimlerdeki
sorumuz Avrupa’da olduğu gibi bizde de seçimler eğitim, sağlık,
işçi hakları ve insanların normal ihtiyaçları çerçevesinde
tartışılmıyor, neden hala ideoloji tartışıyoruzdu.
PARTİLERİN PERFORMANSLARI
Partilerin durumuna gelecek olursak, Ak Parti toplum oyunun yarıya
yakınını elinde tutmayı başarmış durumdadır. Yapmış olduğu
hizmetleri ekonomiye getirdikleri istikrarı ülkenin bu günkü
şartlarını anlatarak oylarını muhafaza etmeye çalışıyorlar. Seçimin
başlangıç günlerinde toplumun yeni taleplerine algılanmakta
zorlanmış gözüktü fakat bugünlerde yeni toplumun yeni taleplerine
hızlı bir şekilde adapte olmuş gözüküyor.
"HAYDAR BAŞ ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ..."
CHP bundan önceki seçimlerde yaptığının hilafına seçime ekonomik
vaatler, emekliler, çalışanlara vaat ettikleriyle girdi.
Başlangıçta AK Parti’nin çıkışlarıyla popülerlik kazanan kampanya
gün geçtikçe sıradanlaşmaya başladı. Küçük partilerin devreye
girereK asgari ücret, emekli maaşı açıklamaları bir bakıma CHP
kampanyasının da sulanmasına sebep oldu Haydar Baş örneğinde olduğu
gibi.
"MHP HERHANGİ BİR SÖYLEM GELİŞTİRMEDEN OY DEVŞİRME
POZİSYONU YAKALADI"
MHP, CHP'ye benzer politikalar ortaya koymakla beraber herhangi bir
siyasi söylem geliştirmeden oy devşirme pozisyonu yakalamıştır.
Siyaset gündeminde HDP konuşulup tartışıldıkça MHP gündeme
gelmektedir. MHP’nin vaatlerinden ziyade tutmuş olduğu pozisyon
kendisine oy kazandırmaktadır.
HDP, çözüm süreci ile başlayan tartışmalarda terörden kendisini
ayrıştırmış gözüken HDP ilk başlarda AK Parti’nin dindar tabanından
oy almaya başladı. CHP'nin Alevi yoğunluklu bir liste çıkarması
Batı’dan HDP’ye kayan oyları durdurmuştur. HDP için tek çıkar yol
Ak Partili dindar seçmene yönelmek kalmıştır ki ortaya atılan
iddialı din ve diyanet tartışmaları dindarların HDP’ye olan
ilgisinde soru işaretleri oluşturmuştur.
KARARSIZLARIN ORANI
Oy verme davranışı açısından bakıldığında seçmenin çok ilginç iki
tutumu ortaya çıktı. Seçmen ilk olarak Ak Parti hükümetinin hükümet
olarak devam etmesini, fakat kendisini unutmaması açısından küçük
de bir ders vermek istiyor. İkincisi, ana muhalefet partisi
kitleleri sürükleyerek iktidar senaryosu oluşturamadığı için
sinerji daha ziyade üçüncü ve dördüncü partide oluşmaktadır. Bu
durum da seçim havasının oluşmamasına sebep oluyor. Bu anlamda da
önceki seçimlere nazaran kararsız seçmen hala hatırı sayılır bir
oranda durmaktadır.
SON DÖNEMDE SEÇMENİN KARARINI NE ETKİLER?
Seçimler, iktidarın kim olacağı ve hükümeti kimin kuracağı ile
ilgili yapılan organizasyonlardır ve seçmenin önünde yalnızca iki
alternatif vardır. Birincisi tek başına Ak Parti iktidarı ikincisi
CHP, MHP ve HDP’den oluşacak olan koalisyon ihtimalidir. HDP ve
MHP’nin birbirine karşı olan düşmanca tutumuna bakıldığında
koalisyon ortamı hayli çetrefilli gözükmektedir. Türk seçmeninin
kafasını en çok meşgul eden konu da budur.