Son bağlantıda son nefesini verdi
Abone olSuriye'de gazetecilerin bulunduğu bina vuruldu. Amerikalı gazeteci son canlı yayın bağlantısında son nefesini verdi.
GAZETECİLER.COM
- Suriye ordusu artık gazetecileri hedef alıyor.
CNN International'ın Humus'u görüntülemesinin hemen akabinde ölüm
haberleri gelmeye başladı.
Amerikalı gazeteci Marie Colvin, Baba Amr
bölgesinin Suriye Ordusu tarafından bombalandığı sırada hayatını
kaybetti.
Reuters haber ajansına telefonla konuşan bir görgü tanığı, bombardıman sırasında gazetecilerin bulunduğu evin isabet aldığını, gazeteciler kaçmak isterken bir füze tarafından vurulduklarını söyledi.
İşte Marie Colvin'in öldüğü bombardımandan saniyeler önce
yaptığı telefon bağlantısı!
SENİN YÜZÜNDEN GAZETELERE REZİL RÜSVA OLDUK HÜSEYİN ABİ!...
CANLI YAYINDA MOSSAD GEYİĞİ... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]SENİN YÜZÜNDEN REZİL RÜSVA OLDUK ABİ!
GAZETECİLER.COM - ÖZEL / Hüseyin Gülerce'nin Mehtap TV'deki Düşünce
Günlüğü programında söylediği savcı ve istihbarat örgütleri ile
ilgili "sızma" iddiası hatırlanacağı gibi ortalığı
karıştırmıştı.
Hüseyin Gülerce programdaki sözlerinin bu kadar geniş yankı
bulmasından hayli şaşkındı... Dün akşam Düşünce Günlüğü'nde önce
haberin geyiğini yaptılar, ardından da
MOSSAD sözüne izahat getirdiler.
REZİL RÜSVA OLDUK
Hüseyin Gülerce haberin nasıl yayıldığını anlatırken Ahmet Turan
Alkan şaka yollu takıldı.
HÜSEYİN GÜLERCE - "Mehtap'ta salı günü
konuştuk biz, çarşamba kimse farketmedi. Perşembe günü bir internet
yazarı (Gazeteciler.com yazarı Cenk Açık'ı
kastediyor) twitterda bunu dillendirdi. Onun üzerine o
konuya müdahil olanlar oldu. Ordan internet sitelerine, ordan da
gazetelere geçti."
Sözün tam bu noktasında araya giren program partneri Ahmet Turan
Alkan;
-"Gazetelere rezil rüsva olduk Hüseyin Abi senin
yüzü
700 POLİS CEMAATÇİ Mİ? |
700 polisin görev değişimi cemaat-iktidar
kapışmasına bağlanmıştı. Hüseyin Gülerce, böyle bir şey olmadığını
belirterek, "Bu 700 kişi içinde en fazla 10-20 kişi Zaman gazetesi
okuyordu ancak..." dedi. 700 kişinin tayin işinin zamanlamasının yanlış olduğunu belirten Gülerce, "Bir izah edin! Bazı şeyleri niye millete yorumlattırıyorsunuz. Bir de neyin arkasına geliyor. Bu olayın (MİT-yargı) arkasına gelince kan gövdeyi götürüyor şeyine çekiyor adam. Buna fırsat vermek doğru değil. Bir basın toplantısı ile izah edersiniz meseleyi" dedi. 700 kişinin ikinci kez zorunlu şark hizmetine yollandığını belirten Gülerce, "Bugüne kadar ikinci şark hizmeti hiç çıkarılmamış. Bu ikinci şark hizmetine götürülenler terörle mücadele ve istihbarattan. Acaba hükümet özel kuvvetler ile mücadele etme, oraya takviye amaçlı bir şey mi bu..." diye sordu. |
nden" diyerek Gülerce'ye takıldı.
MOSSAD'I SİZ DEDİNİZ
Hüseyin Gülerce ise MOSSAD sözünün patentinin kendisine ait
olmadığını belirterek topu Ali Bulaç'a attı;
-"Benim ağzımdan Mossad kelimesi hiç çıkmadı. Mossad
kelimesini telaffuz eden siz oldunuz CIA ile beraber (Ali Bulaç'ı
gösteriyor).
Bu kez Ahmet Turan Alkan Ali Bulaç'a dönüp;
-"Bütün bildiklerini anlat Ali Bulaç, Mossad ile
ilgili" diye muzipçe takıldı..
Savcının MOSSAD'ın oyunana geldiği şeklinde medyaya yansıyan
sözleriyle ilgili Hüseyin Gülerce uzun bir izahat yapmak durumunda
kaldı. Dünyadaki istihbarat örgütlerinin işinin karşı istihbarat
örgütlerine sızmak ve karşı casusluk yapmak olduğunu hatırlatan
Gülerce, "Bu normal böyle bir şey olabilir dedik yani... O zaman
"kim sızabilir" dedik..." diyerek mevzunun bu noktaya nasıl
geldiğini aktardı.
MOSSAD'A ÇEKMEK İSTEYENLER VAR
Canlı yayındaki sözlerinin medyada bazı gazeteciler tarafından
farklı noktalara çekilmek istendiğini söyleyen Hüseyin Gülerce
"kasti yaptılar bunu, birilerinin işine
geldi" diyerek şöyle konuştu;
-"Meseleyi İsrail'in, Mossad'ın üstüne çekmek için
özel gayret gösteren gazeteci arkadaşlar, yazarlar
var. Halbuki burda 6 ülkenin istihbarat birimi
sayılıyor. Savcının önüne öyle bir şey gelir ki bir düğmeye basmak
zorunda kalır dedik. Bu sefer aldılar bu olayı dediler ki MOSSAD
savcının önüne belge koymuş, yani savcı MOSSAD'ın oyununa geldi. Bu
görevini yapan savcıya da çok büyük bühtan
yani...
Bu insanlar (savcılar) kelle koltukta görev
yapıyor. Bunların üstünün hemen böyle MOSSAD'ın oyunan geldi diye
çizilmesi, üstelik de bunun bizim üstümüzden
Mehtap TV'deki Düşünce Günlüğü üzerinden yapılması da medya nelere
kadirmiş, saptırma sulandırma adına ilginç bir örnek
olduk. "
REKORA GİDEN FETİH 1453'E ŞOK ÜSTÜNE
ŞOK!
BU KEZ AKİF BEKİ FİLMİ YERİN DİBİNE
SOKTU...
DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
1453'E AĞIR ELEŞTİRİLER
GAZETECİLER.COM - Yüklü
bir medya gazıyla vizyona giren Fetih 1453 gişede rekora
koşsa da ardı ardına kötü eleştiriler almaya
başladı.
Dün Yılmaz Özdil filmi yerden yere vurdu. Hemen her sahnenin bir
Hollywood yapımından aşırma olduğunu örnekleri ile ortaya
koydu.
Bugün de Akif Beki 1453'ün filminin ipini çekti. Pazar günü filmi
izleyen Akif Beki, duyduğu hayal kırıklıklığını "pazar
akşamı sinemada bir biz vardık, bir de küffar. Kahramanımızın
tasvirsiz halleri arada kaybolmuştu" eleştirisiyle
dillendirdi.
Filmin senaryosunun "sığ" olduğunu belirten Beki, Fatih'i
canlandıran oyuncudan da ortaya çıkartılan karakterden de tatmin
olmamış.
YÜKSEK MALİYETLİ UCUZ FİLM
Filmin yüksek maliyetine rağmen "fakir" kaldığını
gözlemleyen Akif Beki,
demiş ki;
"Tarihin repertuvarı da emin olunuz ki Fetih 1453'ün
senaryosundan daha zengindir. Pazar akşamı filmi izlerken,
bir kez daha hak verdim üstada.
Fetih filmi, kuru bir hamasete yaslamış
sırtını. Yüksek maliyetine rağmen ucuz görünmekten
kurtulamamış".
Cemil Meriç'in kitabındaki meşhur sözlere atıf yapan Akif Beki,
filmle ilgili eleştirilerini şöyle sıralamış;
"Geçmiş, ihtişamla doludur. Ama bütün ihtişamı şu cümlelerden mi
ibaret: "Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser
biçerdik. Kelleler damlardı
kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir
de küffar..." Fetih 1453'ün muhteşem mazisi, bu duygu
seviyesini aşmıyor maalesef.
FATİH SİLİK KALMIŞ
Üstelik Fatih'imiz yeterince heybetli
canlandırılmıyor. Savaş meydanının dehşetengiz ihtişamı karşısında
cılız kalıyor Fatih karakteri. Yerli sinemanın
yükselişinde yeni bir irtifa değil Fetih 1453.
Büyük bir merhale, yeni bir aşama beklentisiyle izlemek
hataydı belki de. Sonuç pek parlak olmadı.
Faruk Aksoy'un çabası takdiri de ilgiyi de hak ediyor elbette. Ama
sinemada zevk sahibi izleyicinin beklentisini karşılamaktan
uzak. Dedikleri gibi masraftan kaçınılmamış, kesenin
ağzını açmış yapımcı, Sorun parada da değil
lakin.
Para her zaman en iyisini satın alamıyor. En
pahalı sinema filmimizin en zayıf yeri senaryosu.
Set giderlerinden kısılıp harcamaların birazı senaryo geliştirme
işine ayrılsaydı keşke.
SENARYO FUKARA
(...)
Şatafatlı cenk sahnelerinden geriye bu fukaralıkta bir
senaryo kalıyor işte. Kast seçimini, oyunculuk
sorunlarını, entrika yoksunluğunu, gerilim kurgulanamayışını, yan
hikâyeciklerin zayıflığını saymıyorum daha.
(...) "Harcanan paraya yazık, çöpe atılmış" demek
insafsızlık! Ortada ciddi bir emek, ciddi bütçeli bir prodüksiyon
var.
Fakat pazar akşamı sinemada bir biz vardık, bir de
küffar.
Kahramanımızın tasvirsiz halleri arada
kaybolmuştu.
Yazının tamamı için tıklayın
NURAY MERT'İN HALİ NE OLACAK? MERT
SESSİZLİĞİNİ
BOZDU VE DEDİ Kİ... DİĞER SAYFADA
[PAGE]NURAY MERT SESSİZLİĞİNİ BOZDU
GAZETECİLER.COM - Milliyet gazetesinden kibarca kovulan
Nuray Mert, suskunluğunu bozarak yazılı bir açıklama yaptı. 12
Şubat'taki yazısının sonuna izne ayrıldığı notunun nasıl konduğunu
anlatan Nuray Mert, gazeteden kendisine gelen telefonu da
anlattı.
Yaşanan süreci özetleyen Mert, açıklamasının finalinde hükümete
'İktidar' kavramı üzerinden sert mesaj gönderdi.
İşte Mert'in o "Zorunlu Açıklama"sı..
Milliyet gazetesindeki son 'durumum'a ilişkin okuyucularım ve medya çevreleri başta olmak üzere, yaygınlaşan merak ve tepkiler dolayısı ile bir açıklama yapmak zorunluluğu hissediyorum.
GAZETE YÖNETİMİNİ ZOR DURUMA SOKMAMAK İÇİN SUSTUM
Farklı spekülasyonlara yol açan durum, 12 Şubat tarihli yazımın sonunda izne ayrıldığım şeklinde bir not ile başladı. 11 Şubat Cumartesi günü Milliyet yönetimi beni telefonla arayarak benimle ilgili 'sıkıntılı' bir durum oluştuğunu, konunun netleşmesi için zamana ihtiyaç olduğunu söyleyerek, bu süre içinde 'izne' çıkmamım mümkün olup olmadığını sordu. Böyle başlayan bir sürecin nasıl sonuçlanacağını gayet iyi tahmin ettiğim halde, yönetimi zor durumda bırakmamak üzere, konuyu hafta içinde netleştirmek üzere, daha önce göndermiş olduğum yazımın sonuna 'izne' ilişkin notun konulmasını kabul ettim. Zaten tam o esnada çok ciddi bir sağlık sorunu nedeniyle gittiğim doktor randevumdan henüz çıkmış, o konuda ne yapacağımı düşünmekle meşguldüm.
GAZETENİN AÇIKLAMA YAPMAMASI RAHATSIZ EDİCİ
Olaylar hiç arzu etmediğim ancak tahmin ettiğim şekilde devam etti; Milliyet'deki durumum netlik kazanmadı. Bu koşullar altında, gerekli açıklamayı gazetemin yapmasını bekledim, ancak bu gerçekleşmediği gibi, bir noktadan sonra gazete yönetimi ile iletişim imkanı bulamadım. Şu an itibarıyla beni en çok rahatsız eden husus budur.
ŞU ANA KADAR YAYINLANMAYAN YAZIM OLMADI
Hiçbir medya kurumunun hiçbir yazarının istihdamını devam ettirmek gibi bir zorunluluğu olmadığını da, mevcut medya özgürlük ortamının sınırlarını da gayet iyi biliyorum. Ancak, asgari medeni davranış ve nezaket, hiç olmazsa net bir açıklamanın yapılmasıdır, bunun yapılmamış olması fazlasıyla üzüntü verici oldu. Dahası, 11 Şubat tarihine kadar gazete yönetiminden bana iletilen hiçbir rahatsızlık ve dolayısı ile 'baskı' diye nitelenebilecek bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Şu ana kadar gönderdiğim halde basılamayan bir yazım olmadı, sorun yazılarımın gönderemediğim, bu imkanın kapatılması dolayısı ile basılamamasıdır.
İLK KEZ BAŞIMA GELEN BİR DURUM DEĞİL
Söylemeye gerek yok, siyasal görüşlerimin tek sorumlusu benim, bağlı bulunduğum medya kuruluşunun benim yüzünden bedel ödemesini hiçbir zaman beklemedim. Bu konuda mesele, bu ülkede siyasi görüşlerin ifadesinin bedelinin, bu görüşleri ifade etme imkanının elinizden alınmasıdır. Bu ne ilk kez benim başıma geliyor, ne de benim başıma ilk kez geliyor. Türkiye'de özgürlükler ortamının geldiği nokta hepimizin malumudur. Siyasi görüşlerimi beğenen veya beğenmeyenler olabilir ancak beğenmeyenlerin tuttuğu yol susturmak veya susturulunca sevinmek değil, tartışmak veya hiç dikkate almamak olmalıydı, olmadı.
Bu noktada, en acıklısı, bu tür durumlarda, meslektaşlarımızdan pek çoğunun madur olanı itham yolu ile maduriyetlere meşruiyet kazandırma davranışıdır. Şimdiye kadar olan budur, benim başıma aynısı gelirse hiç şaşırmam. Bunun ötesinde değerlendirmeyi takdirlerinize bırakıyorum.
DUYARLILIK GÖSTEREN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM
Son olarak, içinde bulunduğum durum konusunda duyarlık gösteren tüm okuyucu ve meslektaşlarıma çok çok teşekkür ederim. Böyle durumlarda en önemlisi yalnız kalmamaktır. Bana bu duyguyu yaşatmadıkları için hepsine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İzninizle, en sevdiğim yazarlardan Arif Altan'ın sözleri ile bitireyim;
İKTİDARA GÖZ KOYANLARIN KORKUNÇ HASTALIĞI
"Kendine yetemeyen, kendine söz geçiremeyen, kendinden bir
yapıt, kendinden bir güzellik meydana getirecek güçten yoksunların
saplandıkları hükmetme arzusu... İktidar, tanrının ya da doğanın,
insanın kusurlu varlığına kestiği bir ceza. Kimsenin sahip
olamayacağı, ona göz dikenlerin onun kölesi olacağı, onun herkese
sahip olabileceği korkunç bir hastalık... İktidarla mutlu gelecek
arayan, düşüncenin hangi doruklarında parende atarsa atsın bugünü
de yitirmekle mükellef..."
YENİ ŞAFAK'IN LİBERAL YAZARI İLAN ETTİ;
CEMAAT İLE AK PARTİ'NİN ORTAKLIĞI
BİTMİŞTİR!
DİĞER SAYFADA
[PAGE]CEMAAT İLE AK PARTİ İTTİFAKI
BOZULDU
GAZETECİLER.COM- Habertürk
ekranında Akşam Raporu'na konuk olan Yeni
Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, Ece
Üner'in sorularını yanıtladı. MİT
kriziyle oluşan tabloyu değerlendiren Bayramoğlu, iktidar ile
cemaat arasındaki ittifakın bittiğini iddia etti.
MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan krizin öncesini
ve sonrasını yorumlayan Bayramoğlu, şöyle
konuştu:
SAVCILAR MÜTEDEYYİN ORTA SINIF AİLELERİNDEN
GELİYOR
Ergenekon Davası demokratikleşme sürecinin çok önemli parçasıyken
hukuk ihlallleri ve gazeteci tutuklamalarını eklediğiniz zaman
iktidar kavgası halini alıyor. Ben bu davaların hala önemli
olduğunu düşünüyorum ama hukuki eksiklikler bu yapı ile
alakalı.
Bu yapının içinde savcılar var. Sosyolojik olarak bakarsak orta
sınıftan, mütedeyyin ailelerden gelen, özgürlük fikrine yatkın
olan, dünün sıkıntılarıyla bugünün imkanları arasında bağlantı
kuran reflekse sahipler. İkincisi bu kişilerin büyük çoğunluğu aynı
camiadan gelen kişilerden oluşuyor. Bunu Ergenekon Davası, Odatv
Davası ve Balyoz Davasını takip eden polis yapısından
biliyoruz.
CEMAATİN İTİCİ GÜÇ OLDUĞU BİR OTONOM GÜÇ
OLUŞTU
AK Parti'nin sivilleşme ve değişim politikalarının uygulanmasında
otonom bir yapı aynı zamanda cemaatin de itici güç olduğu yapı
ortaya çıkıyor. Bunlar arasında süregiden ittifak bu otonom yapının
daha çok genişleme eğlimiyle, daha çok iktidar talebiyle ve iktidar
alanına müdahelesiyle bitmiş görünüyor.
AKP-CEMAAT İTTİFAKI BOZULDU, HÜKÜMET ÇOK
CİDDİ
Ak Parti ile o camia aynı istikamette yürüyen ama ayrı güçler.
Ortak bir hedefte buluştular. AK Parti'nin askerle mücadele
ederken, yargıyı, üniversiteleri karşısına almışken el atabileceği
tek alet kutusu emniyet ve emniyet içindeki kendisini korumak,
askerle mücadeleye girmek için yapılanmış camiaydı. Bu ikisinin
ittifakı bozuldu. Yarın ne olur? Ben bu olayın hükümet tarafından
çok ciddi algılandığını düşünüyorum. 27 Nisan'dan daha ciddi
algılandığını yazdım. İktidar bundan böyle kendi alanına müdahele
edecek hiçbir girişime izin vermeyecektir. Böyle bir müdahale
imkanı olmaması için gerekli önlemleri alacaktır. Bunun karşılığı
tasfiyedir. Önce çeşitli polisler alındı. Üst düzey müdürler
alındı. Muhtemelen devamı da gelecektir. Kendisine karşı kalkışan
gruplarla hükümetin çalışması mümkün değildir. Kavga gürültüsü
verilmek istenmiyor. Ama burada inisiyatif hükümettedir ve hükümet
alan temizliği yapmaktadır ve bir ittifak sona ermiştir"
NAZLI ILICAK İSPİYONCULUK MU YAPTI? ŞAMİL
TAYYAR'IN
SON İDDİASI ILICAK'I DELİRTTİ... DİĞER
SAYFADA
[PAGE]NAZLI ILICAK'I DELİRTEN İSPİYONCULUK
SUÇLAMASI
GAZETECİLER.COM -
Nazlı Ilıcak ile Şamil Tayyar
arasındaki polemik Twitter sınırlarından çıkarak
ekrana taştı. CNN Türk ekranında Dört Bir
Taraf'ta konuşan Nazlı Ilıcak, Tayyar'ın
kendisine yönelttiği suçlamalara cevap verdi.
Ilıcak, Odatv davasındaki şikayetini geri çektiği
için kendisini eleştiren Şamil Tayyar'a verdiği yanıtta
'hukukun üstünlüğünü savunduğu için cemaatçi ve
viskici' damgası yediğini söyledi. Ilıcak hükümete yakın
çevrelerin kendisi hakkında emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer'e kara
propaganda yaptığını ileri sürerken 'Durup dururken Şamil
Tayyar'la polemiğe girmedim' dedi.
Ilıcak atışmanın nedeni şöyle izah etti:
"'Ben onun neden böyle MİT'e karşı tavır aldığını biliyorum ama
burada söylemem' diyor. Bir de benim odatv davasındaki şikayetimi
neden çektiğimi sorguluyor. Sanki ben odatv davasından Hakan
Fidan'a karşı oldukları için vazgeçmişim. Ben bunu hiç önemsemedim.
Ama sonra Antalya'ya gittim orada bana sordular, Ergenekon'un 'Bir
numara'sı kim diye. Ben de Genelkurmay Başkanları olabilir dedim.
Buna mukabil Şamil Tayyar'a da sormuşlar. "Nazlı Ilıcak Ergenekon'u
ne bilir O Ergenekon'u viski markası sanar" dedi...
İSPİYONCULUK SUÇLAMASI
Ben de cevap vermesem insanlar "vay neler var bu işin içinde"
diyecekler kaygısıyla Twitter'da yanıt yazdım. Bunun üstüne
"Ben Ali Fuat Yılmazer'i senin gibi gammazlamadım"
dedi. Pes yani! Bunlar artık ne uyduruyorlar,
nasıl bir kara propaganda yapıyorlar... Bunun üstüne ben de Ali
Fuat Yılmazer'i aradım. 'Ali Fuat Bey böyle laflar mı
taşıyorlar size? Söylüyorlarsa inanmayın.' dedim. O da
'ben zaten itibar etmiyorum böyle şeylere' dedi. O'na da hükümete
yakın bazı kimseler diyormuş ki 'Nazlı Ilıcak'a inanma
sakın, O inanılmaz biridir'. Burada yargının üstünlüğünü
savundum diye ne cemaatciliğim kaldı ne viskiciliğim ne bir
şey..."
UMUR TALU'NUN BU SÖZLERİ MUHAFAZAKAR
KALEMLERİ
ÇİLEDEN ÇIKARTACAK... DİĞER SAYFADA
[PAGE]
HANGİ YÜZLE 28 ŞUBAT'I ELEŞTİRECEKLER
GAZETECİLER.COM - Gazete
Habertürk yazarı Umur Talu, canlı yayında
Balçiçek İlter'in sorularını yanıtladı. Talu son
günlerde kaleme aldığı medya eleştirilerine devam ederken
muhafazakar medyanın da güç ve iktidar ile eski medya düzenine
dayalı bir ilişki kurduğunu söyledi.
İşinden kovulan ve sansüre uğrayan gazetecilerin sorunlarının bütün
toplumda karşılık bulduğunu söyleyen Talu, "normal bir
insan da işsizlik tehtidi altında çalışıyor, o da ifade özgürlüğüne
sahip değil" dedi.
Talu, Türk medyasında son yıllardaki değişimi yorumlarken güç
dengeleri alt üst olsada medya düzeninde değişen bir şey yok dedi.
Muhafazakar medyanın 28 Şubat'taki uygulamaları
bugün tekrar ettiğini kaydeden Talu "hangi yüzle 28 Şubat'a
karşı çıkıyorsunuz" dedi.
HAKİM GÜÇLER DEĞİŞTİ AMA MEDYA HALA AYNI MEDYA
"Medyada hakim güçler değişti, kartel medyası dağıldı ama özünde
hiç bir şey değişmedi. Gazeteci olarak hakim güçle girdiğiniz
ilişki önemlidir. O güç asker mi savcı mı farketmez. Bir gazeteci
olarak bağımsız mısın değil misin? Tabii misin değil misin? O mu
seni belirliyor yoksa mesleki değerler mi?... Namussuz olursanız,
haber gizlerseniz, yalaka olursanız, gerçeği gizlerseniz birilerini
linç etmeye kalkarsanız bu gazetecilik değil, subjetkiflik de
değil, tabiri caizse adilik oluyor...
BAZI MUHAFAZAKARLAR HANGİ YÜZLE 28 ŞUBAT'TAN
YAKINIYOR
"Geçmişte kurumsal bir hoyratlık vardı. Şimdide ise eskinin muhalif
olan azınlıkta olan medya kurumlarının da aynı hoyratlığa
düştüklerini görüyoruz. Yani bir farkı yok, neden bunları
diğerlerinden ayrı tutacağım. 28 Şubat'ı hangi yüzle eleştirecek
bazılar... 28 Şubat'ı eleştirebiliriz ama başka Şubatlar var şimdi.
2012'nin Şubat'ında siz kimsiniz, nereye aitsiniz, kimin adına
konuşuyorsunuz? 28 Şubat artık mazide kaldı, bugün de var aynı
durumlar... Biz bunları sorgulamadıkça gazetecilik ve insanlık
yapmış olmuyoruz..."