Şöhretini arabasına borçlu olan spiker
Abone olTV Net Programlar Müdürü ve Ana Haber spikeri Veysi Ateş, mesleğe ve kariyeri hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.
Bir röportaj için gittiği Mecidiyeköy'de aracını sokak
arasına parkeden Veyis Ateş geri döndüğünde aracını ters dönmüş bir
şekilde bulmuştu.
Bu ilginç habere konu olan Ateş, yargının çekici memur hakkında takipsizlik kararı vermesini halen unutamıyor.
Veyis Ateş, Zaman gazetesine konuştu. Samet Altıntaş imzalı
Veyis Ateş, “Tesadüf eseri sunucu oldum.”
diyor. Altıntaş sordu, Ateş böyle cevap verdi.
İlahiyat mezunusunuz. Sunuculuğa geçiş nasıl
oldu?
Rahmetli babam çok dindar bir adamdı. Derdi ki, ‘Oğlum, illa
ilahiyat oku.’ Ben de onu kırmamak için tercihlerde Marmara
İlahiyat’ı yazdım. Diğerleri iletişimdi ve Marmara İlahiyat geldi.
1994’te kazandım ama iki sene gitmedim.
Ne yaptınız o arada?
Bosna Dayanışma Grubu’nda çalışıyordum. Askerlik zamanı gelince
İlahiyat’a girdim. Bu arada içinde bulunduğum yapı, Uluslararası
Balkan Konferansı düzenledi Cemal Reşit Rey’de. Açılışını Süleyman
Demirel yapmıştı. Programa bir gün kala sunucu hastalandı. Bana
‘Sen yapar mısın?’ dediler. Tamamen ‘tesadüf’ eseri sunucu
oldum.
Sonra profesyonel iş olarak düşünmeye
başladınız.
Evet... Herkes sesin güzel demeye başlayınca, spikerlik sunuculuk
eğitimi veren kursa başladım. Tuna Huş, hocamdı. Sonrasında 1998’de
Cem Radyo’da işe başladım. Üst katımız cemevi, alt katımız
radyoydu. ‘Ben İlahiyat’ta okuyorum’ dedim. Çok mutlu oldular.
‘Sizin bize gelmiş olmanız çok güzel’ dediler. Halay çekmeyi, Alevi
türkülerini onlardan öğrendim. Sonrasında da yine radyolarda haber,
program sunuculuğu yaptım.
Bu arada İlahiyat’tan mezun oldunuz.
Mezuniyetten sonra Bahçeşehir Koleji diksiyon eğitimi vermem için
okula davet etti. Oranın din kültürü öğretmeni ayrılınca İlahiyat
mezunu olmam hasebiyle din kültürü öğretmenliği de yaptım.
Televizyona geçişiniz de ‘tesadüf’ sonucu mu
oldu?
Aynen öyle... Arkadaşım Banu Yum’a çay içmek için gitmiştim. Onlar
da spiker arıyormuş. Hemen demo yaptırdılar. 2007’de TV Net’e
başlamış oldum. Gece haberleri sunuyordum. Önce vekaleten ana
haberi sunmaya başladım, sonra devraldım. Bu esnada programlara da
başladım... Geçtiğimiz Ramazan’dan beri de TV Net programlar
müdürü, ana haber spikerliği ile meşgulüm.
Haber sunarken zorlandığınız zamanlar oluyor
mu?
Tabii ki… Mesela, bir hayat kadını evine müşteri alıyor. Altı aylık
bir çocuğu var, ağlıyor. Ve bu çocuğun üzerinde sigara
izmaritlerine rastlanıyor. Bu haberi verirken VTR esnasında kendimi
cimcikledim, tokatladım. Ağladım, makyajım aktı. Çok ağrıma
gitmişti. Bir de 27 Nisan e-muhtırasını okurken epey zorlanmıştım.
Editörüm bir kağıt attı önüme, oku diye. Hiç bakmadan okumaya
başladım. Ama tuhaf oluyorum her cümle sonrası. Yine bir 12 Eylül,
28 Şubat diyorum. Neyse ki geçti...
Peki, taraf mısınız?
Tarafsız olmak zor... İşini yapan bir doktoru nasıl ki kan
tutmaması gerekiyorsa, ekrandaki insanı da haber tutmaması lazım.
Bunu Ergenekon’da, Balyoz’da en son Gezi’de gördük. Görüşümü size
söyleyebilirim. Ama ekranda bu olmaz. Çünkü haberin ev
sahibisiniz... Mehmet Ali Birand, bu konuda iyi bir örnektir. Ve
cenazesinde çok sesli kalabalık herkese bir şey söylemeli.
Örnek aldığınız spikerler kim?
Oğuz Haksever... Çünkü o anlatır, yaşayan idolümdür. Mehmet Ali
Birand da öyle... Şu an ekranda olmasa da mesleğe başladığımda
Deniz Arman ismini verebilirim.
Spiker ile sunucu arasındaki fark ne?
Her spiker bir sunucudur ama her sunucu bir spiker değildir. Sunucu
program sunar. Mehmet Ali Erbil, Türkiye’nin en iyi sunucusudur.
Mesela Kenan Işık haber sunamadı, olmadı yani, spikerlik başka şey.
Zihnimiz çöp tenekesi... TV’ler artık spiker aramıyor. TV’ler haber
spikerinin yanı sıra telefon bağlantısı yapabilen, konuğu
konuşturabilen, sahaya çıkabilen... Hepsinin toplamında bir kişi
arıyor. Spikerlik artık yakışıklı erkek, güzel kadın işi olmaktan
çıktı.
Spikerler Derneği başkanısınız aynı zamanda.
2010’da böyle bir oluşum içine girdik. Bugün ekranda bulunan
herkesle bir araya geldik. İki derdimiz var: Bir, bu işin kurumsalı
olması. Bir de bu işi yapacaklar için ‘Televizyon Gazeteciliği
enstitüsü’ kurmak.
Neden?
Çünkü birçok televizyoncu, gazeteci kökenlidir ve manşetler gazete
manşetleridir. Mesela TEM’de kaza başlığı. Bu, gazete manşeti,
halbuki TV dilinde TEM’de kaza meydana gelmiştir.
Şöhreti arabama borçluyum
Canlı yayın kazası geliyorum der mi?
Demez.
Sizin masa-sandalye-sandık üçlemeniz vardı
mesela...
(Gülüyor) O çok meşhur oldu. Bazı nesneler ikilidir. Mesela
kâğıt-kalem gibi. ‘12 Eylül referandumunda halk masaya gidecek’
dedim. Biliyorum o kelimeden sonra ‘sandık’ diyeceğim ama
‘sandalye’ dedim. En sonunda sandığı söyleyebildim.
Bir de araba haberiniz var.
Şöhretimi arabama borçluyum. Görüşmem vardı Mecidiyeköy’de. Arabamı
kör bir sokağa park etmiştim. Çekici gelmiş arabamı çekmeye
çalışıyor. Sonra arabam ters düştü falan... Saatlerce otoparkta
bekledim. Olan oldu, önemli olan bu değil. Benim ağrıma giden,
yargının onu çeken memur hakkında takipsizlik kararı
vermesidir.
Hangi takımlısınız desek bu soruyu neden sorduğumuzu
anlayacaksınız.
Fenerbahçeliyim... Ama ‘Ucube Galatasaraylılar’ yazısının hâlâ
arkasındayım. Başbakan’ı TT Arena’nın açılışında yuhalamanın bir
anlamı var mıydı? Yoktu. Yazıma not da düşmüştüm: Aklı başında Cim
Bomlular, bundan beridir.