Zirvede, Soğuk Savaş, Birleşik Devletler ve Sovyetler
Birliği'nde merkezlenmiş küresel bir dünya sistemiydi. Uluslararası
ilişkiler dünyasında devam eden her şeyi belirlemedi, ancak çoğu
şeyi etkiledi. Özünde, yirminci yüzyıl boyunca devam eden
kapitalizm ve sosyalizm arasında ideolojik bir yarış vardı...
Her iki taraf da ateşli bir şekilde ekonomi ve yönetişim
sistemine adanmıştı. Bu, ana kahramanların hiçbirinin diğeriyle
kalıcı bir uzlaşmayı öngöremeyeceği bir toplam zafer ya da toplam
yenilgi sistemiydi. Soğuk Savaş yoğun, kategorik ve son derece
tehlikeliydi... Stratejik nükleer silah sistemleri, süper güç
rekabetinde birbirlerini yok etme ya da tahrip etmeyi
amaçlıyordu.
Bugünün uluslararası meseleleri büyük ölçüde karışık ve zorlu,
ama Soğuk Savaş mutlaklarından çok uzaklar. Yirmi birinci yüzyıla
ait büyük iktidar gerginliği çağrısı, yeni bir Soğuk Savaşın ortaya
çıkmasını daha fazla engeller. Soğuk Savaş'ın birçok yankı ve
kalıntıları hala hissedilsede, uluslararası ilişkilerin
belirleyicileri ve davranışları değişti.
Amerika’nın kendisiyle ilk savaşacağı ideoloji nedir?
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Amerika,
ideolojiler düğümüne sahiptir...
Bu kabuğundan dünyaya çıkınca yakın tarihinde apaçık şekilde
görülüp anlaşıldı... Komünizm ideolojisiyle şiddetle savaştı...
Biraz açalım...
Amerika, kendisi, dünyaya yaymak istediği bir ideolojiye
sahipti. Nitekim Kapitalizm ideolojisini Avrupa’dan aldı, büyük bir
oranda onu geliştirdi ve onda yenilikler yaptı.
Bu ideoloji onun elinde “ Amerikan hayat tarzı” diye
adlandırıldı...
Birleşik Devletler, planlayıcıları vasıtasıyla şunu idrak
ediyor; “kendi ideolojisi yenilebilir.” Özellikle kapitalist
ideolojisini yıkma unsurlarına sahip olan ideoloji vasıtasıyla
yıkılır...
Bundan dolayı, Amerika, ideolojilerden nefret ediyor... Komünizm
ideolojisi, komünizmin kendisinde varolan sebeplerden dolayı kosa
bir zamanda yıkıldı...
Böylece Amerika’nın karşısında bir ideolojiye veya hayat
hakkında ayrı bir akışa sahip olup dünyaya bunu taşıyacak bir
devlet kalmadı...
Bütün idareciler bu yeni dünya düzenine ya isteyerek, ya da
korkarak, ya da halklarının isteklerine aykırı olarak
uymaktadırlar...
Peki Amerika nasıl düşünüyor?
1968’de Amerikan başkanlığının adayı Robert Kenedy seçim
kampanyasında şöyle demişti; “bugünkü yarışın konusu sadece ülke
liderliği değildir. Bu yarış aynı zamanda dünya liderliği
yarışıdır.”
Bush’da seçim hamlesinde şöyle demişti, “gelecek yüzyıl da
Amerikan yüzyılı olacaktır. Size söz veriyorum.”
Brezinski “ iki asır arasında” isimli kitabında şunu söylüyordu,
“ Amerika diskosu dünyaya hakim olacaktır.”
Büyün bunlardan anlaşılıyor ki “ yeni dünya düzeni” düşüncesi bu
saatlerde ve ya bugünlerde doğmuş değil... Ancak, bu uzun zamandan
beri sabırla ve sakin kafayla düşünülmüş, çizilmiş bir Amerikan
planıdır...
Bu planı uygularken çok az hatalar işleyerek tam başarılı
oldular... Yine bunun için askeri ve ekonomik kuvvetler
hazırladılar ki tarihte en güçlü ve en zengin devlet oldular...
Bundan dolayı önümüzdeki dönemlerde devletler arası ilişkiler
kuvvete ve dünya kapitalist ekonomisinin baskısına bağlı
olacaktır...
Ta ki, bunun karşısında duracak başka yeni bir dünya düzeni
çıkıncaya kadar devam edecektir...