Sizin kıskançlığınız hangisi?
Abone olKıskançlık öyle garip bir duygu ki, fazlası bunaltıyor, yokluğu ise çekilmiyor.
Sanrılı, akut, kronik... Sheakespeare'in, "Yeşil gözlü canavar"
diye tanımladığı kıskançlık öyle garip bir duygu ki, fazlası
bunaltıyor, yokluğu ise çekilmiyor.
Gerçek ya da sanal tehditler
Kıskançlığın tarifi her ne kadar onu yaşayan her kişiye göre farklı
bir biçime bürünse de, fazlası istenmeyen, yokluğu da çekilmeyen bu
garip duygu halinin psikologlar tarafından kabullenilen tek ve
genel bir tanımı bulunuyor: Değerli bir ilişkiye veya onun
niteliğine tehdit algılanması durumunda verilen karmaşık bir
tepki... Bu karmaşık tepkinin içsel ve dışsal öğeleri bulunuyor.
İçsel öğeler, genellikle dışardan görülmeyen duygular, düşünceler
ve fiziksel belirtileri içeriyor: Gücenme, kendini suçlama, rakiple
kendini karşılaştırma, toplum içindeki imajının sarsılmasından
duyulan endişe ve kendine acıma gibi...
Kıskançlık fiziksel anlamda yüz kızarması, ellerde titreme ve
terleme, nefessiz kalma, mide krampları, baygınlık hissi, hızlı
nabız ve uyuma güçlüğü gibi semptomlarla belirebiliyor. Bu duyguyu
oluşturan dışsal öğeler ise sorun hakkında açıkça konuşma, bağırma,
ağlama, konuyu önemsemiyor gibi görünme, alaya alma, karşılık verme
veya şiddete başvurma gibi kolayca görülebilir bazı davranışlarla
ifade ediliyor.
Kıskançlık tepkisi, ilişkiye bir tehdit algılanmasıyla
tetikleniyor. Algılanan tehdit gerçek ya da sanal olabiliyor.
Örneğin bir erkek karısının başka erkeklere ilgi duyduğunu
düşünürse, tehdit onun çılgın hayalinden kaynaklanmasına rağmen
yoğun bir kıskançlıkla tepki gösterebiliyor. Öte yandan evliliğinde
kendini güvende hisseden bir erkek karısı başka erkeklerle yakın
ilişkideyken bunu ilişki için tehdit olarak algılamıyorsa
kıskançlıkla tepki vermeyebiliyor.
Kıskançlık tepkisini doğuran duyguların kişiden kişiye öncelikleri
de değişebiliyor. Kimileri için kıskançlığın en önemli öğesi terk
edilme korkusuyken, bazıları için birincil öğe başkalarının gözünde
değer yitirmek olabiliyor. Bazıları için en acı veren olay ihanete
uğramakken, kimileri için en önemli öge rekabet olabiliyor.
Temelde neler var?
Kıskançlık değişik şekiller ve değişken yoğunluk derecelerinde
görülmesine rağmen bir eğilimle karşı karşıya gelme veya bir olayın
tetiklemesiyle ortaya çıkıyor. Bu eğilim içinde yetiştiğimiz kültür
tarafından biçimlendiriliyor. Bazı kültürler kıskançlığı
körüklerken, diğer kültürler kıskançlığı hoş görmeyebiliyor.
Kıskançlık eğilimi bireyin yetiştiği aile tarafından da
yönlendiriliyor. Anne ya da baba arasında aldatma ya da kıskançlık
krizlerinin yaşandığı bir ailede yetişen kişi, anne ve babanın
güvenli bir sevgiyle birbirine bağlı olduğu bir ailede yetişen
kişiye göre kıskançlığa daha fazla eğilimli olabiliyor. Çocukluk
dönemini kardeşleriyle rekabet duygusu içinde geçirmiş olan bir
insanın kıskançlığa eğilimli olma ihtimali de yüksek olabiliyor.
"Sosyobiyolojik yaklaşım" kadın ve erkeğin doğuştan kıskançlık
eğilimlerini cinsiyet farklılıklara bağlarken "sosyopsikolojik
yaklaşım" kıskançlığın nedenlerini kültürel normlarda arıyor.
Çocukluk travmaları yaşayan bir kişi yetişkinlik döneminde bunun
yansımalarını alınganlık, korku veya güvensizlik olarak
yaşayabiliyor. Aşık olduklarında duygularına karşılık gördükleri
zaman bu korkular azalıyor ve kendilerini güvende hissediyorlar.
Aşık olunan insanı kaybetme korkusunun kıskançlık tepkisine
dönüşmesi kaçınılmaz oluyor.
Sizin kıskançlığınız hangisi: Normal mi, anormal mi?
Kıskançlıkla verilen bazı tepkiler o kadar aşırı olabiliyor ki,
bunların patolojik olduğunu görmek için uzman olmak gerekmiyor.
Normal kıskançlık köklerini gerçek tehditten alırken sanrılı
kıskançlık gerçek veya olası tehdidin bulunmaması durumunda da
devam ediyor. Sadık karısından şüphelenen ve onu takip eden adam
sanrılı kıskançlığa iyi bir örnek olabilir. Anormal kıskançlık
tanımlamasıyla tarif edilen kıskançlık türleri ise kronik ve akut
kıskançlıklar olarak biliniyor. Akut kıskançlık hiç kıskanç
olduğunu düşünmeyen, ancak partneri tarafından aldatıldığında bunu
keşfeden kişilerde görülüyor.
Kıskançlıkla baş edilebilir mi?
Aile terapisti Sevil Gençay kendisine kıskançlık sorunuyla başvuran
kişilerin en sık sordukları sorulardan birinin "Kıskançlık
yenilebilir mi?" olduğunu söylüyor ve kendisinin verebildiği
yanıtın "Evet, ama zorlukla" olduğunu da eklemeden geçemiyor.
Gençay'a göre diğer tüm duygusal deneyimler gibi kıskançlık da
doğru şekilde ele alındığında gelişime yol açabiliyor. Kıskançlıkla
baş edebilmek için yapılması gereken en öncelikli şey bir uzmana
başvurmak. Uzman kontrolünde yapılan terapide ilk aşamada
kıskançlık sorununun farkına varmak konusunda çaba gösteriliyor.
Daha sonra bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğunu almak, ne
yapılabileceği ve yapılması gerektiği konusunu açıklığa
kavuşturmak, yeni yöntemler üretmek ve eski yöntemleri geliştirmek
gibi aşamalar izlenerek çözüme ulaşmaya çalışılıyor. Kıskançlık
sorununun farkına varmanınsa iki unsuru bulunuyor: Bunlardan biri
sorun olduğunu fark etmek, diğeri ise sorunu kıskanç kişinin suçu
olarak görmek yerine ilişkinin belirli dinamiklerinin veya belirli
bir durumunun işlevi olarak değerlendirmek. İnsanlar bunun farkına
varınca, başa çıkmanın odak noktası, "Beni bu kadar kıskanç yapan
şey nedir?" sorusundan, "Kıskançlığımın bu kadar kolay ortaya
çıkmasını önlemek amacıyla durumu değiştirmek için ne yapabilirim?"
sorusuna kayıyor. Kıskançlık yaratan ilişkide belirli davranışlar
belirli çabalar sonucu değiştirilebiliyor. Çünkü kıskançlık "sadece
farkındalıkla aşılabilecek bir tutkunluk patlaması" olarak
tanımlanıyor.
Kaynak: e-kolay