Göreve gelen belediye başkanının, kendi ekibiyle çalışması
gerektiğine inanan biriyim. Bu nedenle, bir önceki belediye
başkanının atadığı başkan yardımcılarının ya da müdürlerin istifaya
davet edilmesini ya da görevden alınmasını saygıyla
karşılıyorum.
Ancak; bir belediye başkanının, kendi partisinin sokağında
slogan atmayan ya da kendisi ile aynı ideolojiyi sahip olmayan alt
kadrolardaki çalışanları işten çıkarmasına da bir o kadar
karşıyım.
Son günlerde gelen haberler, CHP'li belediye başkanlarının bu
yönde bir uygulamaya başladıklarını gösteriyor. Hem de zalimlik
derecesinde...
İki örnek vereyim müsaadenizle...
Artvin'de belediyeyi AK Parti'den devralan CHP'li Demirhan
Elçin, insanlıkla bağdaşmayan bir rezalete imza attı geçtiğimiz
günlerde. Elçin, mazbatasını alır almaz AK Parti döneminde işe
giren personele yönelik kıyım operasyonu başlattı.
Önce AK Partili olduğu tespit edilen çalışanlara baskı
uygulayarak istifa etmelerini istedi. Ancak hedefe konulan personel
tüm baskılara rağmen istifa etmeyince bu kez başka bir yola
başvurdu.
Ne yaptı biliyor musunuz?
Sürgün yoluna başvurarak 6 kadın personeli su sayacı okuma
görevine sürdürdü.
Su sayacı okuma görevine sürgün edilen o kadın personelden
birinin, 6 buçuk aylık hamile olduğu ortaya çıktı ama Başkan Elçin
buna rağmen geri adım atmadı.
Dahası var.
Çok sayıda sağlık problemi olan ve temizlik maddelerine karşı
rahatsızlığı bulunan bir kadın personeli ise özellikle, yani
bilerek ve isteyerek temizlik işlerine sürgün etti. Kadın personel,
sağlık raporlarını belediye yönetimine iletmesine rağmen Başkan
Elçin yine geri adım atmadı.
Bu nasıl bir gaddarlıktır, anlamıyorum!
Artık neredeyse sokak aralarında dahi tecavüzlerin yaşandığı bir
dönemde, kadın personeli sabahtan akşama kadar bilmedikleri,
tanımadıkları insanların kapısına göndermek hangi ruh halinin
tezahürüdür gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.
Gelelim ikinci işten çıkarma meselesine...
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, geçtiğimiz
günlerde Göknur Berberoğlu isimli kadın personelin işine son
verdi.
Gerekçe, sosyal medyada "Terör örgütünün partisi olan HDP ile
birlik oldun" diye başlayan bir sosyal medya paylaşımında kendisini
eleştirmesiymiş.
Öyle diyor Mansur Bey!
İlk etapta yapılan paylaşımın yanlış olduğunu düşünebilirsiniz.
Ancak Göknur Berberoğlu'na bu mesajı yazdıran bir gerekçe var.
Ülkücü Babası, terör örgütü PKK tarafından katledilmiş bir şehit
kızı olarak yazıyor bu mesajı. Olaya vicdani yönüyle baktığınızda
baba acısı, şehit acısı çeken bir kadının bu mesajı yazmasına
kızsanız dahi anlayış gösterebilirsiniz.
"Canım biz bu ülkede terör örgütlerini övenleri bile düşünce
özgürlüğü kılıfı altında koruyup kolluyoruz. Hadi bu kızımızın
yazdıkları da düşünce özgürlüğü kapsamına girsin" dersiniz.
Ne bileyim, uyarı cezası veyahut disiplin cezası verirsiniz.
Hayatta devletten başka kimsesi olmayan, devletinden başka
sığınağı kalmayan bir kadını, bir şehit çocuğunu, tazminat ödemeden
sokağa atmazsınız en azından değil mi?
Ama ülkücü Mansur Yavaş bunu yapıyor.
Bayram öncesi yapıyor. Okulların açılmasına az bir zaman
kalmışken, çocuklarını kendi çabasıyla okutan Göknur Berberoğlu'nu
çaresizliğin dibine itiveriyor.
Şu yazıyı okuyanların, yani sizlerin vicdanına sesleniyorum.
Bu kadınlardan biri sizin eşiniz, anneniz ya da kızınız olsaydı
acaba ne düşünürdünüz? Hele hele eşiniz 6 buçuk aylık hamile biri
olmasına rağmen sokak aralarında sayaç okuma görevine sürgün
edilseydi nasıl hissederdiniz?