Özgecan Aslan'ın katilinin adını hatırlıyor musunuz?
Sanmıyorum!
Ya peki, Münevver Karabulut'u parçalara bölerek çöpe atan katilin
adını?
Samimi olun, onun adını da hatırlamıyorsunuz. O zaman soruyu
tersten sorayım.
Pınar Çelik ismi size neyi hatırlatıyor?
Ya da Dilan Tutucu, Şengül Vatansever, Kübra Fırat, Saime Örnek,
Nuran Soydinç, Zehra Algın, Nurcan Arslan, Leyla Karal, Gökçen
Şişman ve Nuray Anar isimleri?
Şu anda Google'a bakıp adını saydığım bu kadınların kim olduğunu
araştırıyorsunuzdur değil mi?
Hiç zahmet buyurmayın, kim olduklarını söyleyeyim.
Bu kadınların her biri ayrı bir şehirde eşleri ya da erkek
arkadaşları tarafından katledildi.
Peki biz ne yaptık?
Bu kadınların isimlerini televizyonlarda reyting, internet
sitelerinde tık, sosyal medya hesaplarında beğeni alabilmek için
kullandık. Üzerinden üç beş gün geçtikten sonra hepsini bir daha
hatırlamamak üzere unuttuk gitti.
İki gündür Emine Bulut vahşetini konuşuyoruz.
Konuşuyoruz çünkü Bulut'un katledilişi kameralara kaydedildi. Şayet
öldürülüşünü canlı canlı izlememiş olsaydık bu kadar ses
getirmeyecekti barbarca cinayet.
Emine'nin "Ölmek istemiyorum" diyen çığlıklarını
duyduk. Kızının "Anne lütfen ölme" yakarışını
duyduk. Şayet bunları duymamış, görmemiş olsaydık, iki
"ah", bir "vah" çekip gündelik
hayatımıza geri dönecektik.
Bunları söylerken size haksızlık yaptığımı mı düşünüyorsunuz?
Hiç de bile!
Bakın, bundan sadece dört gün önce Konya'da Emine Bulut gibi bir
başka kadın daha katledildi. 3 çocuk annesi Tuba Erkol
kızının yanında kocası tarafından 20 yerinden bıçaklanarak
öldürüldü.
Küçük kızı, "Ben annem olmadan uyuyamam, korkarım.
Doktorlara daha çok para versek annemi yaşatsalar olur
mu?" dedi.
Duydunuz mu?
Sosyal medya hesaplarınızda çığlık attınız mı?
Hayır, atmadınız.
Atmadınız çünkü Tuba Erkol'un öldürülüş anını gösteren kamera
görüntüleri yoktu. Yani ortada size reyting, tık veya beğeni
kazandıracak bir argüman olmadığı için kılınız
kıpırdamadı.
Kendimi ayrı tutmuyorum ha, yanlış anlamayın!
Canınız istiyorsa duyarsızlar listesinin en başına beni
yazabilirsiniz. Gözümüzün önünde savunmasız, çaresiz kadınlar
katlediliyor ve biz oturup izliyoruz.
Yok birbirimizden farkımız yani.
Karısına şiddet uygulayan gazetecilerin, kadına şiddet haberi
sunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Karısına şiddet uygulayan
sanatçıların, aşk filmleri çevirdiği bir ülkede
yaşıyoruz.
Yalan mı?
Seks arzularına karşılık vermeyen evli kadını tehdit edenleri
Cumhurbaşkanlığı'na layık gören, partisindeki milletvekiliyle
ahlaksız ilişki yaşayan birini Meclis başkanı yapmak için çalışan
biz değil miyiz?
E, daha ne?
Hadi bizi geçtim.
Hadi biz bunları yapıyoruz da bizim kadını korumak için kurulan
bakanlığımız ve yargımız ne yapıyor?
Polis, kadın öldürüldükten katili yakalamayı başarı sayıyor. Yargı,
katili hapse atmayı marifet sanıyor. Hâkim, ağır ceza vermeyi
adalet sanıyor.
Biri, kadın öldürüldükten sonra ortaya çıkıyor, "Biz davaya
müdahil olacağız" diyor. Bir diğeri, "Katil en
ağır cezayı alacak, merak etmeyin" diyor.
Yahu ne ağır cezası?
20 yıl besleyip besili montofon gibi dışarı salacaksınız, kimi
kandırıyorsunuz. Avrupa ülkelerinde kavga edenleri alıp hapse
atıyorlar. Sen hamile kadınla kocasına araba içinde saldıran
baklavacı kardeşleri bir haftada serbest bırakıyorsun.
Çocuk istismarcılarını, tecavüzcüleri ve kadını öldürmek kastıyla
vuranları ama öldüremeyenleri serbest bırakıyorsun.
Kime ne anlatıyorsun!
Sözün özü...
Biz bu vahşete karşı daha duyarlı olmadıkça ve devlet işlenen suça
karşı kısasa kısas kanunu getirmedikçe, biz bu kısır döngüyü
yaşayıp duracağız.
Hadi şimdi bir tahminde bulunalım?
Sizce Emine Bulut'tan sonra ilk kadın cinayeti hangi şehirde
yaşanacak?