Uzun süre muhalefette kalan partiler popülist vaatlerin
sınırlarını zorlarlar. Vatandaştaki, seçmendeki beklentiyi
yükselttikleri için, iktidarı da popülist vaatler safına
çekerler.
İktidar partileri, muhalefet partilerinin vaatlerinin gerisinde
kalır. Çünkü rasyonel olmak zorundadır.
Verdiği sözleri vaatleri yerine getiremezse güvenirliğini ve
inandırıcılığını kaybederler.
İlk seçimde de seçmen tarafından cezalandırılır.
Muhalefetin vaatlerini seçmen çoğu zaman hatırlamaz, unutulur.
Yerine getirme, yapıp yapmama gibi bir hesap verme durumu
olmaz.
CHP çok uzun yıllar muhalefette kalma başarısına bir de büyük
vaatler politikasını ekleyince sınırlar aşıldı. İktidar; 2015
seçimleri sonrasında, popülist siyasete cevap üretmek zorunda
kaldı. EYT sorununun kademelendirilmeden çözülmesi popülist
vaatlere en dikkat çekici örnektir.
CHP önceki yerel seçimlerde uzun bir zaman sonra büyükşehirleri
ve pek çok ilçeyi kazandı.
Popülist vaatler İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu’nuda zora sokmuştur. Hatta bazı vaatler için
"hatırlamıyorum" cevabını vermiştir ekranlardan.
Muhalefet belediye başkanları gerçekleştiremedikleri projeler
için "iktidar engelliyor" mottosunu sıklıkla kullanıyor.
Son yerel seçimlerde de muhalefet, özellikle emekliler konusunda
iktidarın üzerine gitti. Kampanyalar emekliler üzerinden yapıldı.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, muhalefetin özellikle emekliler
konusundaki popülist söylemlerini
hatırlatarak, "emeklilere faydanız dokunsun istiyorsanız,
talimat verin, belediyeleriniz Sosyal Güvenlik Kurumu'na
olan birikmiş borçlarını ödesinler” deyince …
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel dahil olmak üzere pek çok
CHP’li "halka hizmetimizi engellemek için SGK
prim borçlarımızı tahsil yoluna gidiyorlar" dedi.
Sayın Özgür Özel, "CHP'li belediyelerdeki
camilerin tamamını hükümete devrederek" bu borçlardan
kurtulma teklifinde bulundu. Borçların AK Parti'den devralındığı
tezini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat
Işıkhan rakamlarla açıklayarak çürüttü.
Hangi belediyenin ne kadar borcu olduğunu,
Bu borçların çoğunluğunun iki dönemden fazla olduğunu,
CHP'li belediyelerden gelen borçlar olduğunu açıklayınca
tartışma "mali darbe" ile ifade edildi.
Sayın Özel, geçmişte yapılan silahlı darbeleri hatırlatarak,
belediyelerin pirim borcunun tahsil edilmesi çağrısını "mali
darbe" söylemi ile tanımladı. "Aralarında fark
yoktur" dedi.
Çok basit bir ödeme, anlamından koparılarak saptırıldı. Söz
konusu ödeme sadece CHP’li belediyelerde değil, belediye ayrımı
olmaksızın uygulanıyor. Cumhur İttifakı belediyeleri bu borçlardan
muaf değildir.
Bu borçlar ödenmediği için sosyal güvenlik sistemine 96
milyarlık bir yük binmiştir.
Belediyeler yıllardır zamanında ya da gecikmeli olarak
primlerini ödüyor. Çalışanlarının prim borçlarını ödeyen belediye
daha az hizmet, ödemeyen belediye daha çok hizmet yapacak diye bir
şey söz konusu olamaz. Kaldı ki 500 milyarlık bütçesi olan, hatta
bazı bakanlık bütçelerinden de fazla bütçeye sahip bir beledinin 4
milyarlık pirim borcunu ödemesi ne gibi bir aksaklığa sebebiyet
verebilir ki?
Prim borçları ekonomik anlamda belediyelerde sorun olarak
görülebilir.
Bu sorun için çözüm yolları aranabilir.
Müzakere edilebilir.
Ama “mali darbe “diyerek bir yere varılmaz.
Siyasette yumuşama dili devam etmelidir. Bu dil sayesinde
bazıları ofsayta düşmeye devam edecektir. Türkiye'deki gerilim
tacirleri ateşe odun taşıyacaktır.
Gerginlikten beslenerek siyasi obezite olanlarda var.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Sayın
Özel siyasette yumuşama ve normalleşme sürecini devam ettirmeliler.
Çünkü bu süreç birilerini devre dışı bırakacaktır. AK Parti ve CHP
için karşı mahalleye seslenebilmek, sesini duyurabilmek ve
anlaşılır olabilmek için normalleşmek, yumuşamak çok önemli ve
anlamlıdır.
Karşı mahalle, Sayın Erdoğan'ı dinlemeden, işitmeden
her söylediğine kategorik olarak karşı çıkıyor.
Normalleşince Sayın Erdoğan’ın söylediğine karşı çıkmak yerine,
söylediği şeyler karşı mahalle tarafından da dinlenebilir hale
geldi. Aynı durum CHP içinde geçerlidir.
İktidar ile muhalefet arasında zaman zaman gerginlik
olabilir. Ama müzakere zeminini ve naif dili kullanmaktan
vazgeçmemek gerekir.