Deri rengine dair ırkçılığın yaygın olduğu bir dönemde,
Amerika’nın güneyinde (yani ırkçılığın merkezinde) küçük bir
kasabada büyümüş bir kadının (Harper Lee) çocukluk döneminde
yaşadıklarını anlatan yarı-otobiyografik bir eserin Türkçesi,
“Bülbülü Öldürmek”. Aslında İngilizce orijinalinde (To Kill a
Mockingbird) geçen kuş, bülbül değildir. Türkçede alaycı kuş (Mimus
cinsi) olarak bilinen kuşlardır ve en belirgin özellikleri de
sesleri taklit becerileri. Ancak bizim kültürümüzde tuttuğu yer
bağlamında “bülbül” iyi bir çeviri örneğidir.
Roman, beyazların üstünlüğüne herkesin inandığı bir vasatta
zencilerin haklarının bir beyaz tarafından savunulmasının ne kadar
zor olduğunu da gösteriyor. Doğru ve ahlaki olanın dile
getirilmesinin kişiye ve ailesine şiddet olarak döndüğü ve beyaz
olmanın şiddetti durdurmaya yetmediği bir zamanı bütün çıplaklığı
ile ortaya koyuyor, Lee. Aileden ve dostlardan gelen destek bile
ezik bir destektir. Siyahileri avukat olduğu ve görev verildiği
için mecburen savunduğunu belirtir eş-dost. Roman ayrıca
şimdilerde büyük bir yanlışın ve ahlaksızlığın, bir zamanlar herkes
tarafından nasıl savunulduğunu da çok güzel dile getiriyor.
Harper Lee, kendisi ile eşleştirilen roman kahramanı Scout’un
babasına (Atticus) söylettiği ve romanın da nirengi noktası olan
ifade şu şekilde: “Unutma ki bülbülü öldürmek günahtır.”
Çocuklarına, toplumdaki tüm baskıya rağmen ahlaki olarak doğru
yerde durmayı ve mağduru korumayı yani “bülbülü öldürmemeyi”
öğütler.
Siyaset bir anlamda denge temelli bir meslektir. Sürekli
birbirlerini eleştirerek denge sağlayan bir sistemin öğeleridir,
siyasetçiler. Dengenin bir ucunda iktidar, diğer ucunda ise
muhalefet durur. Bu dengenin bozulmaması ülkenin sağlıklı işlemesi
için en önemli unsurdur. Dengesi olmayan ülkelerin hali de
gözümüzün önünde. Gazeteciler/medya çalışanları ise bu dengenin
sağlanmasında en önemli yardımcı.
Siyasette tartışma dozajında sertlikler normaldir.
Siyasetçilerin birbirini sözlü olarak hırpalaması da güreş sporu
gibi mesleğin şanındandır. Ancak fiziksel şiddete asla
ulaşmamalıdır.
Maalesef geçen Cuma siyasetçilere ve gazetecilere saldırılar
gerçekleşti. Bu saldırıların adli boyutu kolluk kuvvetlerini
ilgilendirir. Şiddet kimden gelirse ve kime yöneltilirse
yöneltilsin hayvani bir davranıştır ve telin edilmelidir. Ancak
siyasetçilere ve gazetecilere yöneltilmiş şiddetin toplumsal ve
siyasi boyutları vardır ve bu şiddet hareketleri dikkatle ele
alınmalıdır.
Kitlelerin taleplerini seslendirme görevi olan muhalefet ile
medya bu anlamda “bülbül” gibidir ve bülbüle dokunmak siyasi açıdan
sakıncalı veya Harper Lee’nin metaforu ile “günahtır.”
Gazeteci ve siyasilerin şiddete maruz kalması ve hedef
gösterilmesinin nerelere varacağına dair yığınla örnek ise
gözümüzün önünde. Siyasetçilerini de gazetecilerini de siyasi
suikastlara kurban vermiş bir ülkeyiz.
Cana kast etmiş/korkutma görevi görmüş ve ülkeyi karıştırma
potansiyeli taşıyan bu hareketlerin yaygınlaşmadan önünün alınması,
sorumluların cezalandırılması toplumsal barış için en önemli
öncelik olmalıdır.
Vatandaşların ve siyasi liderlerin geçici siyasi tartışmaları
bir kenara bırakıp birbirlerine “bülbülü öldürmenin günah olduğunu”
hatırlatması gerekiyor.