Siyasette Şiddet ve “Bülbülü Öldürmek”

Kitlelerin taleplerini seslendirme görevi olan muhalefet ile medya “bülbül” gibidir ve bülbüle dokunmak siyasi açıdan sakıncalı veya Harper Lee’nin metaforu ile “günahtır.”

Muhammet Şakiroğlu msakiroglu@gmail.com

Deri rengine dair ırkçılığın yaygın olduğu bir dönemde, Amerika’nın güneyinde (yani ırkçılığın merkezinde) küçük bir kasabada büyümüş bir kadının (Harper Lee) çocukluk döneminde yaşadıklarını anlatan yarı-otobiyografik bir eserin Türkçesi, “Bülbülü Öldürmek”. Aslında İngilizce orijinalinde (To Kill a Mockingbird) geçen kuş, bülbül değildir. Türkçede alaycı kuş (Mimus cinsi) olarak bilinen kuşlardır ve en belirgin özellikleri de sesleri taklit becerileri. Ancak bizim kültürümüzde tuttuğu yer bağlamında “bülbül” iyi bir çeviri örneğidir.

Roman, beyazların üstünlüğüne herkesin inandığı bir vasatta zencilerin haklarının bir beyaz tarafından savunulmasının ne kadar zor olduğunu da gösteriyor.  Doğru ve ahlaki olanın dile getirilmesinin kişiye ve ailesine şiddet olarak döndüğü ve beyaz olmanın şiddetti durdurmaya yetmediği bir zamanı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor, Lee. Aileden ve dostlardan gelen destek bile ezik bir destektir. Siyahileri avukat olduğu ve görev verildiği için mecburen savunduğunu belirtir eş-dost.  Roman ayrıca şimdilerde büyük bir yanlışın ve ahlaksızlığın, bir zamanlar herkes tarafından nasıl savunulduğunu da çok güzel dile getiriyor.  

Harper Lee, kendisi ile eşleştirilen roman kahramanı Scout’un babasına (Atticus) söylettiği ve romanın da nirengi noktası olan ifade şu şekilde: “Unutma ki bülbülü öldürmek günahtır.” Çocuklarına, toplumdaki tüm baskıya rağmen ahlaki olarak doğru yerde durmayı ve mağduru korumayı yani “bülbülü öldürmemeyi” öğütler.  

Siyaset bir anlamda denge temelli bir meslektir. Sürekli birbirlerini eleştirerek denge sağlayan bir sistemin öğeleridir, siyasetçiler. Dengenin bir ucunda iktidar, diğer ucunda ise muhalefet durur. Bu dengenin bozulmaması ülkenin sağlıklı işlemesi için en önemli unsurdur.  Dengesi olmayan ülkelerin hali de gözümüzün önünde. Gazeteciler/medya çalışanları ise bu dengenin sağlanmasında en önemli yardımcı.

Siyasette tartışma dozajında sertlikler normaldir. Siyasetçilerin birbirini sözlü olarak hırpalaması da güreş sporu gibi mesleğin şanındandır. Ancak fiziksel şiddete asla ulaşmamalıdır.  

Maalesef geçen Cuma siyasetçilere ve gazetecilere saldırılar gerçekleşti. Bu saldırıların adli boyutu kolluk kuvvetlerini ilgilendirir. Şiddet kimden gelirse ve kime yöneltilirse yöneltilsin hayvani bir davranıştır ve telin edilmelidir. Ancak siyasetçilere ve gazetecilere yöneltilmiş şiddetin toplumsal ve siyasi boyutları vardır ve bu şiddet hareketleri dikkatle ele alınmalıdır.

Kitlelerin taleplerini seslendirme görevi olan muhalefet ile medya bu anlamda “bülbül” gibidir ve bülbüle dokunmak siyasi açıdan sakıncalı veya Harper Lee’nin metaforu ile “günahtır.”

Gazeteci ve siyasilerin şiddete maruz kalması ve hedef gösterilmesinin nerelere varacağına dair yığınla örnek ise gözümüzün önünde. Siyasetçilerini de gazetecilerini de siyasi suikastlara kurban vermiş bir ülkeyiz.

Cana kast etmiş/korkutma görevi görmüş ve ülkeyi karıştırma potansiyeli taşıyan bu hareketlerin yaygınlaşmadan önünün alınması, sorumluların cezalandırılması toplumsal barış için en önemli öncelik olmalıdır.

Vatandaşların ve siyasi liderlerin geçici siyasi tartışmaları bir kenara bırakıp birbirlerine “bülbülü öldürmenin günah olduğunu” hatırlatması gerekiyor.