Şişmanlığın kara kutusu çözülüyor
Abone olHarvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölümü Başkanı Gökhan Hotamışlıgil’e göre şişmanlığın kara kutusu çözülmek üzere.
Şişmanlık, kalp hastalığı ve şeker hastalığı üçlüsüne yol açan genetik ve biyolojik mekanizmaların ortak olduğunu belirten Prof Dr. Hotamışlıgil ve ekibi, şimdi bu mekanizmaya dışardan müdahale edebilmek için ilaç geliştirmeye çalışıyor. Şişmanlığın nedenleri ve tedavisi konusunda Harvard Üniversitesi’nde dünyadaki en önemli araştırmalardan birini yürüten Türk bilim adamı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’e göre işin sırrı vücuttaki yağ dokusunda gizli. “Yağın çok yakın 20 sene öncesine kadar çok statik bir işe yaramayan bir şey olduğunu düşünüyorduk. Şimdi bu durum çok değişti. Yağ vücudun, kafatası dışındaki beyni gibi. Dolayısıyla yağ çok hassas dengede çalışan bir doku. Buraya eklediğimiz her ekstra hücre bu hücrenin hayatını daha da güçleştirip birçok stres sinyallerine yol açıyor. Bizim de enflamasyon ya da yangı dediğimiz olay bundan kaynaklanıyor. Fakat bunun klasik enflamasyondan farkı çok uzun süreli olması. Böyle ağrılarla sancılarla değil de yavaş yavaş sizi kemiren bir şeye dönüşüyor.” YAĞ DOKUSUNDAKI YANGI Dr. Hotamışlıgil’e göre yağ hücresi içinde başlayan tıbbı adıyla enflamasyon, halk arasındaki adıyla yangı, hem şişmanlığın, hem Tip 2 diyabetin, hem de kalp damar hastalıklarının kökünde yatan mekanizmayı oluşturuyor. Bu yangının genetik ve biyolojik mekanizmalarının önemli bir bölümünü çözen Hotamışlıgil ve ekibi, şimdi bu mekanizmaya dışardan müdahale edebilmek için ilaç geliştirmeye çalışıyor. Dr. Hotamışlıgil, şunları söylüyor: “Genetik yapıyı özellikle insanda değiştirmek son derece güç. Hatta onu değiştirmek hem teknolojik, hem de etik açıdan son derece güç ve çetin problemler. Fakat bu genlerin anlaşılmasıyla o hedefleri kontrol edebilecek, o şalterleri açıp kapayabilecek ilaçlar geliştirilecek. Zaten şu andaki bütün ilaçların altında yatan prensip bu vücutta çalışması bozulan bir sistemi dışardan kimyasal müdahaleyle düzeltmek. Ancak şu ana kadar ki tedaviler belirtilere yönelik. Kökte yatan nedene değil de yüzeye çıkan belirtilere yönelik. Dolayısıyla altta yanan ateşi söndüremeden yukardaki ısıyı durdurmak mümkün değil. Artık bu altta yanan ateşe yaklaştık ve hastalığın köküne yönelik tedavi yöntemleri geliştirilecek. Bununla ilgili çok ciddi çalışmalar var. Dolayısıyla çok hızlı ve etkin yöntemlerin ve ilaçların gelişeceğini düşünüyorum. Ama bu tabii ki çok uzun bir süreç. Bunun hemen önümüzdeki sene veya önümüzdeki ay olacak değil. Belki önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde bu mümkün olacak.” ŞİŞMANLIĞI AÇIKLAYACAK TEK BİR GEN YOK Şişmanlığa neden olan genlerden altısını bulan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, tek başına şişmanlığı açıklayacak bir gen olmadığını belirtiyor. Pek çok sayıda genin şişmanlığın oluşumunda yatkınlık oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil, şöyle devam ediyor: “Bu yatkınlığın üzerine olumsuz çevre faktörlerleri de eklenince hastalık ortaya çıkıyor. Bizim bulmuş olduğumuz genler de tablonun tamamını değil de bir parçasını, fakat önemli sayılabilecek oluşturuyor. Şu ana kadar bulunmuş 10’un üzerinde gen var. Şişmanlığa yatkın olan insanlarda tek gene dayalı şişmanlık çok nadir görülüyor.”. LEPTİN HORMONUNUN ŞİŞMANLIK TEDAVİSİNDEKİ KULLANILIŞI Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’le yaptığımız röportajda son yıllarda çok tartışılan önemli bir konu olan leptin hormonuyla da ilgili bilgi aldık. Leptin hormonunun çok önemli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gökhan Hotamışligil, leptinin şişmanlık tedavisindeki rolünü şöyle açıklıyor: “Leptin çok önemli bir hormon. Gerçekten bulunmasıyla birlikte bu alanda büyük bir ivme yaratan tamamen alanın çehresini değiştiren bir hormon oldu. Hem konsept olarak hem de gerçek bir buluş olarak ortaya çıktı. Aslında şişmanların büyük bir bölümündeki problem leptinin yokluğu değil, leptinin görevini yapamaması, yani dokuların leptine karşı duyarsızlaşması. Dolayısıyla büyük bir kesim için leptin bir tedavi seçeneği değil. Ancak şimdi görüyoruz ki şişmanların yüzde 15’lik bir kısmında aşağı yukarı leptin düzeylerinde düşüklük tespit ediliyor. Dolayısıyla leptin düzeyi aşağı olup ta şişman olan hastalar için belki leptin tedavisi bir seçenek olarak sunulabilecek. Bir de leptinin hiç olmadığı şişmanlar var ki bunlar çok nadir şanslı şişmanlar diyelim. Onlarda gerçekten çok etkili tedavi olarak kullanılıyor.” ALDIĞINIZ HER FAZLA KİLOYU VERİN Şişmanlığın kesin tedavisini bulmak için çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Hotamışligil, alınan her fazla kilonun vücuttaki dengeyi bozduğunu hatırlatarak, sorunun büyümeden çözülmesinin önemini vurguluyor. Vücuttaki yağların neden olduğu yangının kalıcı bir sorun olmadığını hatırlatan Dr. Hotamışligil, “Alınan her fazla kilo ne kadar erken verilirse o kadar iyi. Geç kalmış olmak diye bir şey yok. Hangi dönemde olursanız olun kilolarınızı verdiğiniz zaman bu yangı geriye dönüyor. Kalıcı bir bozukluk değil.” diyor. 4. ULUSLARARASI OBEZİTE ÇALIŞMALARI BİRLİĞİ TOPLANTISI İstanbul’a Uluslararası Nutri-Genetik Sempozyumu’na katılmak için gelen Prof. Dr. Gökhan S. Hotamışlıgil, 21-23 Mart tarihlerinde İstanbul The Marmara Oteli’nde düzenlenecek 4. Uluslararası Obezite Çalışmaları Birliği’nin konferansına da başkanlık edecek. Konferansın bu yılki konusu “İltihaplanma ve Obezite” olarak belirlendi. Türkiye’de geçen yıl TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazanan ve Türkiye Bilimler Akademisi’ne asli üye seçilen Hotamışlıgil’in çalışmaları, hem ABD’li, hem de Türk bilimadamları tarafından büyük ilgi görüyor. Sibel Güneş-NTV-MSNBC