Sırrı Sakık'ın hayatı bir roman gibi..
Abone olOğlunun cenazesinde yakınlarına “Tanrı ‘sabır’ der. Ama nereye kadar?” diye soran Sırrı Sakık’ın hayatı.
Kimi tesadüfler, olayların akışına yön verir, iz bırakır. Sırrı
Sakık’ın, Fikri Sağlar ile yolda yürürken karşılaşması da böyle bir
tesadüftü. O ayaküstü konuşma sayesinde SHP ve HEP arasında
kesintiye uğrayan ittifak görüşmeleri yeniden başlayabildi. Ve
birkaç gün içinde de anlaşma sağlandı. Kürt siyasi hareketinin
doğum fermanı olan bu ittifak (1991), Sırrı Sakık’ın
kişisel tarihinin de dönüm noktasıydı. Siyasete CHP Gençlik
Kolları’nda başlamıştı Sakık. Cumhuriyet ve Vatan
gazetelerinin Muş muhabirliğini yapan atak bir gençti.
Hürriyet Gazetesi'nden Faruk bİldirici'nin
haberine göre; Babası üniversiteye gitmesine izin vermeyince
liseden sonra aile otelini işletmeye başlayan, bir yandan da
politikayla ilgilenen Sakı, 12 Eylül sonrasında SODEP’in kuruluşuna
omuz vermiş, bu çabaları onu genç yaşta SHP Muş İl Başkanlığı’na
taşımıştı. SHP’deki bölünme sırasında da HEP’e geçmişti.
ENSESİNDE YEŞİL’İN SİLAHI
1991’de SHP listesinden milletvekili seçildiğinde 34 yaşındaydı.
‘Yemin krizi’yle başladıkları Meclis’te siyaset
yapmanın zemini yoktu ne yazık ki. Bölgede milletvekilliğinin
tehlikelerini ona hatırlatan da yargısız infazların ünlü tetikçisi
Yeşil oldu. Bir gece aracının önünü kesip, Sakık’ın ensesine silah
dayadı korkutmak için. Ailesinin oteline de geldi birkaç kez. Çok
geçmeden bombalandı otel. Hem de iki kez. İki öğretmen öldü,
yıllarca kapalı kaldı üç yıldızlı, 87 yataklı Zengök Oteli. 2002’de
altındaki dükkanlar onarılana kadar da yıkık döküktü.
Sakık ailesi için ağır geçti 1990’lar. Badikan aşiretinin önde
gelenlerinden olan babası Sabri Sakık’ın üç kadınla evliliğinden 19
çocuğu vardı. Biri Gaziantep’te faili meçhule kurban gitti. PKK’ya
katılan ikisi operasyonlarda öldürüldü. Biri İsviçre’ye, biri Kuzey
Irak’a kaçtı; Şemdin ve Arif Sakık da yakalanarak cezaevine
konuldu. İki köyleri de yakılıp, bazı akrabaları da orada
öldürülünce aile 10 ayrı kente dağıldı.
ÖZAL ÖLÜNCE TABLO KARARDI
Bu süreçte Sırrı Sakık’ı umutlandıran tek gelişme, Turgut
Özal’ın girişimleri üzerine Öcalan’ın ateşkes ilan etmesiydi.
İkinci ateşkes ilanı için Öcalan’a giden HEP milletvekilleri
arasındaydı o da. Öcalan’a, ateşkesin süresiz olmasını
önerenlerdendi. Ama kara haberi, daha ?am’dayken aldılar; Özal
ölmüştü! Nitekim siyasi tablo hızla karardı; Tansu Çiller,
dokunulmazlıklarını kaldırmak için düğmeye bastı. Leyla Zana ve
bazı milletvekilleriyle Paris’e gidip bir akşam yemeğinde
buluştukları Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın ve diğer Batılı
liderlerin girişimleri de durduramadı Çiller’i.
HADEP KONGRESİNDE BAYRAK OLAYI
Neredeyse dokunulmazlıklarının kaldırıldığı gece polise teslim
edeceklerdi. Direndiler, o uzun geceyi Meclis koridorlarında
geçirdiler hep birlikte. Ertesi sabah savcılığa gitmek üzere
çıkarlarken endişeli görünüyordu Sakık. Ama tıraş olmuş, üzerini
değiştirmiş, mor bir gömlek giymişti. Seviyordu renkli ve marka
giyinmeyi, gençlik yıllarından beri öyleydi.
Ulucanlar Cezaevinde yedi ay kadar kaldı Sakık. Fakat bir yıl kadar
sonra yine tutuklandı. Bu kez HADEP kongresindeki bayrak olayı
nedeniyle suçlanıyordu, kısa sürede tahliye oldu. Kürt siyasetinin
önemli aktörlerinden biriydi artık. 1997’nin bahar aylarında HADEP
ile MİT arasında yapılan iki görüşmeye de katıldı. O buluşmalar,
belki de ‘Oslo görüşmeleri’ olarak anılan PKK-MİT temasının
başlangıcıydı.
Fakat ne olduysa yeni kurulan DEHAP’ta oldu. Partiyle ilişkisi
bozuldu. 2002 seçimlerinde bağımsız adaylığını koydu. 4 binden
fazla da oy aldı ama seçilemedi. Ardından bir süre aktif siyasetten
uzaklaştı.
ÖCALAN’I KIZDIRDI
Sakık’ı siyasete yeniden ısıtan ve Meclis’e taşıyan Ahmet Türk
oldu. Sakık, ilk günden itibaren hep Ahmet Türk’ün yanındaydı.
Siyasi çizgi ortaklığından çok abi-kardeş gibiydiler. 2007
seçimleri sonrasında Meclis’in ilk gününde Ahmet Türk, MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçeli ile tokalaşırken de yanındaydı Sakık.
“Milli maça da gideriz beraber” diye de savundu
tokalaşmayı.
Bu sözlere en çok kızan Abdullah Öcalan oldu. “Sırrı
Sakık’ın düşmanı değilim. Ancak böyle kendi başına siyaset yapması
doğru değil” dedi avukatları aracılığıyla. Sakık bu
açıklamalara yanıt vermedi. Bildiği yoldan yürüdü. Meclis’teki bir
konuşmasıyla Fatih Terim’i, diğeriyle de generalleri kızdırdı.
Tepkilere de aldırmadı. Ancak kendini tutamayıp Meclis’te birine
küfrettiğinde özür dilemekten de kaçınmadı. Zaten giyimi kuşamıyla
olduğu kadar, insan ilişkilerinde de farklı bir politikacı. Üçüncü
kez girdiği Meclis’te İdare Amirliği yapabilmesi bunun kanıtı. Zira
İdare Amiri’nin görevlerinden biri kavgaları ayırmak. Meclis’te
herkesle iyi ilişkileri olmayan biri bunu yapamaz.
ARADA KALAN SEDAR
Diğer Kürt politikacıların çocukları gibiydi oğulları Heval,
Cenk ve Sedar. Babalarının politik misyonunun yükü onların da
omuzlarına çökmüştü. Sedar, küçük yaşta gelmişti Ankara’ya. Bu
kentte yabancı gibiydi ama Muş’a gittiğinde de orada. Arada
kalmıştı. Gittiği okullarda ayrımcı tavırlarla karşılaştı. Üç okul
değiştirdi o yüzden. Son okulu Çankaya Lisesi’nde kavgalar,
saldırılar eksik olmuyordu. Bir kavgada abisi Cenk bıçaklandı,
ölümden döndü.
Ailenin miniğiydi Sedar. Annesi Gülsima, “Bebeğim”
derdi ona. Hep içli dışlıydı annesiyle. Beş yıl önce annesini
kanserden kaybetmek tam bir vurgun oldu onun için. Annesinin
Gölbaşı Mezarlığı’na gömülmesine karşı çıkanların sözleri de
yaralayıcıydı. Bu yaralarla gitti Kültür Üniversitesi İletişim
Fakültesi’ne. Bitirip Ankara’ya döndüğünde yarası kapanmamıştı
hâlâ. Dil öğrenmek için Malta’ya gitti, geldi. Bir gazete ya da
televizyonda iş bakındı bir süre. Oralara giremeyince kuru
temizleyici açtı kardeşleriyle. Ama ‘Sakık’ soyadı olunca yürümedi
iş. Bir de üzerine kız arkadaşıyla sorunlar eklenince hayata
tutunamadı Sedar.
Siyasette aldığı darbelere aldırmazdı Sırrı Sakık ama oğlunun o
gece kendini balkondan aşağı bırakması yıktı onu. “Bin yıl
da geçse gözlerimin önünden kayıp gitmesini unutamam. Tanrı ‘sabır’
der. Ama nereye kadar?” diyor titreyen sesiyle…