Dün Sırrı Sakık'ı aradım.
Salı günü mecliste yaşanan gerginlikle ilgili konuştu, o
anlattı, ben dinledim.
Sesi, evladını kaybetmiş bir babanın sesiydi…
İsyan dolu…
Sevgi bekleyen, acısının paylaşılmasını isteyen bir ses
tonu…
Meclisin iki yüzlülüğünden bıktığını söylüyordu, acılarda
birleşelim hiç olmazsa diyordu.
Bizimki de acı diyordu…
Öyle bir ses tonu…
…
Dünya görüşleriniz farklı olabilir, bir insandan zerre kadar haz
etmeyebilirsiniz.
Bir siyasetçiyi günahınız kadar sevmeyebilirsiniz.
Ama eğer biraz vicdanınız varsa, biraz merhamet sahibiyseniz,
evladını yitirmiş bir babanın sesine kulak verebilirsiniz.
Hani "Allah düşmanımın başına vermesin" diye bir söz vardır.
Hani, hep söyler büyükler, birine edilen beddua döner dolaşır
çıktığı kişiye geri dönermiş…
Hani, Allah "kimseyi" evlat acısıyla sınamsın der anne babalar…
İşte bu cümledeki "kimse" Sırrı Sakık...
…
Bu yüzden işte…
Sırrı Sakık'a sevmediğiniz, görüşlerine zerrece yakın olmadığınız
bir partinin milletvekili olarak değil de insan olarak
bakabilmelisiniz.
Meclis de böyle yapmalıydı.
Milletvekillerinin acısına ortak olurken, insan olmanın gereği
acılar paylaşılırken, siyasi görüşü yüzünden acılı bir babaya bunu
çok görmemeliydi...
Sırrı Sakık meclisteki tepkisinde, acılı, acısı taze, gepegenç
evladını yitirmiş bir baba olarak çok haklıydı…
Günün Sözü:
Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak
değildir; Mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden
bakabilmektir. (Şems)
twitter.com/nsrnylmz