Şeytan Geçidi: Dyatlov 2 Şubat 1959 gecesi Ural dağlarında vukuu bulan ve 9 dağcının ölümü ile sonuçlanan esrarengiz bir olaydır. Olayın geçtiği yer, Kholat Syakhl dağının doğusundaki Dyatlov geçitidir. "Kholat Syakhl", Mansi dilinde Ölüm Dağı anlamına gelir. Dyatlov adı ise grubun lideri İgor Dyatlov'a atfen sonradan verilmiştir. Kayakçıların kamp kurdukları yerdeki çadırları içeriden yırtılarak parçalanmış olarak bulunmuş, kurbanların bazılarının karda yalınayak, hatta don gömlek koşarak bir şeyden kaçtıkları, ikisinin kafatasının, ikisinin de kaburgalarının kırıldığı, birinin de dilinin yerinde olmadığı saptanmış, ancak bütün bunlara rağmen hiçbir cesette fiziksel mücadele izine rastlanmamıştır. Ayrıca ölenlerin giysilerinde anormal düzeyde radyasyon izleri bulunmuştur. Ölenlerin bazı yakınlarının iddialarına göre cesetlerin ciltlerinde turuncumsu, saçlarında ise grimsi bir renk hakimdi. Resmi sovyet kayıtları olayı "bilinmeyen bir gücün" etkisine bağlamıştır. Yapılan spekülasyonların en yaygını olayın olduğu gece ve bunu takibeden günlerde bölgede çok sayıda kişi tarafından gözlemlenen turuncu ışık saçan gök cisimleri ile ilgilidir. Bir başka iddia da bölgede sovyet ordusunun gizli askeri deneyler yaptığı yönündedir. Torino Kefeni, İsa'nın çarmıhtan indirildikten sonra sarıldığı iddia edilen sakallı bir adama ait önden ve arkadan silüetin olduğu keten kumaş. İlk kez 1350’lerde Fransa’da sergilendi. 1578’de İtalya’ya getirilerek Torino'da San Giovanni Battista Katedrali’nde muhafaza edilmeye başlanmıştır. Pek çok kişi bunun mucizevi bir şekilde olduğuna inanırken, kuşkucular sahtekarlık olduğunu düşünüyordu. 1988 yılında kefenin bir kısmı karbon-14 yaş belirleme testine tabi tutuldu ve kefenin 700 yaşındaki keten bitkilerinden yapıldığı belirlendi. 1260-1390 arası bir tarihe ait olduğunun belirlenmesiyle gözden düşmesine rağmen, kumaş dini çevrelerde değerini hala korumaktadır. Alman gazetesi Bild, 2007 yılının mayıs ayında Meksika'da bir çiftçinin bulduğu küçük bir uzaylı fotoğrafını yayınlamıştı. Bu ilginç yaratığı bulan köylünün ise korkudan onu hemen bir kuyuda boğduğu söylenmişti. Olay yaratan ilginç yaratık gerçekten uzaylı mı yoksa cinayetin üstünü örtmek için uydurulmuş bir kılıf mı hala bilinmiyor. Yapılan DNA testlerinde yaratığın kemiklerinin insan eklemlerine benzediği, iskelet sisteminin kertenkeleye benzediği ve yaratığın insanlardaki gibi diş benzeri organlara sahip olmadığı anlaşıldı. Bilimadamları, yaratığın zeki bir varlık olduğunu söylemişti. Yayınlanan raporda, yaratığın bulunduğu bölgenin UFO'lar tarafından sık sık ziyaret edildiği ve ekin çemberlerinin de çok olduğu belirtildi. Bu bebek uzaylının, dünya dışı varlıklar tarafından bilerek bırakıldığı da ima edildi. 1947 Haziran'ında Hollanda bandıralı bir gemi Sumatra açıklarında acil koduyla iki yardım çağrısı gönderdi. İlk çağrıda "Kaptan dahil herkes öldü" deniyor, hemen ardından gelen ikincisinde ise "Ölüyorum" mesajı bulunuyordu. Çağrıları alan bir gemi hemen yardıma gitti. Ourang Medan'a ulaşıldığında ise gemideki köpek dahil bütün mürettebat, elleri güneşe dönük ve suratlarında bir korku ifadesiyle ölü olarak bulundu. Kısa süre sonra bir patlamayla sulara gömülen geminin gizemi bugün bile varlığını koruyor. Bu ürpertici olayın sebebinin ise, taşıdıkları biyolojik silahtan sızan gaz, "uzaylı" saldırısı vs. olduğuna dair teoriler bulunmakta. 1947 yılında yaşanan olay, yıllar sonra bile konuşulmaya devam ediyor. Hâlâ görgü tanıkları ortaya çıkıyor, yeni belgeler sunuluyor. Elbette her “UFO” olayında olduğu gibi bu olayın da düzmece olduğunu savunanlar var. Ortaya atılan iddialara bakalım, kararınızı siz verin. ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell kasabası yakınlarında uçan bir UFO, 1947 yılının 4 Temmuz günü düştü. Bu bölgeye yakın bir askeri tesis vardı ve UFO enkazı, üçü ölü biri yaralı dört uzaylıyla birlikte bu tesise götürüldü. Yıllar sonra, uzaylılara yapılan otopsiye ait olduğu iddia edilen görüntüler ortaya çıkacak ve olay yeniden gündeme gelecekti. Roswell olayını bu kadar ünlü yapan şey ise ilk önce olayın yetkililer tarafından kabul edilmesi, sonrasında ise yalanlanması oldu. Yetkililerin bu tutumu, insanların kafasında var olan soru işaretlerini daha da artırdı. Görgü tanığı sayısı oldukça fazlaydı ancak görgü tanıkları konuşmamaları konusunda tehdit ediliyordu. Son olarak 2008 yılında ölen ve dönemin Halka İlişkiler Subayı olan Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta ABD ordusunun sahip olduğu birçok teknolojiyi bu kaza sonrası elde ettiğini söyledi. Bashkir Merkez Üniversitesi’nin biliminsanları ileri derecede gelişmiş ve çok eski bir uygarlığa ait kesin kanıtlara ulaştılar. Konu 1999 yılında bulunan muazzam levhâ. Bölgenin resmi levhâ üzerine bilinmeyen bir teknoloji tarafından tam olarak yapılmış. Bu gerçek.. Bashkir’li biliminsanlarının gerçekleştirdiği keşif insanın târihiyle ilgili geleneksel yapıya karşıt bir sonuç ortaya çıkarıyor: Ural bölgesinin kabartma (rölyef) haritasını içeren 120 milyon yıllık taş plakalar… İnsan eliyle yapılmış bir rölyef olan bu harita, günümüz askeri haritaları ile neredeyse aynı karakteristik özellikleri sergilemektedir. Harita sivil çalışmaları göstermekte ve uzunluğu 12.000 km'i bulan kanallar nehirlere çekilen çitler, güçlü barajları sergilemektedir. Kanallardan çokta uzakta olmayan yerde elmas biçimindeki yerler gösterilmiştir (ne anlattığı bilinmemektedir). Ayrıca harita bazı yazıları da içermekte, hatta sayılar bile vardır. Bilim insanları önce bunun eski Çince olduğunu düşündüler. Daha sonra bu düşünce bilinmeyen bir kaynağa ait hiyeroglif - syllabic türü yazıya dönmüştür. Bu yazıların sırrı halen gizemini korumakta. ABD'de 15 Ağustos 1977 tarihinde Ohio Devlet Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma kapsamında 72 saniye süren dar bantlı bir radyo sinyali tespit edildi. Sinyal dünya dışı, hatta güneş sistemi dışından beklenen tüm özelliklere uyuyordu. Bu isimle anılmasının sebebi ise, sinyali tespit eden Dr. Jerry R. Ehman'ın kaydın çıktısındaki izini daire içine alıp yanına şaşkınlığını belirten Wow! ifadesini yazmasıdır. Wow! kelimesi sadece Dr. Jerry R. Ehman'ın yaşadığı heyecanın göstergesiydi ve sinyalin içerdiği mesajla bir ilgisi yoktu. Zaten ortada bir mesaj da yoktu! Peki bu "6EQUJ5" in anlamı neydi? Dökümandaki karakter ve rakamlar kayda alınan sinyalin gücünü yani yoğunluğunu gösteriyor. Kayıttaki boşluklar sinyal yoğunluğunun en az olduğu bölümleri simgeliyor. 1-9 arasındaki rakamlar ise gittikçe artan yoğunluğu ifade ediyor. Bir sinyal ne kadar yoğunsa 9 değerine o kadar çok yaklaşıyor. Eğer harf ve/veya karakterler var ise, bu alınan sinyalin gerçekten çok çok yoğun olduğu anlamına geliyor. Tespit edilmesinin üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen sırrı çözülemeyen Wow! Sinyali, tek başına dünya dışı varlıkların yaşadığına kanıt olmaktan çok uzak olsada yine de önemli bir bulgu olma özelliğini sürdürüyor. Batı Afrika’daki Voodoo inancına göre ölü bir insan, büyücü tarafından diriltilebilir ve sonrasında kendi bilinci yerinde olmayacağından o büyücü tarafından kontrol edilebilir: Zombiler hareket edebilir, normal insanlar gibi yemek yiyebilir, duyup konuşabilirler ancak hafızaları yoktur ve içlerinde bulundukları şartları idrak edemezler. 1937 yılında Zora Neale Hurston adlı bir araştırmacının Haiti’deki gelenek ve âdetler üzerinde yaptığı bir araştırma sırasında açığa çıkıyor. Hurston, 1907 yılında 29 yaşındayken ölmüş ve gömülmüş Felicia Felix-Mentor ile ilgili bir söylentiyle karşılaştı ve olayı soruşturmaya başladı. Köylüler ölümünden 30 yıl sonra Felicia’yı yollarda sersem bir şekilde ve yanında birkaç kişi ile birlikte yürürken gördüklerini söylüyorlardı. Hurtson, bu bahsedilen insanlara çok güçlü ilâçlar verilmiş olduğu söylentilerinin peşine düştüyse de daha fazla bilgi vermeye istekli kimse bulamadı. 1 Aralık 1948'de sabahın erken saatlerinde, Avustralya'nın Adelaide kentinin Somerton sahilinde kimliği belirsiz bir ceset bulundu. Bulunan ceset yaz mevsimi olmasına rağmen oldukça kalın giyimliydi, üzerindeki giysilerde hiçbir etiket yoktu ve sahilde bulunmasına rağmen kıyafetleri oldukça temizdi. Otopsi sonucu iç organlarının hali sebebiyle, belirsiz bir maddeyle zehirlendiği anlaşıldı. Olayın gizem kazanmasına sebep olan şey ise, adamın giydiği ceketin gizli bir cebinde bulunan Tamam Shud yazılı kağıt parçasıydı. Gazetelere verilen ilanlar sonucu, kağıdın koparıldığı kitap bulundu ve yazının Ömer Hayyam'ın bir şiirinin "Bitti, tamamlandı" anlamına gelen son dizesi olduğu öğrenildi. Kitabın arkasında yazılan telefon numarası da bir hemşireye aitti. Hemşire, kitabı 2. Dünya Savaşı sırasında Alfred adlı bir teğmene verdiğini söyledi. Alfred bulundu ve ilginç bir şekilde ön sayfasında hemşirenin el yazısının bulunduğu kitapta Taman Shud kısmının koparılmamış olduğu görüldü. Bu isimsiz cesedin sırrı o tarihten beri gizemini koruyor. İngiltere’nin Devon kentinde 8 Aralık 1855 gecesi ve bunu takip eden 2 gece karın üzerinde insan ayak izine benzemeyen izler görülmüş. 6 cm genişliğinde, 20 cm uzunluğundaki bu ayak izleri160 km boyunca hep aynı şekilde bırakılmış. Geceyarısından sabaha kadar bedeni görülmeyen bir ayak izi tüm Devon şehrini gezmiş ve ayak izlerini heryere bırakmış. Herkes bu ayak izlerinin sahibini merak etmiş ancak kimse ne olduğu belli olmayan bu şeyi görmeyi başaramamış. Bazıları bu ayak izlerinin şeytana ait olduğuna inanılıyor... The Overtoun köprüsü İskoçya’nın Milton yakınlarında bulunan ve 1859 yılında inşaa edilen en büyük köprü. Bu köprüyü bu kadar ünlü yapan şey ise açıklanamayan olayların bu köprüde yaşanmış olması. Bu köprü, köpeklerin buradan atlayıp intihar etmesi ile ünlenmiş. İlk olaylar 1950 ile 1960lı yıllarda bildirilmiş. İlk olay Koli (Lessie) cins köpeklerin biranda köprünün tepesinden 15 metre boşluğa atlamalarıyla gerçekleşmiş. Bazı olaylarda kurtulan köpekler de olmuş. Ancak bu köpekler daha sonra yeniden bu köprüye çıkarak intihar etmeye devam etmişler. Bu olayı daha da ilginç kılan bir diğer nokta ise oradan atlayarak intihar eden bütün köpeklerin hep aynı taraftan ve aynı açıyla atlamış olmaları. Ancak 1994 yılında bir adam kendi bebeğini bu köprüden atmış. Daha sonrada kendisi atlamış. Bu trajik olaydan sonra köprü ile alakalı söylentiler de artmış haliyle. Bazı kişiler ise bu köprünün sırat köprüsü olduğunu düşünüyor. Bazıları geçiyor, bazıları düşüyor bazıları ise hiç uğramıyor bile… Yukarıda gördüğünüz fotoğraf 1919 yılında çekilmiş ve Victor Goddard tarafından 1975 yılında bir gazetede yayınlanmış. Bu fotoğraftaki kişiler 1. Dünya savaşı sırasında görevli olan hava takımı. Buraya kadar bir gariplik yok. Ancak fotoğraftaki 1 kişinin bu fotoğraf çekildiği zaman orada bulunmasının imkanı yok. Nedeni ise bu kişinin fotoğraf çekilmeden 2 gün önce uçağın pervanesine takılıp ölmüş olması. Evet arka tarafta soldan 4. kişi Freddy Jackson’dan başkası değil. Bu fotoğraftaki diğer kişiler bu resmi görünce Freddy’i kolaylıkla tanımışlar ve gözlerine inanamamışlar. Anlaşılan Freddy bu grup fotoğrafında bulunmak istemişti. Ölmüş bile olsa! 1930 yılında Hindistan’ın Delphi şehrinde yaşayan 4 yaşındaki Shanti Deva, anne ve babasına daha önce Hindistan’ın Mathura şehrinde yaşadığını söyledi. Daha önceki yaşamında 3 çocuk annesi olduğunu ve adının da Ludgi olduğunu söyleyip durunca küçük Shanti’nin ailesi bu olayı araştırmaya karar verdi. Kızın ailesi Muttra diye bir köye gitti ve orada daha önce Ludgi adında bir kadının yaşadığını öğrendi. Bunun üzerine ailesi küçük Shantiyi bu köye götürmeye karar verdi. 4 yaşındaki küçük kız köye gidince bir anda o köyün lehçesinde konuşmaya başladı ve çocuklarını ve kocasını hatırladığını söyledi. Eski yaşamı ile ilgili tam 24 kanıt sunarak eski yaşamını hatırladığını da bu şekilde ailesine kanıtlamış oldu.