AZRAK VAHASI'NDAKİ TAŞ YAPILARIN SIRRI Bölgede araştırmalarda bulunan Batı Avustralya Üniversitesi’nden arkeolog David Kennedy, “Ürdün’de Peru’daki Nazca çizgilerinden çok daha fazla ve çeşitli çizim bulunuyor" dedi. Kennedy ve diğer bilim insanlarının Archaeological Science dergisinde yayımlanacak çalışmasına göre, çizimler birçok değişik taş yapıdan oluşuyor. Arkeologların “tekerlekler” dediği taştan yapılan çizimler, çok çeşitli şekillerden oluşuyor. Ağırlıklı olarak lav alanları üzerinde bulunan çizimlerin uzunluğu 25 ile 70 metre arasında değişiyor. Bilim dünyası, yeni uydu haritalama yöntemleriyle Ürdün’ün Azrak Vahası yakınlarında en az iki bin yıllık olduğu düşünülen esrarengiz çizimler keşfetti. Bilim insanlarının Peru’daki “Nazca çizgilerinden” esinlenerek, ikinci Nazca olarak adlandırdıkları antik çizimler, büyük bir heyecan yarattı. NE ZAMAN KEŞFEDİLDİ? Bu yapılar arasında bacalar ve hayvan öldürmek için kullanılan taş alanlar, mezarlarda kullanılan taş yığınları ve çizimlerin olduğu bölgeyi kaplayan ancak kullanım amacı anlaşılamamış olan yüzlerce metre uzunluğunda duvarlar var. Asıl ilgi alanı Roma tarihi olan Kennedy, Ürdün’deki Nazca çizimlerinden ilk kez Birinci Dünya Savaşı’nda görev alan İngiliz pilotların notlarını okuduğunda haberdar olduğunu ifade etti. Bu notlar arasında en öne çıkanı, 1927 yılında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde (RAF) görevli Teğmen Percy Maitland’e ait. Maitland, “çok eski insanlar tarafından yapıldığına” kanaat getirdiği yapılar için bir günlük bile tutmuş. Kennedy ve ekibi, esrarengiz taş yapıları incelemek için havadan çekilen fotoğrafları ve Google Earth programını kullanıyor. Kennedy, “Bu yapılar zamanla tahrip olmuş. İnsanlar, yüzlerce, hatlarca binlerce yıl boyunca bu yapıların ne olduğunu anlamadan üzerlerinden yürüyüp geçmiş olmalı” dedi. Bilim insanları, Azrak Vahası yakınlarındaki antik taş yapılar üzerine bugüne dek hiçbir kazı çalışması yapılmadığını tahmin ediyor. Kennedy, taş yapıların ev ve mezarlıkların kalıntıları olabileceğine değinerek, “Muhtemelen bu yapıların dairesel olarak inşa edilmesini gerektiren kültürel bir eğilim söz konusuydu” dedi. Azrak Vahası’ndaki yapıların bazıları izole edilmiş haldeyken, yüzlercesi de gruplar halinde tek bir alanda toplanmış halde duruyor. Kennedy ve ekibi, Suudi Arabistan’da da benzer şekiller keşfetmiş. Ancak Suudi Arabistan’daki cisimlerin farklılığı dikdörtgen şeklinde olmaları ve içlerinden bir çizgi geçmesi. Bu çizgi, Güneş’in doğduğu ve battığı yönleri gösterecek şekilde çekilmiş. Öte yandan, Ürdün ve Suriye’deki taş yapıların içindeki çizgiler hiçbir astronomik özelliği temsil etmiyor. Bilim insanları, yuvarlak taş yapıların ne zaman yapıldığını tespit etmenin zor olduğunu belirtse de, yaklaşık 2 bin yıllık oldukları tahmin ediliyor. Ancak bazı bilim insanları bu yapıların daha da eski tarihlere dayanabileceğini savunuyor. NE ZAMAN İNŞA EDİLDİLER: İtalyan fizikçi Amelia Sparavigna, Livescience sitesine yaptığı açıklamada, Peru’daki Nazca çizgilerine benzerlik gösterdiğine dikkat çekti. Sparavigna, “Bu yapılar insanların atalarına saygılarını sunmak veya astronomik olayları takip etmek için yapılmış olabilir… Tasarımları farklı ama fonksiyonları aynı olabilir” dedi. Azrak Vahası'ndaki taş yapılar, yer seviyesinde böyle görünüyor ve sırları hakkında hiçbir bir ipucu vermiyor. Stonehenge... İngiltere'nin en ünlü tarihi yapılarından biri. Yapının ne amaçla ve nasıl inşaa edildiği hala bir sır. Rusya Federasyonu'na bağlı Başkortostan federe cumhuriyetinde bulunan benzeri (Uçalı buluntuları) ise bu tür yapıların gizemini bir kat daha artırıyor... İngiltere'deki Salisbury Düzlüğü'nde eskiden dinsel törenler için kullanılan ve Kelt rahiplerinden oluşan bir sınıf olan Druidlere atfedilen büyük taşlardan oluşan bir çember vardır. Druiler'in bu taş çemberini kullanmış olması mümkünse de, başlangıcı İngiliz Adaları'ndaki Neolitik insanlara kadar uzanmaktadır. Bilinenler buranın MÖ 2300 yıllarında inşa edilmeye başladığı yönünde. Yapı, keskiyle yontulmuş, düzgünleştirilmiş ve dışarıdan yerel bölgeye taşınmış, dik konumundaki 30 taştan (bunlardan halen 17'si ayaktadır) oluşur ve kavisli hale getirilerek dik duran taşlarin üzerine yerleştirilen lento(kiriş) taşlarını içerir. Böylelikle çember şeklinde kapı boşlukları oluşmuştur. Stonehenge'in çemberi bölen ve yapının girişinden geçen ekseninin yaz dönencesindeki (21 Haziran) gündoğumuna doğru konumlandırılmış olması, buna karşılık, yakındaki İrlanda'da yaklaşık olarak aynı zamanlarda inşa edilen Newgrange anıtının kış dönencesindeki (21 Aralık) gündoğumuna yöneltilmiş olması ilginçtir. Daha önceleri güneş-uzay gözlemevi, güneş saati veya ufo iniş yeri olabileceği idda edilen Stonehenge, 500 yıl boyunca mezar alanı olarak kullanılmış. Yapı ile ilgili bir başka iddia ise buranın bir şifa merkezi olduğu yönünde. Bu teze göre insanlar bu mavi taşların tılsımlı olduğuna inanıyorlar ve binlerce kilometre öteden buraya geliyor, taşlardan şifa bulmaya çalışıyorlardı. Tezi ortaya atanlar, kanıt olarak da mezarlarda yapılan araştırmaları gösteriyor. Zira bu mezarlarda, normal sayılamayacak kadar fiziki yara ve hastalıkları bulunan ceset kalıntıları teşhis edildi. Mezarlardaki dişlerin analizi sonucu, cenazelerin "yarıya yakınının" Stonehenge bölgesinde doğmuş insanlardan olmadığı anlaşıldı. İngiliz bilim adamları, tarihi yapıya 5-6 kilometre uzaklıkta ortaya çıkarılan ve "Amesbury Okçusu'nun Mezarı" adı verilen yapıdaki bulguların ilginçliğine de dikkat çekiyor. Mezar ve buraya bırakılan eşyalar üzerinde yapılan incelemeler, bu kişinin Avrupa Alpleri'nden gelen, varlıklı ve güçlü, aynı zamanda metal işlemeyi bilen biri olduğunu işaret ediyor. Bölgede yapılan son kazılarda, halen tarihi anıtın altında gömülü bulunan orijinal mavi taş oyuklarında 100 kadar organik materyal de gün yüzüne çıkarıldı. Ve ilginç bir benzerlik... Rusya Federasyonu'na bağlı Başkortostan Cumhuriyeti'nde 1956 yılında ilginç bir yapı bulundu. Yapı İngiltere'nin bütün dünyanın bildiği Stonehenge'ine çok benziyordu... Uçalı vilayetinde bulunduğundan "Uçalı buluntuları" olarak adlandırılan yapı üzerinde 2004 yılından itibaren arkeolojik kazılara başlandı. Bakalım bu yapıların gizemi ne zaman çözülecek? GÜNEŞ KAPISI Tarihçiler, 4 bin metre yüksekliğe kurulan Tiahuanaco kentinin tanrılar tarafından inşa edildiktan sonra Aymara kızılderililerine bıraktığını belirtiyor. Tarihçilerin şakayla karışık bu iddiayı ortaya atmalarının nedeni, kentin nasıl oluştuğu yönünde bilgiye sahip olamamaları. Güneş kapısında yer alan 48 heykelin takvim olarak kullanıldığına inanılıyor. TİAHUANACO Bolivya’da Ant dağlarında 4 bin metre yükseklikte kurulan Tiahuanaco antik kenti bugün hala gizemini koruyor. Arkeologlar, bu kenti Aymara kızılderililerinin inşa ettiğini tahmin ediyor. TAÇ MAHAL Taç Mahal, Babür İmparatorluğu hükümdarı Şah Cihan tarafından Hindistan’in Agra şehrinde Jumna Nehri’nin kıyısında yaptırılmıştır. Şah Cihan ölen karısı Mümtaz Mahal anısına inşa ettirmiştir. Efsaneye gore yapımı bittikten sonra, türbe işçilerinin kolları aynı eserden bir tane daha inşa edilmemesi için kesilmistir. Günümüzde ayrıca bir mabet yeri olarak görülmektedir. Günümüzde gençler aşklarının daha güçlenmesi için Taç Mahal’ı ziyaret ediyor. TAULAS İspanya’nın İbiza Adaları’ndaki T-Cetveli şeklindeki bu taşın sırrı çözülemiyor. Millattan önce 1500 yıllarında konulduğu tahmin edilen taşın ne işe yaradığı bugün hala bir sır. MALTA Akdeniz’in ortasında bulunan Malta adası günümüzde turistlerin uğrak noktası. Akdeniz Osmanlı İmparatorluğu’nun bir iç denizi olduğu dönemde bile Malta’yı feth edemedi. Ada bugün de araştırmacılar için gizemini koruyor. Çünkü Ada’da prehistorik döneme ait buluntuların sırrını arkeologlar günümüzde de çözemiyor. MACHU PİCCHU Machu Picchu bugüne kadar çok iyi korunarak gelmiş olan bir İnka antik şehridir. Peru’da And Dağları’nda 2 bin 360 m yükseklikte kurulan antik kent Machu Picchu, İspanyol istilacılar 1532 yılında buraları işgal ederken sık dağlar arasında kaldığı için istilacılar tarafından fark edilmemiş ve bu sayede zarar görmemiştir. Machu Picchu 200 den fazla, merdiven sistemiyle birbirine bağlı olan taş yapıdan oluşur. Şehrin 3000 basamağı bugün hala gayet iyi durumdadır. KUDÜS Kudüs üç kutsal dinin buluştuğu tek yer olarak bilinir. Tarih boyunca Kudüs’e hakim olmak için üç dinin taraftarları birbirleriyle sürekli çatışma içine girmiştir. Mescid-i Aksa, İslam dinine inananlarca kutsal sayılan mekanlardan biridir. Mescid-i Aksa, Kudüs şehrinde bulunan Müslümanların ilk kıblesidir. Altın kubbeli olan ve Mescidüs Sahra olarak da anılan Kubbetüs Sahra ile Mescid-i Aksa karıştırılmamalıdır. EXTERNSTEİNE Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde Teutoburger Ormanı’nda bulunan yan yana dizilmiş 13 kayanın sırrı hala çözülemedi. Externsteine olarak bilinen kayaların 120 milyon yıl önce oluştuğu tahmin ediliyor. Bu mistik yerin bir zamanlar Germanların kültür şehri olduğu varsayılıyor. ÇİN DUVARI ( ÇİN SEDDİ ) Çin duvarı 6 bin 350 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun yapısı unvanını taşıyor. 1800 yıl önce inşa edilen duvarın niçin inşa edildiği tam olarak bilinmiyor. Çinlilerin, kuzey komşuları olan Türklerden korunmak için bu duvarı yaptığı varsayılıyor. BRETAGNE Fransa’nın Bretagne bölgesinde yer alan bu taşlar bugün hala gizemini koruyor. Taşların millattan önce 6000-1800 yılları arasında buraya yerleştirildiği tahmin ediliyor. Taşlar güneş sistemi örnek alınarak yerleştirilmiş, ancak o çağlarda insanlık hala güneş sisteminden haberdar değildi. Taşların buraya nasıl yerleştirildiği gizemini korumaya devam ediyor. ANGKOR WAT TAPINAĞI Kamboçya’daki Angkor Wat Tapınağı Güney Asya’daki en geniş ve en meşhur tapınak olarak bilinir. 12.yüzyılın ilk yarısında İkinci Suryavarman tarafından inşa ettirilmiştir. Dünyanın en geniş dini anıtı olan Angkor Wat tapınağı Tanrı Visnu’ya adanmıştır. Tepeler ve kuleler Hint efsanesindeki Tanrıların dağı “Mount Meru”yu ,tapınağı çevreleyen hendek de dünyayı kuşatan mistik okyanusları simgeler. Bu tapınağın duvarlarına meşhur Hint destanları Ramayana ve Mahabharata yazılmıştır. Tapınak günümüzde Kamboçya bayrağı üzerinde de yer almaktadır. PETRA ANTİK KENTİ Ürdün’ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki toprakları üzerinde yer alan Petra Antik kenti M.Ö. 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler’e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdüren antik kentte, evler, kiliseler taşların içi oyularak inşa edilmiştir. M.S. 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuştur. 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından kent tekrar bulunmuştur. PORTO RİKO Karayip adalarından biri olan Porto Riko’da UFO gibi gizemli gök cisimlerine sık sık rastlanıyor. Ada sakinleri sahilde gizemli gök cisimlerine rastladıklarını sıklıkla belirtiyorlar. RANO RARAKU Paskalya Adası’nın doğusundaki Rano Raraku yanardağının tüf ve taşlarından bu heykeller yontulmuştur. Ahu adı verilen platformlar üzerinde yerleşmiş heykeller, bakışları yerleşim bölgesini görecek şekilde yerleştirilmişlerdir. Ahular o kadar güzel işlenmişlerdir ki yontma taş plakalarının arasına bıçak sırtı bile sığmaz. PASKALYA ADASI Paskalya Adası, Büyük Okyanus’un güney doğusunda Şili’ye bağlı bir ada. Şili sahillerinden 3.700 km uzaklıktaki Paskalya adasında yer alan heykeller bugün bile gizemini koruyor. Dünyaca ünlü, her turistik kitapta anlatılan taş heykeller Moai diye adlandırılırlar. Çok sayıda araştırmaya rağmen heykellerin ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir. Tam ne zaman yapıldığı da bilinmeyen heykellerin, M.S. 1000 ile 1600 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Yine tahminlere göre bu taş heykeller yerlilerin ruhlarla iletişim kuran atalarıdır. Boyları 1 ile 20 m arasında değişen Moailerin en büyüğünün ağırlığı 50 tondur.