Her bayram yaklaştığında birçoğumuz belki farkına bile varmadan
“nerde o eski bayramlar” diyerek geçmişi yad ederiz.
Zira bayramlar; küslerin barıştığı, kırgınlıkların son bulduğu,
samimiyetin, dürüstlüğün onurlandırıldığı özel günlerdi.
O yılların çocukları olarak bizler için ise apayrıydı bayram
coşkusu.
Kapı kapı dolaşır, güler yüzle uzatılacak bir şekerin çocuksu
mutluluğunu, sevincini doyasıya yaşardık.
Şimdilerde hangi ebeveyn çocuğuna öylesi bir coşkuyu yaşaması
için gönül rahatlığı ile izin verir?
Ne değişti de geçmişi bu kadar sitayişle anar olduk?
Değişen biz mi düzen mi?
Sanırım her ikisi de.
“Biz büyüdük ve kirlendi dünya”
Geçmişte dinlediğim ve benim için pek anlamı olmayan bir
şarkının belki de en çarpıcı olan dizesiydi şimdi dilime
dolanan.
O yıllarda çok fazla şey ifade etmeyen bu dize, yıllar içinde
ülkemde yaşanan değişimlere şahit oldukça daha bir anlam
kazandı.
Değişen düzen beraberinde bizi de değiştirmişti!
Bir yandan teknolojik gelişmeler diğer yandan darbe ile birlikte
empoze edilen ithal uygulamalar milletimizi bir arada tutan tüm
kavramları yerle bir etmişti.
Mantar gibi türeyen, çoğalan tarikatlar ve cemaatler toplumu
hızla taassuba yönlendiriyor, böylece bizi bekleyen yeni düzen
hakkında ipuçları veriyordu.
İkisinin arası yokmuşçasına bir yanda dejenere yaşam tarzını
modern, çağdaş yaşam olarak sunan görsel ve yazılı basın sıra
dışılıkta sınır tanımıyordu.
Diğer yanda din pompalayarak düzenden beslenen televizyon ve
gazeteler akıllara durgunluk verecek hızla büyüyordu.
Türk Milleti iki arada bir derede bırakılarak iki uçtan birini
tercihe zorlandı!
Büyük çoğunluğu yönlendirilmeye müsait kitleler toplum
mühendisliği açısından üzerinde çalışılacak, işlenecek kıvama
getirilmişti.
* * * * *
Toplum mühendisliği ile toplum dönüştürüldü.
Geçmişte toplum içinde emin, güvenilir olarak görülen dindarlar
çıkarcı, fitne fesat peşinde koşan dincilere dönüştü.
Plan tutmuştu!
Sıra siyasal İslam’daydı.
İç siyasette elle tutulur ve işe yarar tek propaganda malzemesi
kalmıştı; din…
Din eksenli propaganda yapabilmenin tek yolu devletin temel
ilkelerine saldırmaktı.
Öyle de yapıldı.
Öncelikli hedef laiklik oldu elbette fakat sonraları iç içe
geçecek tartışmaların arasına cumhuriyetin tüm ilkeleri ve
sembolleşmiş isimleri dâhil edildi.
Bir şey eksikti oysa…
O eksik tamamlandığında üzerinde çalışma yapılan kitle
kendilerini iktidara taşıyacaktı!
Henüz istenilen kutuplaşma sağlanamamıştı.
Belki de sondan bir önceki adım olan tartışmanın odağına
Laiklik-Atatürk veya tek başına Atatürk ya da laiklik ile diğer
tarafta hazırladıkları toplumun, en ciddi refleks göstereceği ve
tarafını netleştireceği türban…
Operasyon başarı ile tamamlanmıştı.
Beklenen tepki; oy patlaması ile işe yaradığını
ispatlamıştı.
Sırada ne var?
Kürt - Türk, Alevi - Sünni meselesi olabilir mi mesela?