Sır Kapısı, yapımcının göz bebeği
Abone olSon zamanlarda özel televizyonlarda "Sır Kapısı" furyası almış başını gidiyor. Kanallar bu tür programlara duyulan ilgiden dolayı sıklıkla yer vermeye başladı.
Son zamanlarda çoğu özel televizyon sır kapısı formatında
programlara yer vermeye başladı. Peki insanlar bu tarz programları
nasıl buluyor. İşte tüm bunları size Osman Özsoy anlatacak...
GÜNDEMİN İÇİNDEN
TELEVİZYON ekranlarını sırlı programlar sarmış durumda. Aslında bu
sadece Türkiye'ye özel bir durum da değil. Amerika'nın en çok
izlenen kanallarında da bu tür programlara rastlamak mümkün.
Bu tür programların Türkiye'de öncülüğünü yapan STV'deki Sır Kapısı
programı, Amerika'da yayınlanan bu tür programları satın alarak
başlamıştı. İlgi gördüğü anlaşılınca, yerli çekimlerine başlandı.
Şimdilerde hangi kanalı açsanız, iyilerin kötülere karşı kesin
zaferiyle sonuçlanan bu tür programlarla karşılaşıyorsunuz.
Bir arkadaşım, gece karanlığını kısmen aydınlatan sis bulutları
arasından, nereden ve ne zaman çıkacağı belli olmayan aksakallı
dedelerin başlangıçta küçük çocuğunu epey ürküttüğünü söyledi. Bir
sürprizle karşılaşmamak için, oturma odasından mutfağa yalnız
gidemediği zamanlar olmuş çocuğun. Şimdilerde ise, ne zaman başı
daralmış, muhtaç duruma düşmüş birini izlese, sis bulutları
arasından bir aksakallı dedenin çıkacağını bilmek rahatlatıyormuş
onu.
Geçtiğimiz günlerde elime Sarı Hayatlar adlı bir kitap geçti. Adem
Coşkunyürek tarafından kaleme alınan kitapta, İstanbul sokaklarında
24 saat direksiyon sallayan on binlerce taksi şoföründen
bazılarının yaşadıkları ilginç olaylara yer verilmiş. Okurken kimi
zaman güldüm, kimi zaman üzüldüm, kimi zaman da bu kadar olur
dediğim zamanlar oldu. İşte onlardan bazıları.
Çarşamba'ya...
İSTANBUL Atatürk Havalimanı'na bayan yolcusunu bırakan taksici,
kısmet düşüncesiyle başlamış beklemeye. Çok geçmeden elinde
valizleri bir yolcu yaklaşmış yanına. 'Çarşamba'ya gideceğim,
müsait misiniz' diye sormuş. 'Elbette' cevabı üzerine, yolcu
valizlerini yerleştirmiş bagaja. Taksici oldukça sevinmiş. Çünkü
onun memleketi de Çarşamba'ymış. Uzun zamandır göremediği yakın
akrabalarını gitmişken görebilme düşüncesi mutlu etmiş onu.
Yola çıktıklarında yolcusuna, 'Evim yolumuzun üstünde. Bir iki
dakikalığına uğrayıp bir şeyler alabilir miyim' demiş. 'Elbette'
demiş yolcu. Taksici birkaç dakika sonra elinde küçük bir valizle
çıkagelmiş.
'Hayrola şoför bey bir yere mi gidiyorsunuz?' diye sormuş yolcu.
'Çarşamba benim de memleketim. Gitmişken birkaç gün kalırım, diye
düşündüm de' demiş taksici.
Demiş demesine de, yolcu başlamış gülmeye. Gülmesi kesileceğine
kahkahaya dönüşmüş. Ardından da, 'Çarşamba derken Samsun
Çarşamba'ya değil, Fatih Çarşamba'ya gideceğiz' demiş. Mahcup
vaziyetteki taksicinin dudaklarından, 'Kusura bakmayın' sözü
dökülebilmiş ancak.
Taksiye binen yaşlı teyzenin, 'oğlum beni karşıya atıver'
demesinden sonra, İstanbul'un öbür yakasına yolcu götüreceği
düşüncesiyle sevinen taksici, teyzenin 'şuradan dönüver oğlum'
demesiyle birlikte bir 'u' dönüşü yaparak yolun karşısına geçmiş.
Ardından da teyzenin, 'ben burada inivereyim' oğlum sesi duyulmuş.
Taksici, teyzenin İstanbul'un karşı yakasına değil, yoğun trafik
yüzünden geçemediği caddenin öbür tarafına geçmek istediğini
öğrendiğinde yapacak bir şeyi yokmuş. Parasıyla değil mi?
Kitapta işte böyle akıp gidiyor birbirinden ilginç olaylar. Kimi
zaman gülerek, kimi zaman üzülerek okuyorsunuz. İstanbul'un gece
yarısı kısmen sakinleşen ve sessizleşen sokaklarında, sabaha kadar
direksiyon sallayan taksi şoförlerinin elindeki üç beş kuruşu bıçak
veya silah zoruyla gasbetmeye çalışan vicdansızların varlığı üzüyor
sizi.
Konunun, yazının başında dile getirdiğimiz sırlı olaylarla
bağlantısına gelince. Bu tür programlara konu olabilecek malzemeler
de var kitapta. Onlardan biriyle yazımıza son verelim.
O hep böyledir...
GECE saat 01.00 sularında Aksaray'dan aldığı yolcuyu Zeytinburnu'na
bırakan taksici, dönüşte iş almayıp, Kocamustafapaşa'daki evine
gitmeyi düşünür. Merkezefendi mezarlığının arasındaki yoldan eve
dönüş yaptığı sırada, 19-20 yaşlarındaki bir kızın yol kenarında el
ettiğini görür. Gecenin o saatinde bir genç kızı mezarlık kenarında
bırakmak istemeyen taksici kızı arabasına alır. Kız taksiciye,
'Beni Kocamustafapaşa'ya götürür müsün' der. 'Tabi kızım' der
taksici. Bir müddet sonra kızın, 'Tamam amca burası' demesiyle
durur. Kızın, 'üzerimde para yok, izin verirseniz evden alıp
geleyim' demesi üzerine 'tamam' der.
Fakat aradan 20 dakika kadar geçmesine rağmen kızın gelmediğini
görünce, parasını almak bir yana, kız için kaygılanmaya başlar.
Evin zilini çalar.
Bir müddet sonra evin ışığı yanar. Yaşlı karı koca tarafından kapı
açılır. Taksici olayı anlatır. İşin parasında olmadığını, ama kız
için endişelendiğini söyler. Yaşlı çift taksiciyi içeri buyur
ederler. Duvardaki resmi göstererek 'bu muydu?' diye sorarlar.
'Evet' cevabı üzerine, kızı nereden aldığını sorarlar.
'Merkezefendi mezarlığından' cevabı üzerine, o kızın, 20 yıl önce
trafik kazasında kaybettikleri kızları olduğunu ve bu olayın
sıklıkla yaşandığı söyleyerek, 'bunu unutsanız iyi olur'
derler.
Hayatın kendisi başlı başına bir mucize aslında.
Bir nefes alıp vermek bile...
Farkına varmadıklarımız, fark ettiklerimizden çok daha fazla.
YAZI:Osman Özsoy
KAYNAK:H.O.TERCÜMAN