Sinemanın kitabı
Abone olSadık Yalsızuçanlar'dan "Dünyanın Orta Yeri Sinema"
Sadık Yalsızuçanlar’ın “” isimli yeni kitabı, yedi bölümde hem
Türk hem de yabancı sinemayı ele alıyor
“Ruhsuz sanat, kendi trajedisini içinde taşır. Kendi çağının
ruhsuzluğu, bilgisi bile sanatçıdan belirli bir tinsellik talep
eder; çünkü gerçek sanatçı, her zaman ölümsüzlüğün hizmetindedir.
Bu, dünyayı ve üzerinde yaşayan insanları ölümsüz kılmayı amaçlar.
Bunu yapmaz, mutlak gerçeğin peşine düşmez, nihai amaç yerine
değersizliği tercih ederse yanmasıyla sönmesi bir olan bir böcek
gibi yitip gider” diyor üstat Tarkovski “Mühürlenmiş
Zaman”ında.
Çekilen tüm filmler belirli bir tinselliği barındırır mı? Kuşkusuz
hayır. Peki, neden yarına kalan filmlerin ortak paydası sonsuzluğu,
insanın nedensel varlığını içerir? Dünya hayatı bir oyun ve
oyalanmadan başka bir şey değil midir? Bu oyunun içinde sinema
nerededir? Sadece hayatın yansımasında mı etkindir yoksa hayatın
varlık anlamı üzerinde bize yol mu gösterir?
Sadık Yalsızuçanlar’ın “Dünyanın Orta Yeri Sinema” adlı kitabını
okurken bu soruları sordum. Daha önce “Rüya Sineması” adlı eseriyle
bizi sinema üzerine farklı okumalara sevk eden yazar, bu yeni
kitabında da sinemayı dert edinen insanları sorularla başbaşa
bırakıyor. İyi de ediyor.
Tarkovski söyleşisi
Yedi bölümden oluşuyor kitap. ‘Hayal, Rüya, Sinema’ başlıklı ilk
bölümünde Yalsızuçanlar sinemanın varlık nedeni üzerinde duruyor ve
okurları farklı alt metinlere doğru sürüklüyor. Aynı zamanda bir
derleme olan kitabın bu bölümünde William Chittick, İbn Arabî ve
dönemin unutulmaz filmlerinin senaryolarına imza atan Ayşe Şasa’nın
çeşitli yazıları var. ‘Zuhur ve Sinema’ adlı ikinci bölümde
insan-eşya-sinema üçgeni içinde ele alınan yazılar var.
Üçüncü bölüm ‘Yeşilçam Sineması’ başlığını taşıyor. Burada, Yeşilçam sinemasına genel bir bakış atılırken, binden fazla senaryoya imza atan Bülent Oran’la yapılmış samimi bir röportaj var. Yeşilçam’ın iç dünyasını, işleyen yapısını görmek adına önemli bir röportaj. Dördüncü ve beşinci bölümlerde günümüz sineması ve diziler değerlendiriliyor. Son dönemde vizyona giren Türk filmleri, hayatımızın prime time’ını ele geçiren diziler çeşitli sinema ve televizyon eleştirmenleri tarafından farklı açılarla değerlendiriliyor. ‘Batı Sineması’ başlıklı altıncı bölümde İhsan Kabil’in “En Kahraman Amerikan Sineması Hep Zafer Peşinde” adlı yazısı Amerikan sinemasının kahraman üretme biçimlerini ve bunun neden tüm dünyaca kabul edildiğine dair fikirlerini paylaşıyor bizimle. Fakat kitabın ve bölümün can alıcı kısmı üstat Tarkovski ile yapılmış röportaj. Üstat filmlerine, ilk gençlik yıllarına değinmekle birlikte, sinemanın ontolojik meselesi üzerine ufuk açan, sanatın işlevi üzerine düşüncelerini bizimle paylaşıyor. Kitap, Ali Murat Güven’in bir yazısıyla son buluyor.
Eleştiriden ziyade sinemanın esas işlevi, sanat ve sanatçının
sinema karşısındaki duruşu üzerine düşünmek isteyenlere salık
verebilirim bu güzel kitabı. Yazıma yine kitaptan bir alıntıyla
nihayet vereyim. “Perdede oynuyoruz kuklasıyız feleğin,/ Sözlerimin
tümü gerçek, şaka bellemeyin./Eğlene, oynaşa bir gölge misali
kayıp,/Peş peşe gidemeyiz, sandığına ecelin.” Ömer Hayyam
(Sedat Palut)