TÜRKİYE son yılların en hassas
zamanlarını yaşıyor. Herşeyde ve heryerde geç kalmışlığımızın
acılarını yaşayan Türkiye son yüz senesi ile
hesaplaşıyor.
Hesaplaşırken de arada ki yüz senelik açığı çok hızlı
bir şekilde kapatmaya çalışıyor. Dile kolay koskoca bir yüz sene
kayıp. Kaybetmişiz.
Güçlü iradeyle yavaş yavaş eski kodlarımıza geri
dönmeye başladık. Bu dönüşümüzden rahatsız olan içdeki hainler ve
patronları tüm kurgularıyla bize savaş açtı.
Adeta müttefiklerinin Türkiye değilde PKK'nın
olduğunu söyleyen batılı siyasetçiler var.
Türkiye'ye saldıran küresel organizasyonlar küresel
markaların içinde işleniyor. Devletimiz küresel koalisyonun
tezahürü olan terör örgütleriyle mücadele ediyor.
Almanya, HDP/PKK'lılar içeri tıkılınca elinden
oyuncağı alınmış çocuğa döndü.
Hasta adam AB kendi hastalığını artık saklamıyor.
Türk Devletinin aklıyla dalga geçtiğini sanan batıya kanser teşhisi
koyan bu millet, batının has adamlarını dağlarda ve şehirlerde
avlayıp içeri attıyor.
Günler sonra darbe girişimini yarım ağızla kınayan
batı, konu Türkiye karşıtı teröristler olunca sözde "kırmızı
çizgileri aşılmış" oldu.
Nefes almadan ard arda anlık açıklamalarda bulunan
batılı siyasetçilerin terör aşkı bir kez daha gün yüzüne çıktı. Ne
denli kendi adamları olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Terör
örgütleriyle derin ilişkiler içinde bulunan birçok AB ülkesi,
dünyaya terör ihraç etme konusunda diğer güç odaklarıyla yarış
halinde.
ABD ve Avrupa eski alışkanlıklarından vazgeçmek
istemiyor. Onların çıkarları adına çalışmadığımızı, onları
dinlemediğimizi "zihinlerine kazıyoruz." Batı, Türk Devleti'nin
2023 vizyonuyla yüzleşmekten çekindiğini artık saklamıyor.
Terörle mücadele konusunda yanımızda durmayıp
karşımızda terör örgütleriyle birlikte saf tutan ve üzerimizde
baskı kuran sözde batılı müttefiklerimiz, bize ait olan herşeyi
baltalamak için elinden geleni ardına koymuyor. Bazen kendi
güdümündeki uluslararası kredi derecelendirme şirketleriyle, bazen
de uzaktan yönetilen yeni nesil terör örgütleriyle üzerimize
geliyor.
Almanya'nın başı çektiği tüm Avrupa ülkeleri ve diğer
unsurlar şunu çok iyi biliyorki "bugün Türk'leri durduramaz ve
önlerine setler koyamazsak şayet bu Avrupa dahil olmak üzere diğer
güç merkezlerininde sonu olacak."
Dereyi geçerken bir çok at değiştirmek zorunda kalan
batının ve güdümündeki Irak yönetiminin sabit bir planı yok. Nedeni
ise tüm coğrafyada oyunları bozan askeri bir akıl var.
TSK'nın konuşlandırılacağı yeni alan Sincar mı?
Geçtiğimiz aylarda İran ve ABD'nin etkisiyle Irak
Parlamentosu’nda bir karar alındı. Alınan kararda, Türkiye'nin
sınır ötesi operasyon tezkeresini kabul etmediği ve bunu yedi
maddelik bir bildiriye imza atarak, Türkiye’nin Başika’daki
varlığını işgalci güç olarak tanımladı. Bizim için etkili bir
mahiyeti olmasa da bu tavır, Türkiye-Irak ilişkilerini dolayısıyla
Türk Devletinin Irak-Başika’daki askeri mevcudiyetini tekrar
gündeme taşıdı.
"Osmanlının rüyasını gören Türkiye'nin Musul hayaline
izin vermeyeceğiz" diyen bir yayın her gün Irak resmi televizyon
kanalından bant yayını olarak Irak halkına izlettiriliyor. Bu algı
operasyonu ile Türkiye'ye karşı Irak halkının nefretinin
arttırılması İran'ın Irak Şii yönetimi üzerinden Türkiye'ye
oynadığı acem oyunlarından sadece biri.
Geçtiğimiz senelerde DAEŞ ile mücadele konusunda ve
yalvarırcasına Türkiye'yi Başika'ya davet eden Irak merkezi
yönetimi, bugün İran’ın ve ABD'nin siyasi emelleri doğrultusunda
Başika’da ki varlığımızdan rahatsız olduklarını dile getiriyor.
Sincar'a olası bir operasyonun altında Türk'lerin
Musul’u kurtarma planının bir kısmı olduğu, PYD'nin Sincar'dan
çıkarılması ve daha önce DAEŞ'in kullandığı hat olan ve TSK
içinde yararlı olabilecek Suriye-Irak arasında iki lojistik
destek hattından biri olması Sincar'ı daha önemli bir konum haline
getiriyor.