Sinan Aygün'ün sakladığı gerçek

Abone ol

ATO Başkanı Sinan Aygün'ün yayınladığı 'suç raporu' tartışmalara yol açtı. Medya rapora temkinli yaklaşırken, Aygün'ün asıl hedefinin 'AB karşıtlığı' olduğu iddia edild

Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, hükümetin demokratikleşme yolunda attığı adımları 'güvenlik güçlerinin eli kolu bağlanıyor, faili meçhul dosyalar arttı' diyerek hedef aldı. Aygün Emniyet verilerine göre derlediğini belirttiği rapora dayanarak, 2000-2005 tarihleri arasında faili meçhul dosyalarda artış olduğunu savundu. Ancak 1992-2000 arasındaki faili meçhul dosyaların Aygün'ün açıkladığı rakamlardan fazla olması dikkat çekti.

ATO'ya göre artış var

Ankara Ticaret Odası'nın, Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine dayandırdığı rapora göre son beş yıl içinde faili meçhul dosyalarda büyük artış yaşandı. Aygün raporunda, "Emniyet verilerinden yola çıkarak" ifadesini kullandı ancak İçişleri Bakanı, raporla ilgili olarak, "bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor" dedi.

ATO'nun raporuna göre 2000 yılında 68 bin 762 faili meçhul dosya bulunuyor. Daha sonra bu alanda artış görüldüğü belirtilen ATO araştırmasında, 2001 yılında 90 bin 679, 2002 yılında 84 bin 990, 2003 yılında 113 bin 374, 2004 yılında 129 bin 331 ve 2005 yılının ilk 6 ayında ise 101 bin 314 faili meçhul dosya ortaya çıktı. ATO Başkanı Aygün, faili meçhul dosyalardaki artışı, güvenlik güçlerinin elindeki yetkinin kısıtlanmasına bağladı. Ancak Aygün'ün yaptığı hesabın gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Çünkü, ATO araştırmasında dikkate alınmayan 2000 yılından önceki dönemde faili meçhul dosyaların sayısı daha fazla.

Aygün'ün sakladığı gerçek

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verileri, ATO araştırmasında yer almayan bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Buna göre 1992 ve 1999 tarihleri arasında faili meçhul kalan dosya sayısı son 5 yıldan daha fazla. Bu tarihler arasında DGM ile il ve ilçe cumhuriyet başsavcılıklarında bulunan faili meçhul dosyaların sayısı şöyle: 1992 yılında 242 bin 870 dosya, 1993 yılında 318 bin 236, 1994 yılında 370 bin 633, 1995 yılında 456 bin 748, 1996 yılında 523 bin 702, 1997 yılında 653 bin 558, 1998 yılında 657 bin 022 ve 1999 yılında ise 741 bin 29 faili meçhul dosya yer alıyor.

AB uyum yasalarını sebep gösterdi

ATO Başkanı Sinan Aygün, bu rakamları gündeme taşımasının nedenini ise dün yaptığı açıklamada ortaya koydu. Aygün, suçların artma gerekçesini, "AB uyum yasalarına" bağlarken, şunları söyledi: "Bir yanda AB yasaları kolumuzu kanadımızı budadı, diğer yanda ekonomik çöküntüler binlerce suçun ve faili meçhulün kapısını araladı. AB yasaları ile polisin eli kolu bağlandı. Üst, ev arayamaz hale geldi. Polisimiz 'light' polis haline getirilince, Türkiye faili meçhul cennetine döndü. Hangi köşe başında, hangi kapı ardında, hangi faili meçhulle karşılaşacağımızı bilemez hale geldik. Cezaevlerimiz ise 60 bin kişi alıyor. Cezaevi sayısını 10 misli arttırmak lazım."

Medya temkinli: ATO atıyor mu?

Türkiye gündeminde sıkça yer alan ATO araştırma raporlarında "güvenilirlik sorunu" olduğu ortaya çıktı. Mafya, kara para, yolsuzluk, Kıbrıs, kredi kartları gibi konularda ele alınan ve araştırma dosyaları olarak lanse edilen ATO raporlarının bir ksımında yayınlanan rakamların kaynağının açıklanmadığına dikkat çekiliyor. İlgi çekici başlıklarla gündemde yer bulan verilerin çoğunlukla "tahminlere" dayandığı, yapılan yorumlarda da ATO Başkanı Sinan Aygün'ün "kişisel görüşlerine" yer verildiği gözleniyor. Abartılı ATO raporları gazete editörleri tarafından da sorgulanmaya başlanırken, Aygün'ün ekonomi sayfalarında daha az yer bulduğu gözleniyor. Aygün'ün direktifleri doğrultusunda 4'ü eski gazeteci 12 kişilik bir ekiple hazırlanan raporlarda açıklanan verilerin kaynağı konusundaki belirsizliğin yanısıra rakamlar da şüpheli bulunuyor. Örneğin ATO'nun "Hayatımız Mafya" başlıklı bir raporunda Türkiye'de yüz bin hayat kadını olduğu iddia edilirken, bu rakamın nasıl tespit edildiği bilgisi yer almıyor. Fuhuş sektörünün 3-4 milyar dolara ulaştığı belirtilen raporda, "Fuhuş yapma yaşı 14-40 yaş arası. Bu yaşta Türkiye'de 17 milyon kadın var" yorumu yapılarak, her 170 kadından birinin "hayat kadını" olduğu sonucu üretiliyor ve kadınlar töhmet altında bırakılıyor.

ATO'nun tutarsız raporlarından bazıları şöyle:

Türkiye'de her yedi kişiden biri işportacı.
İşportanın yıllık cirosu 50 katrilyon lirayı aşıyor.
Türkiye'de yeraltı ekonomisinin büyüklüğü 60 milyar dolar. (Milli gelir 238 milyar dolar.)
Türkiye 100 yıl içinde Kuzey Afrika'ya dönecek. Kış mevsimi ortadan kalkacak.
Her yıl 1 katrilyon liralık sahte sigara üretiliyor

Yarbay: Tek nedeni AB karşıtlığı

TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu Başkanlığı yapan AK Parti Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay, ATO raporunun "AB karşıtlığından" kaynaklandığını söyledi. Yeni yasaların "keyfi" hareketi engellediğini vurgulayan Yarbay, "Olağanüstü durumlarda yine güvenlik güçlerinin yetkisi var. ATO Başkanı Aygün, AB üyeliğine karşı bir isim. O yolda atılan adımların da başarısız olduğunu göstermeye çalışıyor" dedi.

Elkatmış: Yasa daha yeni yürürlüğe girdi

Eski Susurluk Komisyonu'nun Başkanlığını yapan ve halen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı olan Mehmet Elkatmış, son yıllarda faili meçhul dosyalarda artış olmadığını söyledi. ATO'nun verdiği bilgilerin "doğru olmadığını" ifade eden Elkatmış, "Bu yasa 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girdi. 'Son 5 yılda artış oldu' demek ne kadar doğru?" dedi.

Güngör: 92'de faili meçhul ülkesiydik

Faili meçhul cinayetlerin arttığı iddialarına, oğlu Mustafa Güngör'ü TBMM lojmanlarında işlenen faili meçhul bir cinayetle kaybeden SHP eski Milletvekili Erol Güngör de karşı çıktı. 1991'de işlenen cinayetin faillerinin "hala bulunamadığını" hatırlatan Güngör, "Türkiye 1992'de Avrupa tarafından 'Faili Meçhul Cinayetler Ülkesi' olarak biliniyordu. Siyasi cinayetler vardı, şimdi yok" dedi.

Ergül: 'Sanıkları asalım' mantığı

CHP eski Milletvekili Sabri Ergül de, ATO raporuna tepki göstererek, rapordaki temel amacın "AB sürecini engellemek" olduğunu söyledi. AB konusunda olumsuz hava oluşturulmaya çalışıldığını vurgulayan Ergül, "Güvenliği tek başına düşünmemek lazım. Hukuk, demokrasi, biresyel özgürlüklerle birlikte güvenlik sağlanmalıdır. 'AB normları polisi light polis haline getirdi' yorumları çok yersiz. Bu sözler, 'tüm sanıkları idam edelim. Sanıklara işkence yapalım. Bakalım o zaman suç işleyen kalır mı' mantığıyla aynı. Böyle birşey olamaz" dedi.

İHD: Faili meçhuller olurken neredeydi?

İHD Başkanı Yusuf Alataş, ATO raporunu samimiyetsiz ve bilimsellikten uzak bulduğunu bildirdi. "Raporda varılan sonuç raporun amacını ortaya koyuyor" diyen Alataş, raporun "hukuk dışı uygulamalara imkan verme" amacını taşıdığını söyledi. Alataş, "Bu kuruluş insan hakları ve özgürlüklerin genişletilmesi için çaba sarfetmeliydi. Günde birkaç kişinin faili meçhule kurban gittiği dönemde bunlar neden böyle bir rapor hazırlamadılar" diye sordu.

Prof. Oran: Amaç AB sürecini baltalamak

Prof. Dr. Baskın Oran, ATO'nun bu raporla AB sürecini baltalamak istediğini söyledi. Oran, "AB uyum yasaları yüzünden polisin eli kolu bağlandı" sözlerinin mantıklı olmadığını belirterek, "Bu çeşit serzenişlerde bulunularak Türkiye uyum paketleri öncesindeki duruma getirilmek isteniyor. Bu yöntemle AB yolu kapatılmak isteniyor" dedi. Oran, ATO'nun "yeni Türk milliyetçiliğinin merkezi" haline geldiğine de dikkat çekerek, "Burası Sinan Aygün'ün hükümdarlığı altındadır" diye konuştu.

Yetki değil 'keyfilik' kısıtlandı

Hukukçular, kolluk kuvvetlerinin yetkilerin kısıtlanmadığına, sadece yargı kararına bağlandığına ve mülki idare amirinin sorumluluğuna verildiğine dikkat çekiyor.

Suç oranının arttığı iddialarına sebep gösterilen "AB yasaları", daha çok yeni Türk Ceza Yasası ve Ceza Usulü Yasası'nın getirdiği düzenlemeler. Bu iki yasanın da, kolluk kuvvetlerinin suç önleme ve suçlu yakalama görevlerine ilişkin yetkilerinde bir kısıtlama getirmediği, bu yetkilerin "keyfi" kullanımını önleyici düzenlemeler içerdiği belirtiliyor.

Hukukçular, buna gerekçe olarak da, insan hakları ihlallerine yol açan bazı yetkilerin, memurun kişisel inisiyatifinden "büyük oranda" alınıp, yargı kararına veya mülki idare amirinin sorumluluğuna verilmesini gösteriyorlar. Hukukçulara göre, kolluk kuvvetlerinin yetkilerine getirilen "şart"lar şunlar:
Kimlik sorulur, arama yapılabilir

Kolluk kuvvetlerinin kimlik sorma, üst, ev, işyeri ve motorlu taşıt araması yapma yetkisi kaldırılmadı, ancak tek görevlinin kişisel inisiyatifinden çıkarılarak belli kriterlere bağlandı. Kişilerin özel konutu ve işyeri dışında her yerde, "önleme" amacıyla "hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde" mülki idare amirinin emriyle, kolluk kuvvetlerinin kimlik sorma ve üst araması yapma yetkisi var. Ancak mülki idare amirinin emrinin "yazılı" olması ve uygulamadan sonra hakim kararı alma zorunluluğu getirildi.

Kolluk kuvvetleri sivil toplum örgütlerinin binalarına giremeyecek ve arama yapamayacak. Ancak yine güçlü deliller varsa, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki idare amirinin yazılı emriyle buralara girip arama yapabilecek.

Spor karşılaşmaları ve her türlü toplu eylemde kimlik sorma ve üst araması yapılması kolluk güçlerinin yetkileri arasında.

Kolluk kuvvetleri, kamu hizmeti veren binalar, hava alanları, limanlar ve sınır kapılarındaki binalar, her türlü taşıtlara giren ve çıkan yolcuların kimliğine bakma, üzerlerini ve eşyasını arama yetkisine sahip. Bu durumlarda hakim kararı da aranmayacak.

Kişiler ve araçlar denetim için durdurulabilecek, ancak bunun için "makul şüphe" bulunması şartı aranacak. Kişi direnirse, ancak direndiği oranda güç kullanılabilecek. Kişi sadece "durdurulduğu yerde" aranacak, başka yere götürülemeyecek.

Haklarında tutuklama kararı ile yakalama emri bulunan kişilerin yakalanması için ayrıca arama kararı aranmayacak. Arama için emir gösterilerek giriş izni istenecek, verilmezse izinsiz girilebilecek. Aramaya direnenlere, direndikleri ölçüde güç kullanılabilecek. Hiçbir eşya kırılmayacak, açılması uzmanlık gerektiren dolap veya kasalar, "uzmanına" açtırılacak. Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamayacak.

Telefon yine dinlenecek

Suçu önlemek, suç örgütlerini takip etmek için telefonların dinlenmesi yetkisi kaldırılmadı, daha sağlıklı kurallara bağlandı. Kolluk kuvvetleri ve istihbarat teşkilatının ayrı ayrı yaptığı telefon dinlemeleri, artık tek bir kurumdan yapılacak. Telefonu dinlenecek kişi ve kurumlar hakkında da "sadece ilgili konuda ve belirli süreyle" mahkeme kararı alınacak.

Suçların cezası arttı

Ticareti engellemek, gürültü, huzur bozma, haberleşmeyi engelleme, kapkaç, hırsızlık, kaçak elektrik kullanımı, dolandırıcılık, gasp, yağma, tehdit, adam yaralama, ibadet yeri ve mezarlıklara zarar verme, özel mülke tecavüz, cinsel taciz ve tecavüz, çocukların istismarı, insan ticareti, işkence ve töre cinayeti gibi suçların cezası arttı.

Keyfi davranışa ceza

Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi 6 aya kadar hapisle cezalandırılacak.

Kaynak: www.yenisafak.com.tr

Günün Önemli Haberleri