Sinan Aygün neyin peşinde?
Abone olNazlı Ilıcak, iktidarı yıpratmaya yönelik adımların odak noktası olan Aygün'e göndermelerde bulundu.
Aygün, siyasete meraklı ama, 10. Yıl Marşı eşliğinde
gerçekleştirilen eylemlerin, demokrasilerde garipsendiğini
hatırlatmalıyız. Ankara Ticaret Odası`nın, Hilâfet`in
kaldırılmasıyla veyahut Kıbrıs`la doğrudan ne ilgisi var? İktidarı
yıpratmaya yönelik adımların odak noktası bir oda başkanı. Ankara
Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, belli ki, siyasetin boşluğunu
doldurmaya çalışıyor. Önce ATO`nun salonlarını Atatürkçü Düşünce
Derneği`ne açtı; hilâfetin kaldırılmasının yıldönümünde askerlerin
de katıldığı bir toplantının yapılmasını sağladı. Ardından Denktaş,
gene aynı salonda ağırlandı; bu defa ev sahibi Atatürkçü Düşünce
Derneği değil, Sinan Aygün`dü. Toplantıya, hayatiyetini kaybetmiş
marjinal partilerin katılması, çok hazin bir manzarayı ortaya
koyuyordu. Keşke Denktaş bu tezahürata kanmasaydı. Kanıp da
``Çekilirim`` gibi tehditler savurmasaydı. Keşke Annan Planı`nı
``Türkler`i imha planı`` gibi takdim eden, ABD`deki uzlaşmacı
tavrının baskıdan kaynaklandığını ele vermeseydi. Cumhuriyet
tehlikede! Denktaş`ı bağırlarına basan o partiler son seçimlerde
yüzde kaç oy aldı? İşçi Partisi, ANAP, Saadet Partisi, DSP vs...
Sinan Aygün`ün siyasete merakı öteden beri biliniyor. Mahalli
seçimlerde, aday olmak istediği duyumlarını da almıştık. Herhalde
aradığı desteği bulamadı. Sempatik bir insan Sinan Aygün. Ama,
demek zaman zaman ``beşer, şaşar`` düşüncesi galip geliyor, hırs
aklın önünde gidiyor. Hem Atatürkçü Düşünce Derneği`nin panelinde,
hem de Denktaş`ın katıldığı toplantıda, 28 Şubat`ın sembolü haline
gelen 10`uncu Yıl Marşı`nın çalınması bir tesadüf değil. Belli ki,
kitlelere mesaj veriliyor ``Kanla, irfanla kurduğumuz cumhuriyet
tehlikede.`` Yadırgatıcı Beyler, acele edin... 28 Mart`a kadar
zamanınız var. Laik, antilaik kutuplaşması yaratın... Vatanın
satıldığı havasını basın... Bakalım kaç oy toplayabileceksiniz
veyahut ne ölçüde AK Parti`nin önünü kesebileceksiniz? Denktaş``ın
``Kan istedik, kan verdiniz, can istedik can verdiniz, şimdi de ses
istemeye geldik`` cümlesi medyada pek destek bulmadı. Newyork
müzakerelerinde, Kofi Annan`a boşlukları doldurma yetkisi
tanındığına göre, Denktaş`ın neyin peşinde olduğunu da anlamakta
zorluk çekiyoruz. Netice itibariyle, kendisi sorumluluk almadığı
takdirde, Yunanistan ve Türkiye başbakanları büyük ihtimalle bir
uzlaşma zemini bulacaklardır. Uzlaşma, her iki tarafın da tam
olarak memnun olmaması demek; çünkü hiçbir tarafın istediği tam
manâsıyla gerçekleşmeyecektir. Ama, bence Denktaş`ın tavrı, Kıbrıs
meselesini aşan bir mahiyet arz ediyor. Açıkça, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti`ne cephe alıyor; muhalefet merkezli bir hareketi, üstelik
bazı güç odaklarına dayanarak ateşliyor. 28 Mart öncesi iktidarı
yıpratmaya yönelik adımların atılması normal karşılanmalı. Ama bu
arayışın orta yerinde bir oda başkanını ve KKTC`nin
Cumhurbaşkanı`nı görmek yadırgatıcı. Hassasiyetler kaşınıyor Sosyal
demokrat eğilimli Türkiye Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı
(TÜSES)`in son yaptığı kamuoyu araştırması, 28 Mart`ta AK Parti`nin
oylarının % 56`ya ulaşacağını, CHP`nin ise % 12`de kalacağını
ortaya koydu. Denktaş`ı karşılayan partiler ise % 3`ün altında
seyrediyor. AK Parti mahalli seçimlerden güçlenerek çıkacağı için,
zaman daraldı. Bence Ankara`da meydana gelen bazı acayip
gelişmelerde bu telâşın izlerini görmek mümkün. Ufak tefek gazete
haberleri de, hassasiyetleri kaşıyacak mahiyette. Meselâ, Milliyet
gazetesinde yayınlanan bir resim. Başlık ``yeni protokol düzeni.``
Litvanya Meclis Başkanı Paulauskas`ın onuruna verilen yemekte,
Bülent Arınç ve Abdullah Gül eşleriyle yer almış. Her ikisi de
eşlerini yanına oturtmuş. (Süleyman Demirel de Nazmiye Hanım`ı pek
yanından ayırmazdı). Bir başka eleştiri konusu da yabancı
misafirlerin, bizimkilerle kadeh tokuştururken su içmeyi tercih
etmeleri. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, kadehine doldurulan
şarabı, garsona iade etti ve su bardağını ``şerefe`` diyerek
kaldırdı. Tıpkı bunun gibi, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz
da su bardağını tercih edenlerdendi. Bunun kusuru da Tayyip Erdoğan
ve Bülent Arınç`a yükleniyor. Garip yorumlar 3.3.2004 tarihli
yazısında Güngör Mengi (Vatan) bu konuda şunları yazdı: ``AKP
iktidarı devletin protokol kurallarını değiştiriyor. İktidar
Türkiye`de, rejimin niteliğine yönelik bir değişimin yaşanmaya
başladığı izlenimini uyandırıyor. AB Komisyon Başkanı Prodi ve
Almanya Başbakanı Schröder, peşpeşe Ankara`ya geldiklerinde resmî
yemeklerde su içtiler. Dün Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox`un
şerefe kaldırdığı kadehte de su vardı. Çünkü Ankara`daki
temsilcileri onları ``Böyle davranırsanız, ev sahiplerinin hoşuna
gider`` diye uyarıyor... Oysa bu tutum, iktidara iltifat değil,
Türk milletine ve devletine saygısızlıktır. Zira, seçimle elde
edilen iktidar, bir partiye, rejimi öyle veya böyle değiştirme
hakkı vermez.`` Gene Milliyet`te, Tayyip Erdoğan`ın Pakistan Devlet
Başkanı`nın eşi Sehba Müşerref`le su kadehi tokuşturması resimli
bir haber şeklinde, eleştiriden nasibini alıyor. Burada sadece bir
iki örnek vermekle yetindik. Gün geçmiyor, şu veya bu şekilde,
``tehlikeye düşen laiklik`` gündeme getirilmesin. Ne yapsın Tayyip
Erdoğan veyahut Bülent Arınç, yabancı konuğun elinden su bardağını
kapıp, ağzına zorla alkol mü akıtsın? 28 Mart sonrası Mahalli
seçimler sonrasında, AK Parti daha hızlı yol alacağa benziyor.
Kıbrıs konusu halledilecek; 2B yasası olarak bilinen ve 1980 öncesi
orman vasfını kaybetmiş araziler ile buralara inşa edilen binalar
tapuya kavuşacak; Meslek liselilerle, genel liseliler arasındaki
katsayı ayırımı son bulacak; başörtüsü sorunu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi`nden gelecek kararlar doğrultusunda çözülecek. Yukarıda
sıraladığımız bazı adımlar atılırken, gene kamuoyu telâşa verilecek
irtica, vurgun veyahut ihanet gündemin ilk sıralarına oturtulacak.
28 Mart`ta % 50 civarında oy alırsa, hükûmet elini daha serbest
hissedecektir. AK Parti nasıl olsa 28 Mart seçimlerinin galibi.
Bunun herkes farkında. Ama, onlar açısından asıl önemli olan husus,
galiba ``% 35 ile % 65 oranında temsil ediliyorlar`` iddiasını sona
erdirmek, oy oranını sandalye oranına yaklaştırmak. 28 Mart
sonrası, bir yandan CHP dalgalanacak, bir yandan da kamuoyu.