Şimdiye kadar 5 bin 800’ün üzerinde başvuru yapıldı
Abone olAnayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban, “Terör suçları açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi bir yaklaşım...
Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban, “Terör
suçları açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi
bir yaklaşım var. 2 Temmuz tarihli kararlardan böyle bir sonuç
çıkarmak olası değil. Çünkü orada mahkemenin verdiği karar
tutukluluğun hukukiliğini ilişkilendiren bir karar. Sürenin makul
olup olmadığına ilişkin değil” dedi.
Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban ve
Komisyonlar Başraportörü Hüseyin Ekinci bireysel başvurularla
ilgili Anayasa Mahkemesi’nde basın toplantısı düzenledi. Anayasa
Mahkemesi’nin bireysel başvuru yoluyla yeni bir yapılanmaya
gittiğini belirten Çoban, Anayasa Mahkemesi’nde bireysel
başvuruları incelemek üzere iki bölüm oluşturulduğunu söyledi. Her
bölümlere bağlı toplam 6 komisyonun bulunduğunu ifade eden Çoban,
bu komisyonların iki bölüm halinde çalıştığını kaydetti.
Komisyonların görevinin bireysel başvuruların kabul
edilebilirliğini taşıyıp taşımadığını incelemek olduğunu vurgulayan
Çoban, “Eğer bir başvuru bireysel başvuru koşullarını taşıyorsa onu
hakkında kabul edilebilirlik kararı verilerek bölümler önüne
göndermekte. Kabul edilemez başvuruları ise kabul edilemez
kararıyla sonuçlandırmaktadır. Bu bağlamda bölümlerin işi bireysel
başvuruların esası hakkında karar vermek. Yani hak ihlali
iddiasının esası hakkında karar vermek. Bugüne kadar bölümlerde 25
Aralık’tan itibaren yaklaşık 80 civarında karar verildi. Bunların
son toplantıya kadar olanları kabul edilemezlik kararıydı.
Bölümlerin bizim kanunda ve iç tüzükte yer alan kabul edilebilirlik
kriterlerin yorumladığı kararlardı” diye konuştu.
“ANAYASA MAHKEMESİ İLK KARARLARI 2 TEMMUZ’DA VERDİ”
Esas hakkındaki kararlar için uzun bir süreç olduğunu vurgulayan
Çoban, bir başvurunun esasının incelenmesine karar verildiğinde
öncelikle bu başvurunun Adalet Bakanlığı’na tebliğ edildiğini
belirtti.
Çoban, “Adalet Bakanlığı’ndan görüş isteniyor. Adalet Bakanlığı’nın
bir aylık cevap verme süreci var. Bu süre iki aya kadar uzatıla
biliyor. Adalet Bakanlığı’nın görüşü geldiğinden itibaren bu görüş
başvurucuya iletiliyor. Bu görüş başvurucunun görüşe ilişkin
diyecekleri soruluyor. Başvurucunun diyecekleri mahkeme sunduktan
sonra kural olarak dosya tekamül ediyor ve Anayasa Mahkemesi’nin
esas halinde karar vermesi hazır hale geliyor. Bu süreçler
nedeniyle esas hakkındaki kararların verilmesi bu güne kadar uzamış
oldu ve ilk kararları da mahkeme 2 Temmuz 2013 tarihli
toplantısında verdi. İlkesel kararların oluşturulması açısından
bölümler bu güne kadar birlikte toplantı yaptı. Ayrı ayrı
toplanarak karar vermedi. İlkesel kararların oluşması açısından
birlikte toplantı yaptı. Esasla ilgili kararları vermeden önce 27
Haziran tarihinde mahkeme uzun yargılama şikayetleri ve uzun
tutuklulukla şikayetler açısından hangi ilkelere göre kararlarını
oluşturacağını belirleme açısından Sayın Başkanın Başkanlığında bir
toplantı yaptı. Bir gün boyunca hangi ilkelere karar vereceğini
belirledi ve 2 Temmuz tarihli toplantıda somut başvurular o
toplantıda alınan ilke kararları çerçevesinde sonuçlandırıldı”
dedi.
“BİREYSEY BAŞVURUNUN YAPILABİLMESİ İÇİN DAVANIN SONUCUNUN
BEKLENMESİNE GEREK YOK”
Uzun tutukluluk ve uzun yargılama ile ilgili alınan temel kararları
açıklayan Çoban, bireysel başvuruda buluna bilmek için diğer
başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğini belirterek, “Fakat uzun
yargılama şikayetlerinde davanın sonucunun beklenmesi halinde hak
ihlali devam ediyor. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’ne de uygun olarak uzun yargılama şikayetleri
açısından davanın sonuçlanması zorunluluğunun olmadığını, dava
sonuçlanmadan da artık derece mahkemeleri önündeki yargılanın makul
sürede yargılanma hakkını ihlal eden derecede uzun olduğu kanaatine
varırsa bireyler Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda buluna bilecekler.
İlk önemli sonucu toplantının bu oldu” şeklinde konuştu.
“EĞER BAŞVURUCU BİR ZARARA UĞRADIĞINI DÜŞÜNMÜŞSE TAZMİNAT
ALABİLECEK”
Uzun yargılama şikayetleriyle ilgili ikinci olarak hukukta
başvurulabilecek tüketilmesi gereken ve başvurucuya bir çare sunan
bir yolun olup olmadığına bakıldığını dile getiren Çoban
konuşmasına şöyle devam etti:
“Doğrudan doğruya herhangi bir başvuru yoluna gitmeksizin Anayasa
Mahkemesi’ne bireysel başvuruda buluna bileceği kararı alındı.
Yargıla süresinin makul olup olmadığına ilişkin olarak hangi
kriterlere bakacak mahkeme, bir yargılama süresinin makul olup
olmadığını incelerken hangi esasları göz önünde bulunduracak,
öncelikle kaç dereceli yargılama olduğuna bakacak. Bunun dışında
davanın karmaşıklığı, davanın uzamasında başvurucunun tutumunun
etkisinin olup olmadığı, yargılama makamlarının ve diğer kamu
otoriterlerinin tutumunun davanın uzamasındaki rolünü göz önüne
alacak. Davanın kişi bakımından önemini dikkate alacak. Buna benzer
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gelişmiş olduğu kriterler
çerçevesinde bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını
değerlendirecek. Peki yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna
ulaşırsa ne yapacak; sonuç olarak Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkının bir unsuru
olarak makul sürece yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verecek. Mahkeme sadece ihlal tespiti yapmakla kalmayacak. Yerel
mahkemelerin davayı hızlandırması da gerekiyor böyle bir yolun
etkili olabilmesi için. Bu nedenle kararının bir nüshasını ilgili
mahkemeye tebliğine de karar verecek. Eğer başvurucu bir zarara
uğradığını düşünmüş ve buna bağlı olarak tazminat talebi etmişse
mahkeme kural olarak koşulları oluşmuşsa başvurucu lehine
tazminatta hükmedeceğine karar verdi.”
“KİŞİ ANAYASA MAHKEMESİ ÖNÜNE ŞİKAYETİNİ GETİRE BİLECEK”
2 Temmuz 2013 tarihinde alınan kararlardan bir tanesinin uzun
yargılama şikayeti olduğunu ifade eden Çoban, Anayasa Mahkemesi’nin
ilk derece mahkemesi önünde 11 yılı aşan bir sürede hukuk davasında
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini
söyledi. Anayasa Mahkemesine bu konuda birden fazla başvurucu
olduğunu ve başvuruculara belli bir miktar manevi tazminata
hükmettiğini sözlerine ekleyen Çoban, “Tutuklulukla ilgili
şikayetler bakımından ortaya çıkan ilkelere göre de, tutukluluk
açısından da tutukluluk tedbiri özgürlük ve güvenlik hakkına ciddi
bir sınırlama getirmesi nedeniyle esas davanın sonuçlanmasını
beklemeden kişilerin tutuklulukla ilgili şikayetlerini Anayasa
Mahkemesi önüne getirebileceğine karar verildi” dedi.
“TAHLİYE TALEBİNİN RET EDİLMESİ HALİNDE BUNA KARŞI İTİRAZ YOLU
VAR”
Tutuklamalarla ilgili hukukta bir takım mekanizmaların olduğuna
dikkati çeken Çoban, bireylerin yargılandıkları mahkemelerden
tahliyelerini talep edebileceğini ifade etti. Anayasa Mahkemesi’nin
ilk olarak bu yolun tüketilmesi gerektiğine karar verdiğini dile
getiren Çoban, “Tahliye talebinin ret edilmesi halinde buna karşı
itiraz yolu var. Bu yolunda işletilmesi gerektiğine karar verdi
mahkeme. Kural olarak bir başvurucu tutuklukla ilgili şikayetini
Anayasa Mahkemesi’ne getirmeden önce kendi mahkemesinde tahliye
talebinde bulunacak, bu talebin ret edilmesi halinde kural olarak
itiraz yoluna da başvurması gerekiyor. Ancak buradan da sonuç
alamazsa da şikayetini Anayasa Mahkemesi önüne getirebilecek” diye
konuştu.
“TAZMİNAT YOLU ETKİLİ BİR YOL OLARAK KABUL EDİLE BİLİR”
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. ve devamlı maddelerinde koruma
tedbirleriyle ilgili bir tazminat yolunun ön götürüldüğünü ifade
eden Çoban, konuşmasına şöyle devam etti:
“Tutuklulukla ilgili şikayetler bakımından eğer başvurucunun aynı
zamanda tutukluluğunun sona erdirilmesi yani tahliye talebi varsa
bu yol başvurucuya tahliye olanağı tanımadığı için bu tür
başvurular açısından tüketilmesi gereken yol değil. Fakat ilk
derece mahkemesi kişi hakkında karar vermişse yani artık hükümlü
hale gelmişse kişi bu durumda zaten kural tahliyesi
isteyemeceğinden bu tür başvurular açısından tazminat yolu etkili
bir yol olarak kabul edile bilir. Burada çeşitli istisnalar var.
Dava sonuçlanmış ve Yargıtay onama kararıyla hükümlülük kesin hale
gelmişse CMK 141 ve devamındaki tazminat yolu artık ulaşılabilir
bir yoldur. Çünkü bu aşamada başvurucunun tutuklukla ilgili
şikayetleri açısından tek talebi hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
tazminata hükmedilmesidir. Bu yol başvurucular açısından tazminat
alma imkanı sağladığı açısından etkili bir yoldur ve tüketilmesi
gerekir.”
“İLK DERECE MAHKEME ÖNÜNDE GEÇEN SÜRE DİKKATE ALINACAK”
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan birçok başvuruda kanuni tutukluluk
sürelerinin aşıldığı ile ilgili olduğunun altını çizen Çoban,
CMK’nin 102. Maddesinde çeşitli dava konuları açısından azami
tutukluluk sürelerinin öngörüldüğünü dile getirdi. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin görevine girmeyen suçlar bakımından bir yıl, Ağır
Ceza Mahkemesi’nin görevine giren suçlar bakımından iki yıllık bir
tutukluluk süresinin öngörüldüğünü kaydeden Çoban, “Fakat uzatma
süreleri de var. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine girmeyen suçlar
bakımından altı alık bir uzatma süresi öngörülüyor, Ağır Ceza
Mahkemesi’nin görevine giren suçlar bakımından da üç yıllık bir
uzatma süresi ön görülüyor. Dolayısıyla Ağır Ceza Mahkemesi’nin
görevine giren suçlar bakımından azami 5 yıllık bir tutukluluk
süresi öngörülüyor. Mahkeme kural olarak ilk derece mahkemesi
önünden geçen sürenin esas alınacağına, temyiz mahkemesi önünde
geçen sürenin dikkate alınmayacağına karar verdi. Bu karar hem
Yargıtayın daha önceki kararlarıyla uyumlu hem de Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla uyumlu” şeklinde konuştu.
“AYNI DOSYADAN 10 SUÇTA YARGILANAN KİŞİ BİR TUTUKLULUK SÜRESİ
DİKKATE ALINACAK”
Aynı dosyada birçok suçtan yargılanan kişi için azami tutukluluk
süre için bir dosya bakımından bir kez kullanıla bileceğine karar
verdiğini söyleyen Çoban, bir kişi bir dosyadan 10 suçtan da
yargılanıyor olsa bile azami tutukluluk süresinin kanunda
gösterilen bir süre için dikkate alınmasına karar verildiğini
belirtti. Anayasa Mahkemesi’nin 2 Temmuz 2013’te verdiği kararlarda
üç dosyada bunu uyguladığını kaydeden Çoban, Anayasa Mahkemesi’nin
bu konuyla ilgili ihlal kararı verdiğini söyledi.
“BİR BAŞVURUCU KANUNİ TUTUKLULUK SÜRESİNİN SONUNA KADAR TUTULMAMIŞ
OLABİLİR”
Kanunu tutukluluk süresiyle tutuklamanın makul olup olmadığıyla
ilişkin şikayetlerin iki ayrı hukuki sorun olduğuna göz önünde
bulundurulması gerektiğini ifade eden Çoban, kanuni tutukluluk
süresini aşanların hukuki dayanağının olmadığına karar verildiğini
belirtti. Bunun kişilerin bu süreler boyunca tutuklu kalmasında
herhangi bir sorun yoktur anlamına gelmediğini ifade eden Çoban,
“Tutuk süresinin makul olup olmadığı ayrı bir hukuki sorun. Her
dosya açısından tutukluk süresinin ayrı değerlendirilmesi, makul
olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerekiyor. Bir başvurucu kanuni
tutukluluk süresinin sonuna kadar tutulmamış olabilir dolayısıyla
tutuklamanın hukukiliği açısından bir sorun teşkil etmeye bilir bu
durum. Fakat o dosya açısından o yargılama açısından kişinin tutma
süresinin makul olmadığına karar verebilir mahkeme ve hak ihlali
olduğu sonucuna ulaşabilir. Bu nedenle kamuoyunda terör suçları
açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi bir
yaklaşım var. Böyle bir sonuç çıkarmak olası değil 2 Temmuz tarihli
kararlardan. Çünkü orada mahkemenin verdiği karar tutukluluğun
hukukiliğini ilişkilendiren bir karar. Sürenin makul olup
olmadığına ilişkin değil. Elbette başvurulardan iki tanesinde
ayrıca süre şikayeti vardı ve o başvurularda ayrıca süre şikayetini
de haklı buldu, ihlal karar verdi” dedi.
“2 BİN DOSYAYA İLİŞKİN KABUL EDİLEMEZLİK VERİLDİ”
Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü Hüseyin Ekinci ise
yaptığı konuşmada, Bireysel Başvuru yolunun açıldığı tarihten
itibaren bugüne kadar yaklaşık 5 bin 800’ünün üzerinde başvuru
yapıldığını söyledi. Ekinci, yapılan başvurulardan 2 bin dosyaya
ilişkin kabul edilemezlik verildiğini belirterek, 3 bin 500’ünün
üzerinde dosyayla ilgili incelemelerin devam ettiğini söyledi.
Ekinci, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruların Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuru yollarını kapattığı
iddialarını asılsız olduğunu belirtti.
“30 GÜNLÜK BAŞVURU SÜRESİ İÇERİSİNDE GELMİŞ OLMASI LAZIM”
Yapılan açıklamaların ardından Çoban ve Ekinci gazetecilerin
sorularını cevaplandırdı. Gazetecilerin uzun tutululuk süreleriyle
ilgili sorusu üzerin Çoban, “Bize başvurmadan önce hangi nihai
karar dayandığı çok önemli. Bize başvurduğu tarihin kesinleşme
tarihinin 23 Eylül 2012’den sonraysa zaman bakımından kural olarak
yetkisi içerisine giriyor. Ama tabii ki birde 30 günlük başvuru
süresi içerisinde gelmiş olması lazım” dedi.
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 5 bin 800 başvurunun yüzde 85’inin
adil yargılamayla ilgili olduğunu kaydeden Çoban, bunların
içerisinde önemli bir kısmının uzun yargılamalarla ilgili olduğunun
altını çizdi.
Bireysel başvuru yapan kişilerin ilk tutukluluk anını alınmadığını,
Anayasa Mahkemesi’ne getirdiği anı esas aldıklarını belirten Çoban,
başvurucuların ikinci kez Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacağını
söyledi.