Elhamdülillah…
Ülkemizin ve milletimizin başına adeta bir karabasan gibi çöken
ve Fatih Sultan Mehmet gibi bir şahsiyetin bedduasına yol
açan bir yanlıştan en sonunda dönüldü.
Bu öyle bir yanlıştı ki bu milletin makus talihinde en
büyük etkene haiz idi.
Bu öyle bir yanlıştı ki adeta ümmetin boynundaki pranga
idi.
Bu öyle bir yanlıştı ki devletimizin üzerindeki
bereketsizliğin başlıca sebebi idi.
Bu öyle bir yanlıştı ki düşmanı sevindiriyor dostlara
ise kanlı gözyaşları döktürüyordu.
Rabbime milyonlarca kez hamd-ü senalar olsun ki bu büyük
yanlıştan dönüldü. Milletin makus talihi inşallah bundan böyle daha
iyiye doğru gidecek.
Ümmetin boynundaki prangalardan birisi parçalandı, diğerlerinin
parçalanması için de büyük bir ümit oluşturdu.
Devletin üzerindeki bereketsizlik inşallah bundan sonra büyük
nimetler olarak dönecek. En önemlisi de Fatih Sultan
Mehmet’in bedduasının ağırlığından kurtulundu.
Elhamdülillah…
Ayasofya'yı kıblesine kavuşturmak, bu millete
ikinci kez nasip oldu...
Şimdi bu büyük nimetin hakkını verme zamanı.
Doksan yıllık bir mücadelenin ardından gelen bu büyük zaferi
taçlandırmanın zamanı şimdi.
Doksan yıldır cemaate, ezana, namaza, Kur’an’ı Kerim'e hasret bu
mabedi özledikleri ile buluşturmanın zamanı şimdi.
Doksan yıllık ibadetsizliğin, zeminine secde için baş eğilmemiş
bu mabedin özlemlerini giderme zamanı şimdi…
Her gecemizi Fatihin fetih gecesindeki kıvamına
getirme zamanı şimdi…
Sabaha doğacak fethin gecesinde Fatihin ruhundaki kasırgalar
nedir?
Muştusu nedir?
Tahayyülü nedir?
Tefekkür ederek idrak etme ve anlama zamanı şimdi…
Ayasofya imanın galebesidir... Ve fakat sadece bu
kadardır...
Büyük dedelerimizin fetihleriyle yetinecek miyiz? Asıl soru
bu!
Bütün bunlar için ise imanı kavi bir gençlik ve toplum
gerekiyor. Lakin imanla yoğrulmuş bir gençlik ve toplum
oluşturmanın önünde büyük bir engel var: İstanbul
Sözleşmesi...!
Bu satırlara sık sık konu ettiğim İstanbul
Sözleşmesi’nin içeriği ve zararları hakkında bilgi sahibi
olmayan kimse kalmadı memlekette. Gerek şahsımın gerekse diğer
yazar arkadaşlarımın tekrar tekrar yaptığı uyarılar geçtiğimiz
günlerde bir karşılık görmeye başladı ama maalesef henüz bu
sözleşmenin etkilerini azaltmada yeterli değil.
Bu sözleşme tamamen ortadan kaldırılmadan gençlik ve
toplumun rahat bir nefes alması mümkün değil.
İstanbul Sözleşmesi, çok değil eğer birkaç yıl daha
yürürlükte kalacak olursa Ayasofya’nın hakkını verecek bir
toplumu yetiştirmekte maalesef başarılı olamayacağız.
Çünkü bu sözleşme öylesine sinsi ve zararlı bir sözleşme ki bir
toplumun temel taşı olan ailenin temelini kazmakla kalmıyor adeta
kezzap döküyor.
Son zamanlarda gerek gençlerin ilgi gösterdiği deizmle ilgili,
gerekse ailelerde yaşanan boşanma rakamları maalesef gelecek adına
hiç de iyi sinyaller vermiyor.
Devletimiz Ayasofya’nın açılmasıyla büyük bir rüzgâr
yakaladı. Bu rüzgâr yakın bir zamanda emin olun bir bora ve
kasırgaya dönecektir. Memleket içinde yaşanan heyecan kardeş
ülkelere de sıçradığında devletimizin yelkenleri rüzgarla dolacak
ve İslam alemine büyük bir özgüven gelecektir.
Eğer Ayasofya zaferini taçlandırmak istersek İstanbul
Sözleşmesi’nin mutlaka ama mutlaka feshedilmesi
gerekmektedir. Yoksa önümüzdeki yıllarda
Ayasofya’yı dolduracak gençleri mumla arar hale
geleceğiz.
Eğer "Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın
özgürlüğüne kavuşmasının habercisidir” sözünün
karşılığını gerçekleştirmek istiyorsak, bunu yapacak toplum
ve gençliğin boynundaki İstanbul Sözleşmesi prangasını da
parçalamak gerekir.
İstanbul Sözleşmesi şimdi feshedilmeyecekse ne zaman
feshedilecek…
Eğer Ayasofya’nın açılmasıyla yakalanan şahlanışı bu
sözleşmeyi ortadan kaldırmak için kullanamazsak bu sözleşmenin
toplumu ifsat etmesini seyretmekten başka bir şey yapamayız…
Haydi, şimdi sıra İstanbul Sözleşmesi’nde…