Şimdi moda plaza gazeteciliği
Abone olSavaş Ay, Zeytinburnu'yu bilmeyen bu iki gazeteciye ince gönderme yaptı: Malum ya; çok kazanan değil, çok gezen bilir.
Sabah yazarı Savaş Ay yeni bir polemik başlattı. Savaş Ay iki
büyük gazetenin Hürriyet ve Miliyet'in genel yayın yönetmenleri
Ertuğrul Özkök ve Mehmet Yılmaz'ın plazalarda oturmalarını
eleştirerek Zeytinburnu Olivium'u yeni öğrenmelerine tepki
gösterdi. Onların bu itirafını samim bulmayan Savaş Ay, şu
eleştirileri yöneltti:
Savaş Ay önce Ertuğrul Özkök'ün şu sözlerine yer veriyor
"Buraya gelmeye hazırlandığım sırada, Milliyet'i yöneten Mehmet
Yılmaz bana telefon açtı. Meğer o, erkenden gelip oturmuş salona.
Dedi ki: 'Hemen gelmelisin. Çünkü Zeytinburnu'nun orta yerinde
meğer iki Akmerkez varmış da, haberimiz yokmuş. Mutlaka gelip
görmen gerekir burayı. Ben çok etkilendim. Sen de gör, bak neleri
başarmışlar."
Bu her kalibreden sevgili meslektaşın, plazalar dışında
geçirdikleri epey vakitler de var elbet. Ama tercih ettikleri,
gittikleri, takıldıkları semtler de, mekânlar da malum.
Yani Zeytinburnu'nda ya da ne bileyim; Dudullu'da, Sultanbeyli'de,
hadi oraları da bırak, konuşlandıkları medya kulelerinin iki arka
sokağında ne olup bittiğinden bile bihaber oluşları, vakitsizlikten
değil, ilgisizlikten.
Seçkinci gazeteci anlayışının türediğini yazan Savaş Ay, bu
sınıfın insanlara tepeden baktığını belirterek Ertuğrul Özkök ve
Mehmet Yılmaz'a göndermeler yaptı.
Eskiden belediye otobüsüne binmeyeni gazeteci saymazlardı. Şimdi otobüsle gidip geleni, bırakın gazeteci, neredeyse adamdan bile saymayacak bir seçkinci (!) anlayış türedi. Bu tarzın özneleri ortalama yaşam biçimlerimin izini süren, oralardan haber, öykü, söyleşi derleyenleri süfliliğin, paçozluğun, kalitesizliğin izcisi olarak algılıyor handiyse...
Sadece alışveriş merkezlerini değil arka sokakları da gezerek Zeytinburnu'yu tanımalarını isteyen Ay, şunları söyledi:
Lakin yine de eğrisi doğrusuna geldi sayıyorum. Bakarsınız bu ağabeylerimiz; Zeytinburnu'nda Olivium'u görerek başlattıkları çevremizi tanıyalım faaliyetleri devamında, az ötedeki Telsiz Mahallesi'nde kıçı başı açık koşuşturan göçmen aile çocuklarını; Kirazlı muhitinde işsiz gençlerle dolu kahvehaneleri; sabah karanlığı servis araçlarından mahmur gözlerle inen fabrika kızlarını da görür, "kimlere de" gazete yaptıklarını daha iyi anlarlar. Malum ya; çok kazanan değil, çok gezen bilir...