Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçim dönemleri geldiğinde
demokrasinin karın ağrıları başlıyor:
-Felaket olur!
Bir önceki seçim döneminde de aynı pencerenin çaresizlik
balkonuna yığılmıştık:
-Demirel’in görev süresi uzatılmazsa, felaket olur!
Daha önceki bölümde ise Turgut Özal vardı:
-Çankaya’ya çıkarsa onursuzca indirilir!
Bu cümle o zaman ki SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal’a
aitti.
Özal’ı indirme planlarına kamuoyu önünde pek açıklık
getirilmiyor, sadece kulislerde fısıltı fırtınaları
estiriliyordu:
-Askerler Özal’ı indirecek!
Şimdi yeni felaket senaryolarının ortasında Başbakan Tayyip
Erdoğan oturtulmuş, kazan kaynatılıyor.
Takdir-i ilahiden sonra da siyaset yapacak gibi bir izlenim
yaratan Süleyman Demirel, Erdoğan’ın TBMM’de seçilmesi durumu için
diyor ki:
-Rahatsızlık olur!
Nasıl bir rahatsızlık olacağını ise Ertuğrul Özkök, beş ay
ötesine yönelik kurgu-bilim senaryosu şeklinde yazdı:
“17 Mayıs 2007, saat 16:35, Recep Tayyip Erdoğan 354 oy alarak
Türkiye Cumhuriyeti’inin 11. Cumhurbaşkanı oluyor.
Bundan sonra ne oluyor?
Genelkurmay Başkanlığı’nın ışıkları sabaha kadar yanıyor.
Ülkenin çeşitli bölgelerindeki askeri garnizonlardan hareketlenme
haberleri geliyor…”
Özkök, “kızım sana söylüyorum” dercesine korku filmini aklı
selime bağlıyor:
-Bu bir darbe senaryosudur. Ama Türkiye 18 mayıs sabahı asla
böyle kalkmayacak!..
Oh! Çok şükür, 28 Şubat post-modern askeri darbenin arkasında
durduğunu beyan eden bir imzadan böylesi “güvence” almak
demokrasiye rahat bir nefes aldırıyor.
Demek ki, büyük medya artık demokrasi dışı müdahalelerin içinde,
yanında, arkasında yer almayacak.
O nedenle CHP’nin sine-i millete dönmesine de gerek
kalmayacak.
Ama küçük bir şartla:
-Erdoğan en azından bir dönem daha partisinin başında
kalmalıdır!
Özkök yazısını böyle bağlıyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’de demokrasinin işi kolay değil.
Sine-i millet yerine “sıklet-i millet”e olan ihtiyacımız giderek
artıyor.