Türkiye'de yaklaşık 2 milyon geçici tarım işçisi var.
Aşağıda ülkemizin her bir yerinde hangi ürünün bu işçilerce
toplandığını gösteriyor.
Edirne’den Kars’a milyonlarca işçi çalışıyor, memleketin dört
bir yanında…
Bir kısmı bu işleri boş kaldıkları yaz aylarından yapsa da,
ömrünü sadece pamuk, fındık, çay, soğan, sarımsak, karpuz, kavun,
kiraz, çilek, kayısı toplama ile geçirenler var.
Ömrü boyunca tek çalışması bu olanlar var.
Yani bu iş geçici bir iş değil, bir çoğu için kalıcı bir iş.
Hayata tutunma yöntemi…
***
Ancak bunların sosyal güvenliği büyük bir sorun.
Zira işverenler bunların çoğunu sigortalı göstermiyor.
Esasen bu işçiler düzenli olarak çalışan kişiler.
Mahsul toplanana kadar sürekli olarak aynı işyerinde
çalışıyorlar…
Yani işverenleri bunları normal bir çalışan gibi sigortalı
yapmak zorunda…
Ama ne yazık ki uygulama öyle değil!
Tarımsal kesimde denetim çok zayıf, kayıt dışılık yüzde
85'lerde.
SGK Müfettişleri/Denetmenleri tarımsal sektörü denetlemeye
yetişemiyor.
***
Bu şekilde çalışan tarım işçilerinin Ek-5 dediğimiz özel bir
sigortalılık türüyle primlerini kendi ceplerinden ödeyerek ancak
emeklilik için sigorta hizmet günü kazanabiliyorlar.
Özel sektör tarım veya orman işlerinde süreksiz çalışan
kimselere 5510 sayılı Kanunun ek 5. maddesi ile sigortalı olma
imkânı tanınmış bulunuyor.
Bu kimselerin ek 5. madde kapsamında sigortalı olabilmek için
sigorta işlemlerini kendileri yapması ve sigorta primlerini
kendileri ödemesi öngörülmekte.
Yani primlerini kendi ceplerinden ödemeleri sistemi var…
Oysa bir fabrikada çalışanın primini işvereni ödüyor…
***
Bu kişilerin primleri daha az tutulmuştu eskiden (2011 yılında
18 gün ödeyip 30 gün kazanıyorlardı).
Şimdi ise bu avantaj ortadan kalktı, dört ay sonra tamamen
bitiyor.
Tek avantajı Bağ-Kur’lu sayılmamaları (4/a'lı statüsünde
kalmaları), bu sayede daha erken emekli olma ve Bağ-Kurlulara göre
daha yüksek maaş alabilme haklarının olması.
Şunu belirtmek lazım, 2008-2011 arasında bu hakları da
ellerinden alınmıştı bu işçilerin, Bağ-Kur’lu sayılıyorlardı. Ama
neyse ki 2011’deki yasa ile bu yanlıştan dönüldü.
Ama yine primlerini ceplerinden ödüyor işçiler.
Tabi ödeyebilirlerse...
***
Asgari ücret çok artınca şuan aylık prim tutarı asgari 2 bin 150
Lirayı geçiyor. Bu enflasyonist ortamda üç kurusu biriktirmeye
çalışıyor oysa bu işçiler.
Böyle olunca pek çoğu ödememeyi tercih ediyor.
Yani SGK’dan yararlanamıyor.
Yani ömür boyu sigortasız çalışıyor!
Yani gün gelip emekli olamıyor, rapor parası alamıyor, is
göremezlik ödeneği alamıyor.
Fiilen sosyal Güvenlik şemsiyesi dışında yaşıyor.
Böylece belki 7200 gün çalışan ama kayıtlarda bir gün bile
emeklilik için primi olmayan milyonlar var.
Burada kadınların ve ev halkının görünmez emeği de çok
fazla.
***
Tarımda sürdürülebilirliği bir de bu veçheden görmek gerek.
Tarımda kendine yeter ülke olmanın önemini görmedik mi son
Pandemi ve sonrasında Ukrayna Savaşı krizlerinde…
Ama tarımda çalışanların hakkı verilmeden işler yoluna girer
mi?
Eken, çapalayan, ilaçlayan, budayan, toplayan, elleri saban ve
orak tutmaktan nasır tutan emekçilerin Anayasal hakkı olan Sosyal
Güvenlik sağlanmadıkça tarım sektörünün düzgün işlediğinden söz
edebilir miyiz?
Tarımsal üretimde AB çalışan standartları böyle mi?
Tarımsal ürünlerin fiyatın iki-üç-dört katına çıkmışken o ürünü
üreten nasırlı eller acaba bu artıştan ne kadar hakkını alıyor?
***
Üretime katkı sağlıyor bu 2 milyon da neden gün gelip yaşlanınca
emekli olamıyor, neden sosyal güvenlikte geride kalıyor?
Nasırlı ellerin hakkı yenilen işten hayır ve bereket gelir
mi?
Bu iki milyon işçi hem tarım sektöründe denetimin artmasını ve
kendilerini sigortasız çalıştıran işverenlerin cezalandırılmasını
hem de EK-5 statüsünde ilave düzeltmeler ve iyileştirmeler
yapılmasını bekliyor…
Yani bu işçilerin alın terini kurutmadan haklarını vermenin bir
yasal yolunu bulmak gerek…
Yoksa tarımda bereket ne yapsak da kaçar…
Yazarın tüm yazıları için:
https://www.internethaber.com/bunyamin-esen-1081z.htm