Şifalı bitkiyle körlüğe çare
Abone olGülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalında geliştirilen ve halk arasında bitkiler hangileri ?
Sarı nokta” olarak bilinen göz hastalığının ilerlemesi, Gülhane
Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalında
geliştirilen ve halk arasında “kılıç otu” ya da “mayasıl otu”
olarak bilinen sarı kantaron bitkisinin kullanıldığı tedavi
yöntemiyle büyük oranda durdurulabildi.
“GATA Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Tabip Albay
Güngör Sobacı'nın geliştirdiği yöntemle, ağızdan tedavi gören
vakaların yüzde 64'ünde, damardan tedavi görenlerin ise yüzde
87'sinde körlük engellenebildi.
SARI NOKTA NEDİR
Tıptaki adı “yaşa bağlı makula dejeneresansı” olan “sarı nokta”
hastalığıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan, Gülhane Askeri Tıp
Fakültesi Dekanı ve Eğitim Hastanesi Baştabibi Prof. Tabip
Tümgeneral M. Zeki Bayraktar, ortalama ömrün uzamasına bağlı olarak
göz dibindeki “sarı nokta” adı verilen bölgedeki rahatsızlıklardan
kaynaklanan görme kayıplarında büyük artış olduğunu söyledi.
Küre şeklindeki gözün arkasında ve merkezinde, karşıdan gelen
ışığın üstüne düştüğü noktanın “sarı nokta” olarak adlandırıldığını
anlatan Bayraktar, 400-500 mikron çapındaki bu alanın görmenin en
değerli kısmı olduğunu söyledi. Bayraktar, bunun etrafındaki 3
milimetrelik bir alanın ise gözün arka kısmındaki kenar kısımlara
göre daha yüksek görme gücüne sahip bir bölge olduğunu belirtti.
Bayraktar, bu bölgelerde herhangi bir rahatsızlık ortaya çıkması
halinde görmede ileri derecede kayıp meydana gelebildiğini
bildirdi.
“Sarı nokta” hastalığının yaşın ilerlemesine bağlı olarak daha sık
görüldüğünü kaydeden Bayraktar, hastalığın ortaya çıkmasında
genetik faktörlerin yanı sıra sigara, hipertansiyon, damar
sertliği, açık renkli göz ve güneşe fazla maruz kalmanın da etkili
olduğunu bildirdi.
Bayraktar, hastalığın 50-55 yaş arasında yüzde 5-10 oranında, 75
yaş üstünde ise her 3 kişiden birinde görüldüğünü anlattı.
Bu hastalığın yüzde 90'ının “kuru tip” adı verilen tarzda ortaya
çıktığını belirten Bayraktar, hastalığın bu türünde tam görme
noktasındaki hücrelerde harabiyetin söz konusu olduğunu ifade etti.
Bayraktar, geriye kalan yüzde 10'luk dilimi oluşturan “yaş tip”
yaşa bağlı sarı nokta harabiyetinde ise hastalığın çok hızlı bir
şekilde ilerleyerek görme kaybına yol açtığını söyledi.
“HASTALIKLA MÜCADELEDE HEDEF, KAYBI
DURDURMAK”
Şikayetlerin hastalığın türüne bağlı olarak ortaya çıktığını
belirten Bayraktar, kuru tipte belirtilerin, bakılan noktanın
görülememesi ya da bu alanın ortasında bir leke görülmesi şeklinde
yavaş yavaş geliştiğini bildirdi.
Bu türde hastalık yavaş geliştiği için hastaların daha çok görme
kaybının ardından hekime başvurduklarına dikkati çeken Bayraktar,
bu nedenle bu tür belirtilere karşı duyarlı olunması gerektiğini
söyledi. Bayraktar, görme noktasındaki çok hızlı bir harabiyetin
söz konusu olduğu “yaş tip”te ise şekillerin çarpık ya da düz ve
uzun nesnelerin eğri göründüğünü belirtti.
Bu tür belirtiler ortaya çıktığında hemen bir hekime başvurulması
gerektiğini kaydeden Bayraktar, “Çünkü bu hastalığın tedavisinde
genellikle kaybedileni kazanmak söz konusu değildir. Hastalıkla
mücadelede hedef, kaybı durdurmaktır” diye konuştu.
Hastalıkla mücadelede yaşam tarzı değişikliklerinin de gerekli
olduğunu ifade eden Bayraktar, sigara alışkanlığından vazgeçilmesi,
hipertansiyon ve damar sertliği ile mücadele, kan yağlarının normal
seviyede tutulması, beslenmeye özen gösterilmesi ve kahverengi
tonda güneş gözlüğü kullanılmasının önemine işaret etti.
HASTALIĞIN TEDAVİSİNDEKİ KLASİK YÖNTEM
GATA Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalından Doç. Tabip Yarbay Hakan
Durukan da, son yıllarda en fazla başvurulan en klasik tedavi
yöntemlerinden birinin ”fotodinamik” tedavi olduğunu söyledi.
Durukan, bu tedavi yöntemiyle özel bir boyanın enjekte edildiği
sarı noktanın altında gelişen anormal damarların tıkanarak
küçültüldüğünü ve böylelikle hastanın görme duyusunun korunduğunu
anlattı. Bu tedavide tek seansta sonuç alınmasının mümkün
olmadığını kaydeden Durukan, 1-2 yıl devam eden tedavi sürecinde
yılda ortalama 4-6 kez enjeksiyon yapılmasının zorunlu olduğunu
bildirdi.
DÜNYADA İLK KEZ GELİŞTİRİLEN TEDAVİ YÖNTEMİ
GATA Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalından Prof. Tabip Albay Güngör
Sobacı tarafından dünyada ilk kez geliştirilen, sarı kantaron
bitkisinin kullanıldığı tedavi yönteminde ise hastalığın
ilerleyişinin durdurulmasında büyük başarı elde edildi.
2000 yılından beri yürüttüğü çalışmasında hastalara bu bitkinin
ağız ya da damar yoluyla verildiğini kaydeden Sobacı, bu tedavinin
klasik yönteme göre zaman ve maliyet avantajı olduğunu
belirtti.
1-2 yıl süren klasik tedavide yılda 4-6 seans uygulanmasının
gerekli olduğuna dikkati çeken Sobacı, geliştirdiği yöntemde ise
toplam 3 seansın yeterli olduğunu söyledi. İlacın verilmesinden 6
saat sonra hastanın gözündeki sarı noktada oluşan damarların
lazerle kurutulduğunu anlatan Sobacı, 3 ayda bir kontrol edilen
hastanın bu süre içinde günde 3 kez ilacı almaya devam ettiğini
kaydetti. Sobacı, bunun hem yeni damarların oluşmasını
engellediğini, hem de hastanın psikolojik açıdan rahatlamasını
sağladığını bildirdi.
Klasik tedavi yönteminin seansının maliyetinin en az 2 bin YTL, bu
yöntemin seansının maliyetinin ise 30 YTL olduğunu kaydeden Sobacı,
ayrıca geliştirdiği yöntemin yan etkilerinin diğer yönteme göre
“yok denecek kadar az” olduğunu anlattı. Sobacı, ağızdan uygulanan
tedaviyi alan hastaların 3 yıldır izlendiğini ve 4. yıla
girildiğini belirterek, bu hastaların yüzde 18'inde görme artışı,
yüzde 20'sinde görme kaybı olduğunu, yüzde 64'ünde ise görme
düzeyinin korunduğunu söyledi.
Sobacı, damar yoluyla tedavi uygulanan hastaların takibinde 3. yıla
girildiğini belirterek, bu vakaların yüzde 6.5'inde görme artışı,
yüzde 6.5'inde görme kaybı olduğunu, yüzde 87'sinde ise görme
düzeyinin korunduğunu kaydetti.
Sobacı, henüz bilimsel çalışma aşamasında olan yöntemin Sağlık
Bakanlığından gerekli iznin alınmasından sonra
yaygınlaştırılabileceğini belirtti.
SARI KANTARON NEDİR
Çok eskilerden beri içinde pek çok iyileştirici ve doğa üstü güçler
olduğuna inanılan sarı kantaron, halk arasında “kanom”, “kılıç
otu”, “mayasıl otu”, ”yara otu” gibi adlarla biliniyor.
Dümdüz ayakta duran ve 90 santimetreye kadar yükselebilen bitkinin
sarı çiçekleri, ezildiğinde kırmızı bir sıvı salgılıyor.
Sarı kantaron, 2 bin 200 metreye kadar yüksekliğe sahip
çayırlıklarda, orman ve tarla kıyılarında yetişiyor.
Bitki çay olarak sinirsel rahatsızlıklara, histeriye ve düzensiz
adet kanamalarına karşı da kullanılabiliyor.
Kantaron yağının ise dıştan kullanımda yaralara, çatlaklara,
lumbago ağrılarına ve güneş yanığına karşı çok etkili olduğu
bildiriliyor.