Şiddetin Karanlık Dünyası
Abone ol"Türklük ve Kürtlük", meselesine insani ve entelektüel bir bakış.
Türkiye’de Kürt sorunu tartışılırken, genellikle gözden kaçan bir nokta var: Siyasi kavramlar, sosyolojik analizler ve teoriler eşliğinde tartıştığımız bu meselenin genellikle ‘insanî’ boyutunu göz ardı ediyoruz.
Mümtaz’er Türköne’nin bugünlerde yayımlanan adlı kitabı, bu bakımdan farklı bir gözle okunmayı, değerlendirilmeyi hak eden bir eser. Kitabın önsözünde Mümtaz’er hoca da gözden kaçan insanî dramları yüzümüze çarpan bir anekdot aktarıyor: “Zaman gazetesine, Kürt sorunu hakkında yazdığım yazılardan biri üzerine, Muğla’da üniversite öğrencisi olan bir Kürt gencinden kısa bir mail gelmişti: Ben, anadile saygıdan ve farklı bir ana dil ile büyüyenlerin toplum içinde çektiği zorluklardan bahsediyor ve ancak empati duygusu ile bazı şeyleri kavrayabileceğimizden bahsediyordum. Genç ise adeta, ‘sizin söyledikleriniz de bir şey mi?’ der gibi, sırf ana dili Türkçe olmadığı için karşılaştığı bir felaketi anlatıyordu. Anlattığı şey gerçekten de, bir delikanlının başına gelebilecek benim ise aklımdan hiç geçmeyecek bir felaketten başka bir şey değildi. Kürt genci üniversitede okurken bir Türk kızına âşık oluyor. Sırf duygularını Türkçe olarak yeteri kadar ifade edemeyeceği korkusuyla aşkını itiraf edemiyor. Bana, ‘İçine düştüğüm bunalımı anlayabiliyor musunuz?’ diye soruyordu.”
Bütün sorunları ipotek altına alan sorun
Böylesine iç burkan bir dramdan ele alan kitap, sağlam mantık kurgusuyla Türkiye’nin bütün sorunlarını ipotek altına alan Kürt sorununa çözüm önerileri getiriyor. ‘Tek Bayrak Tek Devlet’ söyleminden ‘Kürt sorununa gelene kadar hangi yolların/engellerin aşılmaya çalışıldığını anlatıyor. 12 Eylül sonrası yaşananların anlatımı kitabın merkezini oluştursa da, bu sorunun miladına dair söylenmesi gerekenleri de unutmamış Türköne. Ankara ve Diyarbakır’ın şehir olarak siyasal portresini çizen yazar, ‘Kürt Realitesi’nden Kürt Sorunu’na gelinen noktada İstanbul’un çözüm modeli olabileceği tezini öne sürüyor. Dokuz bölümden oluşan kitabın her bölümünde Türköne’nin uzun yıllar kafa yorduğu bu sorun üzerine birikimini görmek mümkün. Türköne, güncelden yola çıkarak on yıllara yayılmış bu sorunu gereği gibi analiz edebilmek için ‘resmin bütünü’nü görmeyi başarıyor.
“Terör Sorunu’ndan Kürt Sorunu’na” başlıklı ilk bölümde Türköne, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne, vardığımız noktada, üniformalı ‘milli birlik ve bütünlük’ yorumundan vazgeçmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Türköne, bu bölümde, Kürt sorununu üç ayak üzerinde konuşmak ve tartışmak gerektiğini söylüyor ki bu öneri Türköne’nin meseleye bakışını da özetliyor: Birinci adım, herkesin soruna demokrasi ve hukuk içinde çözüm araması gerektiği ve terörün koşulsuz olarak reddedilmesi. İkinci adım, kültürel hakların evrensel standartlarda tanınması ve hatta pozitif ayrımcılığın tartışılması. Kürt siyaseti yapanların, Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları ile bunların bayrak gibi sembolleri konusunda gösterecekleri hassasiyet ise üçüncü adımı oluşturuyor. Mümtaz’er Türköne, böylelikle, Kürt sorununda çözüme doğru atılacak büyük adımın temel etkenlerini de belirlemiş oluyor.
Kitapta ilgi çeken bölümlerden biri de “Şiddetin Karanlık Dünyası” adını taşıyor. Türköne, bir taraftan gelecek yasaklama ve baskının öteki taraftan gelecek şiddete dönüştüğünü, bu kısırdöngünün sorunun çözülmesi bir yana, meseleyi iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdiğini -haklı olarak- yeniden hatırlatıyor. Türklük ve Kürtlük kitabında değinilmemesi gereken bir başka nokta, Türköne’nin hepimizi hem Kürt milliyetçilerinin hem de Türk milliyetçilerinin tutumları üzerinde tekrar durmaya davet etmesi. Türköne’nin tespitleri -ve dolaylı olarak- çağrısı yankı bulduğu sürece Kürt sorununun çözümünde aşama kaydedileceğine kuşku yok.
Türkiye’de akademisyenlerin köşe yazarlığına genellikle kuşkuyla bakılır. Oysa Mümtaz’er Türköne, Zaman’da yazmaya başladığı günden bu yana, akademik birikimin hantallaştırmadığı, aksine zenginleştirdiği bir üslupla yazdığı en çok merak edilen köşe yazarlarından biri haline geldi. Bu köşe yazarlığı serüveninin de katkıda bulunduğu Türklük ve Kürtlük, meseleyi hem insani hem entelektüel boyutlarıyla kuşatan, göz ardı edilmemesi gereken bir çalışma.