Sezer'den Erdoğan'a Meclis'ten cevap
Abone olBaşbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yasamanın yürütme ve yargıdan önce geldiğini söylemişti. Cumhurbaşkanı Sezer Erdoğan'a Meclis'ten cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, hukuk devleti ilkesinin
geçerli olduğu sistemlerde egemenliği kullanan organların
birbirlerine üstünlüğünün sözkonusu olamayacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer, 22'nci Dönem'in 3'üncü Yasama
Yılı'nı açış konuşmasına, milletvekilleriyle birlikte olmaktan
duyduğu mutluluğu dile getirerek başladı. TBMM'nin, ulusal
egemenliğin temsilcisi ve demokratik rejimin temel kurumu olduğunu
vurgulayan Sezer, Meclis'in her zaman ülke sorunlarına duyarlılıkla
sahip çıktığını, aldığı tarihsel kararlarla laik ve demokratik
Cumhuriyetin gelişimine hız kazandırdığını, çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşma ve onu geçme çabalarına çalışmalarıyla katkıda
bulunduğunu belirtti. Dünyanın ve buna bağlı olarak Türkiye'nin
önemli bir dönemden geçtiğini bildiren Sezer, konuşmasını şöyle
sürdürdü: ''Uygar toplum-çağdaş devlet-güçlü ülke ortak hedefine
ulaşmak yolunda, Atatürk devrimleri ve anayasal ilkeler ışığında,
toplumsal uzlaşma da sağlayarak gerekli adımları atmalıyız. Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin, geçmişte olduğu gibi bu süreçte de
kararlarıyla öncü rol üstleneceğine inanıyoruz. Bir kez daha
vurgulamak isterim ki, ulusumuzun Yüce Atatürk'ün önderliğinde
büyük özverilerle kurduğu Cumhuriyet, her koşulda sahip çıkmamız
gereken en değerli varlığımızdır. Dünyada hayranlıkla karşılanan
atılımları kısa sürede gerçekleştirebilmemizin önünü açan laik ve
demokratik Cumhuriyet, aydınlık yarınlara ulaşabilmemizin en önemli
güvencesidir. Yurttaşlarımızın, Cumhuriyet'i, Atatürk ilke ve
devrimlerini, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğümüzü korumak
için birlik içinde ve sorumluluk bilinciyle hareket edeceğinden
kuşkumuz yoktur. Üzerimize düşen görevleri tam olarak yerine
getirdiğimizde, daha güzel günlere ulaşmamız kolaylaşacaktır.''
-SİYASİ PARTİLER VE SEÇİM YASALARINDA DEĞİŞİKLİK- Değişim
rüzgarlarının güçlü biçimde duyumsandığı, koşulların her geçen gün
farklılaştığı bir dünyada yaşandığını ifade eden Sezer, gelişme ve
gönenç düzeyi ne olursa olsun hiçbir ülkenin bu değişim sürecinden
kendini soyutlayamayacağını söyledi. Sezer, dünya üzerindeki her
bölge, her ülke, her toplum, her bireyin, bir yandan değişimin yol
açtığı olumlu gelişmelerden yararlandığını, bunun yanında olumsuz
gelişmelerin neden olduğu risklerle de karşı karşıya kaldığını
belirtti. 21. yüzyılın başlarındaki deneyimler başta olmak üzere,
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşananların, demokrasi, temel hak
ve özgürlükler, küresel barış, gönenç, güvenlik ve istikrarın
önemini çarpıcı biçimde gösterdiğini kaydeden Sezer, şöyle konuştu:
''İnsanlığın ortak amacı olan demokrasi, günümüzde, halkın aracılar
yardımıyla yönetildiği bir (aracılı demokrasi)ye dönüşmüştür. Bu
nedenle, (katılımcı demokrasi) kavramı, temsili demokrasinin
sorunlarını çözme yönünde yeni bir seçenek olarak belirmiştir.
Katılımcı demokrasi, halka görüşlerini doğrudan anlatma olanağı
sağlamakta; kitlelerin, genel politikaları belirleyen ve
yürütenleri genel seçim düzeneğiyle denetleyebilmesine olanak
yaratmaktadır. Bireylerin, toplumsal sonuçlar yaratan kararların
alınma sürecine katılmalarının, düşünce ve çözüm üretmelerinin,
demokrasi bilincinin yerleşmesi ve siyasal kültürün gelişmesine
katkıda bulunacağı tartışmasızdır. Anayasa'da yurttaşların seçme,
seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma hakları güvence altına
alınmış olmasına karşın, bu hak tek başına katılımcı demokrasinin
gerçekleşmesi için yeterli olmamaktadır.'' Sezer, siyasal
partilerde, parti içi denetim düzeneklerinin işlevselliğinin
artırılması, parti üyeliği kurumunun sağlıklı çalıştırılması ve
kullanılan oyların ''Temsilde adalet'' ilkesine uygun biçimde
Parlamento'ya yansımasının sağlanmasının önem taşıdığını söyledi.
Siyasi partiler ve seçim yasalarının katılımcılığı temel alan bir
yapıya kavuşturulması için gerekli düzenlemelerin bir an önce
yapılması gerektiğini kaydeden Sezer, bunun kamuoyunun
beklentilerini karşılayacağını ifade etti. -ERKLER AYRILIĞI-
Toplumların gelişme düzeyleri ile hukukun gelişme düzeyi arasında
yakın ilişki olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Sezer, toplumsal
örgütlenmenin ulaştığı en ileri ve çağdaş aşamanın, hukuk devleti
düzeyi olduğunu belirtti. Sezer, çağdaş demokrasilerin belirleyici
özelliğinin ''Hukuk devleti'' niteliği olduğunu kaydettiği
konuşmasında, bu niteliğin Türkiye Cumhuriyeti'nde evrensel
ölçütlere uygun biçimde gerçekleştirilmesi, geliştirilmesi ve
korunmasının zorunlu olduğunu söyledi. Hukuk devletinin, çoğulcu,
katılımcı, demokratik, sosyal olma temeline dayanan ve laiklikle
tamamlanan bir bileşke olduğunu bildiren Sezer, sözlerini şöyle
sürdürdü: ''Anayasa'da hukuk devleti ilkesi bağlamında benimsenen
değerler, Cumhuriyet'in diğer niteliklerinin de güvencesidir. Aynı
zamanda, bireylerin devlet gücü karşısında korunmaları
gereksiniminden doğmuş olan (hukuk devleti) ilkesi, devlet gücünün
kötüye kullanılması olasılığına karşı alınması gereken tüm
önlemleri de kapsamaktadır. Çünkü hukuk devleti, iktidar gücünün
baskı yönetimine dönüşmesini önlemenin temel aracıdır. Bu bağlamda,
çoğulcu demokrasinin gelişip kurumsallaşabilmesi için, hukuk
devleti ilkesiyle yaratılan özgürlükçü ortama gereksinim duyulmakta
ve bu yüzden demokrasi, ancak hukuk devletinin egemen olduğu
rejimlerde yaşayabilmektedir. Öte yandan, çağdaş demokrasilerde
erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiştir. Egemenlik tektir ve
ulusundur. Erkler ise devlet organları arasında paylaştırılmıştır.
Her organ kendi alanında ulusal egemenliğe dayalı devlet yetkisini
kullanmaktadır. Hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu sistemlerde,
egemenliği kullanan organların birbirlerine üstünlüğü söz konusu
olamaz. Anayasa'nın başlangıcında, güçler ayrımının, belli devlet
yetki ve görevlerinin kullanılması anlamına geldiğinin ve sınırlı
uygar bir işbölümü ve işbirliği olduğunun belirtilmesinin nedeni
budur.'' Hukuk devleti niteliğinin en önemli sonucunun, hukukun
üstünlüğü ilkesinin kabul edilmesi olduğunu bildiren Sezer,
Anayasa'nın 11. maddesinde, anayasal kuralların bağlayıcı ve üstün
olduğunun belirtilmesinin, hukukun üstünlüğünün en üst düzeyde
yaşama geçirilmesi olduğunu söyledi. Sezer, bu kuralların, başta
yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere herkesi bağladığını,
bağlayıcılığın, en üst norm olan anayasal kurallara uygun düzenleme
yapılması anlamına geldiğini ifade etti. İktidar gücünün yasama ve
yürütme tarafından kullanılması nedeniyle Anayasa'nın üstünlüğünü
ve bağlayıcılığını yargının sağlayacağını bildiren Sezer, ''Bu
yetkinin yargıya verilmesi gücün dengelenmesi anlamına gelmektedir.
Bu nedenle, Anayasa'nın 138 ve 1. maddelerinde yargı kararları ile
Anayasa Mahkemesi kararlarının, tüm organları ve yönetimi, kısaca
herkesi bağladığı açıkça kurala bağlanmıştır'' dedi. Anayasa
Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının yasama işlemleri yönünden
ayrı anlamı ve önemi bulunduğunu belirten Sezer, mahkemenin
kararlarının Anayasal kural, kavram ve ilkelere içerik
kazandırdığını kaydetti. ''HIZLA GEÇİRİLEN YASALAR...'' Sezer,
hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca anayasal
kuralların bu kararlardaki içerikleriyle birlikte ele alınması ve
çıkarılacak yasalarda, anayasal kurallar kadar bu kararların da
gözönünde bulundurulmasının anayasal zorunluluk olduğunu vurguladı.
Yasaların genel, nesnel ve soyut olması ve kamu yararı amacı
taşıması gerektiğini de belirten Sezer, şunları söyledi: ''Maddi
anlamda yasanın taşıdığı genellik ve genellikten kaynaklanan
süreklilik, yasama sürecinin çoğulcu ve katılımcı olmasını gerekli
kılmaktadır. Bu durum, yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan bir
düzen kurmayı ve sürdürmeyi amaçlayan hukuk devletinin de
gereğidir. Ayrıca, toplumun çeşitli kesimlerince yeterli düzey ve
süre ile tartışılması, yasaların uygunluk ve kalıcılığının
koşuludur. Toplumda yeterince tartışılıp olgunlaştırılmadan Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine alınan ve hızla geçirilen, bu
nedenle de sıklıkla değiştirilen yasalar, uygulayıcıların
duraksamalarına ve düzenlemeden etkilenenlerin hukuksal
durumlarında belirsizliklere yol açabilecektir ki, bu durum,
Devlet'e olan güveni zedeleyecek sonuçlar yaratabilecektir. Hukukun
temel ilkelerine dayanmayan, Devlet'in amacı ve varlık nedeniyle
bağdaşmayan yasaların kamu vicdanında olumsuz tepki yaratma
olasılığı yüksektir. Bu tür yasalar, hukukun yüceliğini
yansıtmadığı gibi, bunları hukuk devleti işlemleri olarak nitelemek
de güçtür.'' Sezer, ekonomideki sonuçların umut verici olmakla
birlikte tümüyle iyimserliğe kapılmamız için yeterli olmadığını
bildirdi. Sezer, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, güçlü bir
ülkenin, ancak güçlü ve istikrarlı bir ekonomiyle sağlanabileceğini
ifade etti. Ekonomik dengeleri kurulmamış, ulusal geliri hakça
dağıtılmayan ve kişi başına ulusal geliri insanca yaşamaya yetmeyen
ülkelerde toplumsal gönenç ve huzurdan söz edilebilmesinin
olanaksız olduğunu ifade eden Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türk ekonomisi önemli bir gelişme ivmesi yakalamış görünmektedir.
Enflasyon tek sayılı düzeye inmiş, büyüme hızında ve kapasite
kullanımında yüksek oranlara ulaşılmış, dışsatımda önemli artışlar
sağlanmış, turizm canlanma sürecine girmiş, durgunluk aşılmaya,
güven ortamı oluşmaya başlamıştır. Bu sonuçlar umut verici olmakla
birlikte, tümüyle iyimserliğe kapılmamız için yeterli değildir.
Yalnızca oranın büyüklüğüne odaklanıp, büyümenin niteliğini
sorgulamamak, geleceği tasarlamada kimi olguları gözden kaçırmamıza
neden olabilecektir. Çünkü, yılın ilk yarısında gayrisafi ulusal
gelirdeki büyüme; dış ticaret açığı, cari işlemler açığı ve tarım
sektöründeki daralma ile birlikte yorumlanmalı, dışalım vergileri
ve özel tüketim giderlerindeki artışın etkisi gözardı
edilmemelidir. Ayrıca, yılın ilk yarısı itibariyle dışsatımın
dışalımı karşılama oranı, kritik eşiğin altında gerçekleşmiştir.
Cari işlemler açığının finansman kaynaklarındaki olası değişiklik,
kırılganlığı yeniden artırabilecektir. Ekonomik büyümeye ilişkin
gelişmeleri, bölüşüm, istihdam, kamu hizmetleri ve dış ticarete
konu yapısal ögeler ve borç stokundaki artışla birlikte düşünmekten
ve halkımızın gönencini gerçekten artıracak durumda olup olmadığını
sorgulamaktan kaçınılmamalıdır. Türkiye'nin çağdaşlaşma hedefi,
gelir dağılımında bugün görülen en alttaki gelir dilimi ile en
üstteki gelir dilimi arasındaki 10 katı bulan farkın ortadan
kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Farkın küçültülmesinin, reel
büyümenin ve dengeli paylaşımın sağlanmasıyla gerçekleştirilmesi
önem taşımaktadır.'' İŞSİZLİK SORUNU İşsizlik sorununun bütün
ağırlığı ile sürdüğünü bildiren Sezer, özellikle genç işsiz
sayısının gittikçe arttığını söyledi. Sezer, her yıl, bir milyona
yakın yurttaşın çalışma yaşamına katılma çağına geldiği gerçeği ile
birlikte ele alındığında sıkıntının boyutlarının tüm çıplaklığıyla
karşımıza çıktığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Sezer, işsizlik
sorununun ekonomik olduğu kadar toplumsal yönüyle de ele alınarak
çözümlenmesi gerektiğini kaydetti. Sosyal güvenlik sistemindeki
sorunların çözülemediği ve sosyal güvenliğin
yaygınlaştırılamadığının da bir gerçek olduğunu bildiren Sezer,
şöyle konuştu: ''Özel yatırım eğiliminin artması, ülkeye yabancı
sermaye yatırımının artarak girmesi, finansman kaynakları
üzerindeki baskının ortadan kaldırılarak özel kesimin, yatırımları
için finansman olanaklarından daha büyük ölçüde yararlanabilmesi,
istihdam sorununun çözümüne olumlu etki yapacaktır. Bu süreçte,
işsizliği azaltmaya yönelik geçici çözüm çabaları da gözardı
edilmemelidir.'' Toplam dış borç stokundaki azalmaya karşılık iç
borçlarda sorunun büyüyerek sürdüğünü kaydeden Sezer, ''İç borç
stokunun her ay artış göstermesi, ülkeyi bir borç sarmalına
sürükleyerek ileride yeni sorunlara neden olabilecektir'' dedi.
MALİ AFLAR Sezer, borçlanma gereksiniminin hızla azaltılması, vade
ve tutar yönünden kabul edilebilir düzeylere indirilmesi için
sağlıklı kaynaklara gerek bulunduğunu belirtti. Bu bağlamda, genel
bütçe gelirlerinin artırılması, adil bir vergi dağılımının
gerçekleştirilmesi, etkin ve basit vergi toplama yöntemlerinin
geliştirilmesi, vergilerin harcanmasında özenli davranılmasının
zorunluluğuna dikkat çeken Sezer, mali aflara başvurulmamasının
önem taşıdığını söyledi. Mali afların iki önemli olumsuz sonucunun
deneylerle ortaya çıktığını kaydeden Cumhurbaşkanı Sezer, ''Mali
af, bir yandan vergi ödemesinde azalmaya neden olurken, diğer
yandan Devlet'e güveni sarsmaktadır'' dedi. Borçlanma gibi sonucu
kestirilemeyen yöntemler yerine vergi gelirini artırıcı önlemlere
yönelinmesi gerektiğini ifade eden Sezer, bunun için de ekonominin
kayıtlı duruma getirilmesinin en önemli hedeflerden biri olduğunu
kaydetti. EKONOMİK KALKINMAYA İŞLERLİK KAZANDIRILMASI Sezer, BM'nin
İnsani Gelişme Raporu'nda Türkiye'ye ilişkin göstergelerin, 70
milyonun birlikte yaşama istencinden güç alan, stratejik önemi olan
bir bölgede bulunan, zengin tarih ve kültür mirasına sahip, dinamik
ve girişimci insanların yaşadığı ülkede, bu potansiyelin yeterince
kullanılmadığının bir işareti olarak yorumlanması gerektiğini
söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı'nın "Temel Amaçlar ve Strateji" belgesinde, Dördüncü Türkiye
İktisat Kongresi sonuç bildirgesindeki hedeflerin, sektörler ve
bölgelerarası kaynak tahsislerinin uzun erimli bir ekonomik
kalkınma stratejisi doğrultusunda yönlendirilmesini zorunlu
kıldığını ifade etti. Bu bağlamda, üç yıldır uygulanan istikrar
programları nedeniyle ele alınamayan uzun erimli, dengeli
sanayileşme ve ekonomik kalkınmaya işlerlik kazandırılmasının
zorunlu olduğunu vurgulayan Sezer, şöyle konuştu: ''Ekonomik
kalkınma ve süreklilik gösteren büyüme için, başta bankacılık olmak
üzere mali kesimin, ekonominin reel kesimiyle koşut bir gelişme
göstermesi zorunludur. Kullanılabilir fonların girişimcilere kısa,
dolaysız yoldan ve düşük maliyetle aktarılabilmesi, mali
piyasaların, bankacılık sektörünün sağlıklı çalışmasına bağlıdır.
Bu bağlamda, genel olarak mali piyasalar ve özel olarak da
bankacılık kesimi ile ekonomi politikaları arasında tutarlı organik
bağlar yeniden oluşturulmalıdır. Aşınan ve eskiyen altyapı
yatırımlarından başlanarak, ulaştırma-haberleşme, sulama ve başta
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde olmak üzere geri kalmış
bölgelere dönük, özellikle emek yoğun sektörlerdeki yatırım
projeleri ile kamu kesimine sürükleyici yatırım dinamizmi yeniden
kazandırılabilir. Bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi'nin
tamamlanmasının ülkemiz yönünden yararını önemle ve özenle
vurgulamak isterim. Ayrıca, özel sektörün riskli gördüğü teknoloji
yoğun projelerde, kalkınmasını başarmış ülkelerde olduğu gibi
kamusal işletmeler ya da ortaklıkların görevlendirilebileceği
gözden uzak tutulmamalıdır. İstihdama, bölgesel dengesizliği
gidermeye ve döviz kazandırmaya katkıda bulunan sektörlere ve
ülkemizin teknoloji kapasitesini yükseltmeye dönük projelere kredi
ve enerji desteği sağlanmalıdır. Turizm sektöründe, doğa ile
uyumlu, çevreye duyarlı, sektör içi çeşitliliğe katkı getirecek
özel sektör yatırımlarının özendirilmesine hız verilmelidir.
Böylesi bir yatırım ortamı, doğrudan yabancı sermaye için de en
uygun iklimi yaratacaktır.'' DEVLETİN SOSYAL NİTELİĞİ Cumhurbaşkanı
Sezer, devletin, "Sosyal" niteliğine de gerektiği biçimde yeniden
kavuşturulması gerektiğini ifade ederek, devletin faiz giderlerinin
azaltılması ile birlikte, eğitime, sağlığa ve adalete daha çok
kaynak ayrılmasını istedi. Sosyal güvenlik kuruluşlarının
gelirlerini artırmak için kayıtlı çalışmanın sıkı denetime alınması
gereğine dikkat çeken Sezer, sosyal güvenlik kuruluşlarının
gelirlerini etkin biçimde değerlendirmelerini sağlayıcı
düzenlemelerin de gündeme getirilmesi önerisinde bulundu. Sezer,
Türkiye'nin kalkınmasının temel gereklerinin başında, çağa uygun
eğitim ve öğretimin geldiğini bildirdi. Sezer, TBMM'nin 22. Dönem
3. Yasama Yılı'nı açış konuşmasında, bilgi çağı ve bilgi toplumu
gibi kavramların, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun
kullanımını içermeleri nedeniyle teknoloji ağırlıklı görünse de
temelde nitelikli insan kaynağına dayandığını belirtti. Bu yönden
bakıldığında, eğitim-öğretim sisteminin, hem nitelikli insan gücü
yetiştirilmesini sağladığını hem de uzun dönemde bilim ve teknoloji
üretimi yoluyla ekonomik ve sosyal gelişmede kilit rol oynadığını
kaydeden Sezer, şöyle konuştu: ''Ülke kalkınmasının temel
gereklerinin başında, çağa uygun eğitim-öğretim gelmektedir. Bilim
ve iletişim teknolojilerindeki gelişme de eğitim-öğretim sistemini
etkilemektedir. Eğitim-öğretim sürecindeki temel ilkemiz,
dogmalardan arınmış, evreni aklın öncülüğünde ve bilimin
araçlarıyla algılayan, bilim ve teknoloji ile barışık, sorumluluk
bilinci gelişmiş, ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için
çaba gösteren, Cumhuriyet'in temel ilkelerinin değerini bilen ve
korumaya kararlı kuşaklar yetiştirmek olmalıdır. Aslında bilim,
teknoloji ve sanayide üstün olan ülkelerin biçimlendirdiği
küreselleşen dünya üzerinde saygın yer edinebilmenin başka yolu da
bulunmamaktadır.'' ZORUNLU EĞİTİM Temel eğitimin süresinin 8 yıla
çıkarılmasından sonra yaşanan gelişmelerin sevindirici olduğunu
ifade eden Sezer, ancak, henüz aşılamamış çok önemli sorunlar
bulunduğunu söyledi. Sezer, ilköğretim çağındaki bir milyon gencin
eğitim olanağından yararlanamadığını, okulların çoğunun sekiz
yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitimin gereksinmelerini
karşılayabilecek özellikte olmadığını, kalabalık sınıf sorununun
çözümlenemediğini, gelişen eğitim teknolojilerini kullanabilecek
yeterli sayıda öğretmen yetiştirilemediğini kaydetti. Zorunlu
eğitim süresinin 12 yıla çıkarılmasının gerektirdiği fiziksel
altyapının kurulmasını geciktiren kimi olumsuzlukların bir an önce
giderilmesi gerektiğini ifade eden Sezer, ilköğretim sisteminin en
önemli sorunlarından birinin de öğrencileri orta öğretime
yönlendirmedeki yetersizlik olduğuna dikkati çekti. Yükseköğretim
sisteminin, ilk ve ortaöğretimde olduğu gibi, önemli sorunları
içinde barındırdığını bildiren Sezer, üniversitelerin, Anayasa ve
Yükseköğretim Yasası ile verilen görevleri yerine getirebilecek
güçten yoksun olduklarını kaydetti. Türkiye'de kamu kaynaklarından
öğrenci başına ayrılan payın, dünya ortalamasının ancak yarısına
ulaştığını belirten Sezer, akademik kariyer yapılması
özendirilemediği için, yeterli sayı ve nitelikte öğretim üyesi
yetiştirilemediğini, bütçe ödeneklerinin yetersizliği nedeniyle,
üniversitelerin yapı özellikleri ve donatımlarının eğitimin
gerektirdiği düzeye ulaştırılamadığını söyledi. Cumhurbaşkanı
Sezer, yükseköğretimin bilimsel, yönetsel ve mali özerklik anlayışı
içinde yapılandırılması, bu anlayış içinde ülke kalkınmasıyla
ilişkisinin kurulması gerektiğini vurguladı. ENERJİDEKİ GELİŞMELER
Enerji sisteminin önündeki en büyük engellerden birinin dışa
bağımlılık olduğunu ifade eden Sezer, geçen yıl birincil enerji
tüketimimizin yerli kaynaklardan karşılanma oranı yalnızca yüzde 28
düzeyinde kaldığını bildirdi. Sezer, enerji tüketiminin ortalama
yüzde 5'lik bir oranla sürekli artmasına karşılık yerli üretimin
azalmasının bu oranın her geçen gün daha da düşmesine neden
olduğunu söyledi. Yerli enerji üretimindeki bu olumsuz gidişin
önüne geçilebilmesinin bilinen en geçerli yolunun, tüketimin çoğunu
oluşturan fosil yakıtların ülkedeki bilinen rezervlerinin
artırılmasından geçtiğini kaydeden Sezer, ''Bu da ancak,
ayrıntılarıyla planlanmış kararlı bir arama seferberliğiyle
olanaklıdır'' dedi. Sezer, dışa bağımlılığın azaltılması konusunda
etkili olacak bir diğer önlemin de eldeki rezervlerin
işletilmesinde hız ve verimliliğin artırılması olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Sezer konuşmasında, Türkiye'nin, dünya petrol ve
doğalgaz rezervlerinin yaklaşık dörtte üçüne sahip üretici
ülkelerle en önemli tüketici ülkelerin merkezinde yer almasının,
enerji zengini Hazar ve Orta Doğu bölgeleri ile Avrupa arasında bir
köprü oluşturmasına olanak sağladığını söyledi. Doğu-Batı Enerji
Koridoru tasarısıyla ilgili gelişmelerin mutluluk verici olduğunu
bildiren Sezer, Türkiye'nin bunun yanı sıra çerçevesindeki diğer
ülkelerle de enerji konularındaki işbirliğine verdiği önemi
sürdürmesini istedi. Sezer, enerjideki olumlu gelişmelerin yanında,
Karadeniz'de giderek artmakta olan petrol taşımacılığının birlikte
getirdiği tehlikelerle başetmenin yollarının aranmasına önem
verilmesi gerektiğini, Boğazlar üzerindeki yükün hafifletilmesi
için gerekli hatların bir an önce yaşama geçirilmesinin zorunlu
duruma geldiğini kaydetti. BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK GELİŞME Bilimsel
ve teknolojik gelişmenin, ekonomik büyümenin itici gücünü
oluşturduğunu da ifade eden Sezer, ''Bilimi geliştirmek, bilgiyi
üretime dönüştürerek ülke gönencini arttırmak tüm ulusların ortak
amacı olmuştur'' dedi. Bilimin geliştirilmesi ve bilginin
üretilmesinin, ilerlemenin temel kaynağını oluşturduğunu bildiren
Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bilimin geliştirilmesi ise
özgür ortamın sağlanması ve bu alana yeter ölçüde kaynak
ayrılmasıyla olanaklıdır. Özellikle pozitif bilimlerde araştırma
çalışmalarına ağırlık verilmesi zorunludur. Son dönemlerde, devlet
kurumları ile özel kuruluşların teknoloji geliştirme alanında
değişik projeler çerçevesinde ortak çalışmalar yapması
sevindiricidir.'' ÇEVRE KİRLİLİĞİ Cumhurbaşkanı Sezer, dünyanın son
yüzyılda hızlı sanayileşme ve kentleşme olgusu yaşadığını, kentsel
yerleşimler ve sanayi yerleşimlerinin orman alanlarının azalmasına,
doğal dengenin bozulmasına yol açtığını söyledi. Tüketim
alışkanlıklarındaki değişmenin doğal kaynaklar üzerindeki baskıları
yoğunlaştırdığını belirten Sezer, sanayilerin ve kentlerin
atıklarının çevre sorunlarının büyük boyutlara ulaşmasına neden
olduğuna dikkati çekti. Sezer, insanlığın doğal çevrenin korunması
gerektiğinin bilincine ancak hava, toprak ve su kaynaklarının aşırı
kirliliğinin, çölleşmenin, iklim olaylarının doğurduğu sorunları
yaşayarak vardığını belirtti. Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin
doğal, kültürel ve tarihsel kaynakların, sürdürülebilir kalkınma
anlayışı içinde korunmasını ve değerlendirilmesini çağdaş bir
yaklaşımla sağlayabildiğini göstermesi ve anlatması gerektiğini
söyledi. AİLE PLANLAMASI Sağlık alanında, yurttaşların daha iyi
yaşam olanaklarına kavuşturulması, doktorların ve diğer sağlık
çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi, nitelikli
eleman gereksinimi ve daha fazla yurttaşımızın sağlık güvencesinden
yararlanabilmesi yönünde temel eksiklikler bulunduğunu belirten
Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Anayasa'da devlete, bireylerin
yaşamını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama görevi
verilmiştir. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinin zamanında, nitelikli,
dengeli, tüm yurttaşlara açık biçimde yapılmasını sağlamak yönünde
etkin adımlar atılmalıdır. Kaynakların verimli kullanılması, hizmet
niteliğinin iyileştirilmesi, sağlık standartlarının geliştirilmesi,
bölgelerarası hizmet dengesinin sağlanması, genel sağlık sigortası
sisteminin oluşturulması gibi çeşitli alanlarda yapılan
çalışmaların uygulamaya konulmasına hız kazandırılmalıdır. Koruyucu
ve ilk basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, bu bağlamda
aile hekimliği uygulamalarının yaygınlaştırılması ve etkin işleyen
bir hasta yönlendirme sisteminin geliştirilmesi önem
taşımaktadır.'' Aile planlaması, ana ve çocuk sağlığının
iyileştirilmesinin toplumun geleceğinde önemli etkisi olduğunu
vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, aile planlamasının, ülkenin
gönenciyle de yakından ilgili olduğunun unutulmaması gerektiğini
söyledi. Konuşmasında uyuşturucu sorununa değinen Sezer, bunun
devletin sürekli olarak izlemesi gereken bir konu olduğunu
belirtti. Sezer, uyuşturucu alışkanlığının yayılmasının toplum
üzerinde doğuracağı kötü sonuç nedeniyle, bu sorunla kararlı
biçimde uğraşılması gerektiğini ifade etti.