Sezerden çok sert uyarılar
Abone olSert mesajlar Büyükanıt'tan değil Sezer'den geldi. Sezer, rejim, laiklik ve Çankaya konusunda konuştu.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer son kez Harp Akademileri'nde
subaylara hitap etti. Sezer Başbakan Erdoğan'ın ismini vermeden
adaylığına karşı çıktı. Yaptığı konuşmada cumhurbaşkanlığı
seçimleri, terör, rejim ve laiklikle ilgili mesajlar verdi...
İşte Öne çıkan başlıklar
-Devletin temel değerleri kırmızı çizgilerdir
herkesin bu kurallara uyması gerekir.
-Cumhurbaşkanının siyasal tarafsızlığı anayasa
gereğidir.
Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı siyasal tarafsızlıktır. Anayasa'nın 101. maddesinin son fıkrasında, "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir" denilerek, Cumhurbaşkanı'nın siyasal yönden tarafsız olması gerektiği açık biçimde belirtilmiştir.
-Cumhurbaşkanı'nın anayasal ilkelerden yana taraf
olması, siyasal taraflılık biçiminde yorumlanamaz.
-Türkiye'nin her türlü tehlikeye karşı savunulması en büyük
hakkımızdır.
-TSK'ya karşı zamanlanmış bir oyun oynanıyor.
Ulus devletin, Ulus birliği ve Ülke bütünlüğünün, tekil devlet ve laik Cumhuriyet'in koruyucusu ve güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri de, ilk kez iç ve dış odakların hedefi durumuna gelmiştir. Bu odaklar niyetlerini açıkça sergileyerek işi "hesap sorma" söylemine kadar vardırmışlardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasal rejimin korunması yönünden,
tüm anayasal organ ve kurumlar gibi görevli ve taraftır. Ordu'yu
yıpratarak etkisizleştirmek için, zamanlaması ayarlanmış bir oyun
oynanmaktadır.
-Siyasal rejim büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır.
Cumhuriyetin temel değerleri ilk kez tartışma konusu
oldu.
Türkiye'de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir
dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya
kalmamıştır. Laik Cumhuriyet'in temel değerleri ilk kez açıkça
tartışma konusu yapılmaktadır. İç ve dış güçler, bu konuda aynı
amaç doğrultusunda çıkar birliği içinde hareket
etmektedir.
-Gerici tehdit bugün ulaştığı boyutuyla kaygı nedenidir.
Atatürkçü Cumhuriyet rejiminin yaşadığı iç
tehlikeleri ise uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Bunun için
1930'lu, 40'lı, 50'li, 60'lı yıllara dönmeye de gerek yoktur.
Türkiye'de son 15-20 yıldır yaşanan toplumsal gelişmeler, toplumsal
ve bireysel yaşamda sergilenen çağ dışı görüntüler, dinci fetvalar,
saldırılar ve karışmalar, kamusal alanlarda türban kullanılmamasına
ilişkin tüm yüksek yargı kararlarına karşı tutumlar, görevi din
adamı yetiştirmek olan okulları bitirenler ile tarikat ve cemaat
mensuplarının Devlet'in her kademesine yerleştirilmeye
çalışılmaları, Türkiye'nin nereye götürülmek istendiğinin
anlaşılması için yeterli olacaktır.
-Ilımlı İslamın çok kısa sürede, radikal İslama dönüşmesi
kaçınılmaz.
Dış güçler, Türkiye'nin İslam ülkelerine model olabilmesi için öncelikle siyasal rejiminin "laik Cumhuriyet"ten, "demokratik Cumhuriyet" adı altında, "Ilımlı İslam Cumhuriyeti"ne dönüştürülmesini öngörmektedirler.
Ilımlı İslam, Devlet'in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal düzeninin din kurallarından belli ölçüde etkilenmesi anlamına gelmektedir. Bu niteliğiyle Ilımlı İslam modeli, İslam'ı kabul eden diğer ülkeler için bir ilerleme sayılsa da, Türkiye Cumhuriyeti yönünden büyük bir geriye gidiş, daha açık söylemiyle, "irticai" bir modeldir.
İşin dikkat çekici yanı, Türkiye Cumhuriyeti rejimini ılımlı
İslam'a dönüştürmek için, dış ve kimi iç odakların çıkar birliği
yapmaları ve bunu demokratikleştirme adı altında gerçekleştirmeye
çalışmalarıdır.
- Türk siyasal rejimi bugüne kadar hiç olmadığı kadar
tehlike altında
Oysa bu odakların bilmesi gereken üç önemli gerçek vardır:
Birincisi, ister "ılımlı", ister "köktenci" olsun, din devleti ile
demokrasinin yan yana getirilmesi, tarihe ve bilime ters düşen bir
yaklaşımdır. İkincisi, ılımlı İslam'ın çok kısa sürede radikal
İslam'a dönüşmesi kaçınılmazdır. Üçüncüsü de, Türkiye Devleti,
rejim seçimini, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte 84 yıl önce
yapmıştır. Bu rejim, Atatürk ilke ve devrimleri ile Atatürk
Ulusçuluğu'na bağlı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti
temelinde biçimlenen aydınlanmacı ve çağdaş bir rejimdir.
Laiklik, din ve inanç özgürlüğüne indirgenemez.
Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sosyal, siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal temelinde laiklik ilkesi vardır. Tüm ilke ve devrimler, başka bir deyişle Atatürkçü Cumhuriyet laiklik ilkesine dayanmaktadır.
Basın özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan özgürlüktür.
Demokratik toplumlarda basının işlevi, bu hak ve özgürlükler bağlamında kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi vermek, eleştiri ve yorumlarla kamuoyu oluşturmak, toplumu aydınlatmaktır.
Bu önemli işlevi nedeniyle basın özgürlüğünün, kamu otoritelerine karşı olduğu kadar özel güçlere karşı da korunması gerekmektedir.
Medyanın belli kişi ya da gruplar elinde toplanması, gücünün o kişi ya da grupların çıkarı için kullanılmasına neden olabilecektir.
Bu durum, bir yandan ekonomik alanda haksızlık yaratacak, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecek ve medya gücünün çıkar amaçlı kullanılmasına hizmet edebilecektir.
Kamu hizmeti veren medyanın, kişi ya da grupların eline geçerek bireysel çıkarlara hizmet edecek ticari nitelik kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesi, medyanın Devlet'le ticari ilişkiye girmenin aracı olarak kullanılması kamu yararı ve kamu düzenine zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda demokrasiyi de olumsuz etkileyecektir.