Sezer, milletvekillerini uyardı
Abone olCHP'nin sık sık alkış tufanına tuttuğu Sezer'in uyarılarının başını dini konular meselesi ve Irak'a asker konusu çekti
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM'de Irak'a asker gönderme
konusunda uluslararası hukuka uyulması uyarısında bulundu. Sezer,
devletlerin kendilerini uluslararası hukukla bağlı saymasının dünya
barışı yönünden önemli olduğunu vurgulayarak, "Anayasamızın 92'nci
maddesiyle TBMM'ne verilen yetkinin `uluslararası hukukun meşru
saydığı' durumlar için öngörülmüş olması da uluslararası
ilişkilerin ulaştığı boyut yönünden son derece anlamlıdır. Yüce
Meclisimizin bu konuda üzerine düşen sorumlulukları eksiksiz
biçimde yerine getireceği kuşkusuzdur" dedi. Cumhurbaşkanı Sezer,
TBMM'nin yeni yasama yılının açılışında yaptığı konuşmada,
Irak'taki gelişmeleri değerlendirdi. Sezer, Irak'ın toprak
bütünlüğünün ve siyasal birliğinin korunmasının, Irak'ın ve
bölgenin istikrarının vazgeçilmez ögesi olduğunu, Irak halkının
biran önce huzura kavuşmasını, kendi geleceğini özgürce
belirlemesini ve uygar uluslarar asındaki yerini almasını
dilediğini bildirdi. Sezer, Türkiye'nin Irak'ı demokratikleşmke
sürecinde destekleyeceğini belirtirken, gelecekte Irak'ın nasıl
biçimleneceğinin ve ülkenin istikrara kavuşmasının müttefiklere
oranla Türkiye'yi çok daha yakından ilgilendirdiğini vurguladı.
Irak'a yönelik askeri bir operasyonun ancak son bir seçenek
olabileceğini sürekli dile getirdiklerini anımsatan Sezer,
"Gelişmelerin bugün geldiği nokta ortadadır. Ne yazık ki savaş
engellenememiş, ancak savaş ile çözümlenebileceği varsayılan kimi
sorunlar, belki biçim değiştirip, daha da ağırlaşmış olarak
karşımıza çıkmıştır" dedi. Sezer, gelinen noktada, Irak'a asker
gönderilmesi konusunun Türkiye'de ayrıntılarıyla tartışıldığını
belirterek, bu konuda bir karar alınırken, ulusal çıkarların
öncelikle gözönünde bulundurulması ve Türkiye'nin bölgesindeki
konumu ile tarihsel bağlarını da dikkate alacak kapsamlı bir
değerlendirme yapılması gerektiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Sezer,
Anayasa'nın 92'inci maddesine göre, uluslararası hukukun meşru
saydığı durumlarda savaş hali ilanı, TSK'nın yabancı ülkelere
gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına
izin verme yetkisinin TBMM'de olduğunu anımsatarak, "Bu bağlamda
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine izin
verme yetkisi, Anayasa'da açıkça TBMM'ne verilmiş (münhasır) bir
yetkidir. Bu nedenle, uluslararası hukuka uygunluk koşulunun
gerçekleşip gerçekleşmediğinin doğrudan TBMM'nce saptanması ve
gerekli iznin verilip verilmeyeceğine ilişkin kararın yine TBMM'nce
oluşturulması Anayasa kuralı gereğidir" diye konuştu. Sezer, dış
politikanın hızla değişiklik gösteren ve önemli bir bölümü önceden
öngörülemeyen koşullarının, ülkeyi kimi zaman bir dizi karmaşık
sorunla karşı karşıya bırakabildiğini de ifade etti. Sezer, Irak
konusunda kritik kararlar alınırken akılcı, sağduyulu ve temkinli
yaklaşımlarla tüm ögelerin en iyi biçimde gözetilmesinin doğal
olduğunu kaydetti. Soğuk savaş dönemi sonrası dünyada teknoloji,
iletişim, ulaşım sektörlerinde yaşanan gelişmelerin, uluslararası
dengeleri güçlü ülkeler yararına hızla değiştirdiğini de vurgulayan
Sezer, bu durumun, uluslararası kurumların ve uluslararası hukukun
önemini belirginleştirdiğine dikkat çekti. Sezer, güçsüz olanın
güçlü karşısında korunmasının ancak bu kurumlar ve uluslararası
hukuk aracılığıyla sağlanabildiğini de belirterek, şunları söyledi:
"Devletlerin kendilerini uluslararası hukukla bağlı sayması, Dünya
barışı yönünden önemlidir. Anayasamızın 92'nci maddesiyle TBMM'ne
verilen yetkinin (uluslararası hukukun meşru saydığı) durumlar için
öngörülmüş olması da uluslararası ilişkilerin ulaştığı boyut
yönünden son derece anlamlıdır. Yüce Meclisimizin bu konuda üzerine
düşen sorumlulukları eksiksiz biçimde yerine getireceği
kuşkusuzdur." AB'YE ÜYELİK SÜRECİ ÖDÜNSÜZ SÜRDÜRÜLMELİ Ulusal
birliğin temeli olan Atatürk ilke ve devrimlerinin, çağdaş düzeye
ulaşmada sarfedilecek çabalarda yolu aydınlatacağını anlatan Sezer,
"Ülkemizin çağdaş dünyayla bütünleşme yolunda gerçekleştirdiği
yapısal dönüşümlerin olumlu sonuçlarının alınmaya başlanması,
demokratikleşme ve Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde bizlere güç
vermektedir. Bu konuda ilerlemeyi ödün vermeksizin sürdürmeli ve
gerekli uygulamaları hızla yaşama geçirmeye özen göstermeliyiz"
diye konuştu. AB ile uyum sürecinin kısa sürede
tamamlanabilmesinin, benzeri dönüşümlerin uygulamalarının kararlı
biçimde sürdürülmesine bağlı olduğunu vurgulayan Sezer, Meclisin ve
hükümetin bu süreçteki etkinliğinin övgüye değer olduğunu söyledi.
DİNSEL KAYNAKLI AYRIŞMAYA ÖDÜN VERİLMEMELİ Gelişmekte olan bir ülke
olarak Türkiye'nin önemli sorunlarının olduğunu da kaydeden Sezer,
bu sorunların ancak uzlaşma kültürü içinde, elbirliğiyle hareket
edilerek çözülebileceğine işaret etti. Çağdaş uygarlık düzeyine
yakınlaştıracak uygulamalar hayata geçirilirken, toplumun tüm
kesimlerini kucaklayan, uzlaştırıcı bir anlayışa daha fazla
gereksinim olacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, "Etnik ya da
dinsel kaynaklı ayrışmaya ya da bölgesel farklılıklar üzerinde
birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya yönelik hareketlere ödün
verilmemelidir" diye konuştu. CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ DEĞİŞEMEZ,
DEĞİŞTİRİLEMEZ Sezer, bugün Türk Ulusunun, onurlu ve saygın bir
ulus olarak Cumhuriyet'in 80'nci kuruluş yılına ulaşmanın kıvancını
yaşadığını da anımsattı. Cumhuriyet'le birlikte çerçevesi çizilen,
Atatürk ilke ve devrimleriyle güçlendirilen Devlet yapısının, Türk
Ulusu'nun kendi özgür istenciyle benimsediği çağdaşlık seçiminin
sonucu olduğunu belirten Sezer, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ntelikleri
değişemez, değiştirilemez. Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik ve
sosyal bir hukuk devleti olma niteliğini sonsuza dek koruyacaktır"
şeklinde konuştu. İKTİDAR GÜCÜNÜN ÖLÇÜLÜ KULLANILMASI Kamu yararı
gözetilerek oluşturulan düzenin bozulmamasının, ancak hukuk
kurullarına uymak ve uyulmasını sağlamakla olanaklı olduğunu
vurgulayan Sezer, çoğulcu demokrasilerde yönetme hakkının, sayısal
çoğunluğu seçimle elde eden siyasal iktidarla ilgili olduğunu
söyledi. Sezer, "Ancak, sınırsız çoğunluk yönetimi, bir başka
deyişle çoğunluğun mutlak egemenliği kabul edilmemiştir. Çoğunluğun
sağladığı iktidar gücünün ölçülü kullanılması zorunlu kılınmıştır.
Egemen olan, katılımcılıkla desteklenmiş düşünsel çoğunluktur.
Farklı düşünceleri anlamak ve onlardan yararlanmak sistemin
gereğidir" şeklinde konuştu. Halk kavramının, çoğunluğu oluştursa
da yurttaşların bir bölümüne indirgenemeyeceğini, bunun
yurttaşların tümünü kapsayan bir olgu olduğunu belirten Sezer, "Bu
nedenledir ki sayısal çoğunluk, gelenekler, kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesiyle sınırlandırılmıştır. Kararların, demokrasinin
özüne uygun olması açıklık ve özgürlük içinde yeterince
tartışılarak olgunlaştırılıp alınması önem taşır" diye konuştu.
Demokrasinin yalnızca çoğunluk yönetimini öngördüğü için değil,
aynı zamanda azınlıkta kalanların korunması ve onların görüşlerinin
yönetime yansıtılması nedeniyle üstün nitelikli bir yönetim sistemi
olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer, "Güç sahibi olan
iktidarın, kendisine oy vermeyenlerin haklarına ve düşüncelerine
saygı gösterip onları gözönünde bulundurması demokrasinin
erdemidir" diye konuştu. MEDYA GÜCÜ KÖTÜYE KULLANILMAMALI
Demokratik toplumlarda basının işlevinin, kamu yararını
ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi
vermek, eleştiri ve değer yargıları sunarak kamuoyunu oluşturmak,
toplumu aydınlatmak olduğunu kaydeden Sezer, şöyle konuştu:
''Basınla ilgili yasal düzenlemeler yapılırken, basın özgürlüğünün
demokrasiyi işleten ve ona yaşam veren en önemli öge olduğu ve
anayasal kurallar gözönünde bulundurulmalıdır. Basın özgürlüğü,
kamu güçleri karşısında olduğu kadar, özel güçlere karşı da
korunmalıdır. Bu bağlamda, medyanın belli kişi ya da grupların
elinde toplanmamasına önem verilmelidir. Tekelleşen medya, bir
yandan ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken,
öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecek, medya gücünün
çıkar amaçlı kullanılmasına hizmet edebilecektir. Medya gücünün
kötüye kullanılması, kamu yararı ve kamu düzenine zarar vermekle
kalmayacak, demokrasiyi de olumsuz yönde etkileyecektir. Medyanın
çoğulculuğunu koruyucu önlemler alınması, bağımsız ve tarafsız
yayıncılığın sürdürülebilmesi için gereklidir. Unutulmamalıdır ki,
kamu hizmeti yapan medyanın tekelleşerek sorumluluk bilincinden
uzaklaşması, bireysel çıkarlara hizmet edecek ticari nitelik
kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesi, medyanın devlet
ile ticari ilişkiye girmesi, kuşkusuz demokrasinin yozlaşmasına
zemin hazırlayacak, basının varlık nedeni ile çelişecektir.''
''Basın görevini yerine getirirken, meslek ilkelerini ve ettiğini
gözetmeli, kişilik haklarına, kişilik değerlerine, özel yaşama,
gizlilik alanına saygı göstermelidir'' diyen Cumhurbaşkanı, ''Basın
çalışanlarının statüleri yasal güvenceye bağlanmalıdır. Bu
ilkelerin gözetilmesi, basının saygınlığının ve güvenilirliğinin
korunması yönünden önemli ve zorunludur'' dedi. KAMU HİZMETİ Kamu
hizmetinin sağlıklı, etkili ve verimli yürütülmesinin, büyük ölçüde
kamu görevlilerinin nitelik ve yeterliliklerine bağlı olduğunu, bu
hizmeti yürütecek kadroların deneyimli olmasının, kamu yönetiminde
başarıyı sağlayan en önemli ögelerden biri olduğunu vurgulayan
Sezer, kamu personel rejiminde, kamu hizmetinin düzenli, sürekli,
etkili, verimli ve ekonomik bir biçimde yürütülebilmesi için
''kariyer'' ve ''liyakat''ın temel ilkeler olarak benimsendiğini
hatırlattı. Kamu görevlilerinin hukuksal durumlarının bu ilkeler
esas alınarak düzenlenmiş olmasına karşın, Türkiye'de her iktidar
değişikliğinde yönetim görevindeki kamu personelinin de
değiştirilmek istendiğine dikkati çeken Sezer, şöyle konuştu:
''Devletin sürekliliği esas olduğu için kamu görevlilerinin
sürekliliği de korunmalıdır. Kamu görevlileri devlette istikrar
ögesidir. Kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini engelleyen kamu
görevlisinin, görevini yapmamış olacağı ve bunun hukuksal
sonuçlarına katlanacağı açık bulunduğundan, sıkça yinelenen, 'kendi
ekibimle başarılı olabilirim' savının, kamu görevlilerinin siyasal
partilerin değil, Devlet'in görevlileri olduğu dikkate alındığında,
hukuksal dayanağı bulunduğundan söz edilmesi olanaksızdır.
Kuşkusuz, kamu görevlileri siyasal iktidarların kararlarını
uygulamak zorundadırlar. Ancak, bu kararları uygularken kamu
yararını ve yasal kuralları gözetirler. Bu nedenledir ki, kamu
görevlileri siyasal yozlaşma, yolsuzluk, adam kayırma ve popülist
politikalar önünde bir engeldir. Bu yüzden, kamu görevlilerinin
siyasallaştırılmamasında kamu yararı vardır.''