Sezer mesajında kimliği vurguladı
Abone ol2005 yılına damgasını vuran konulardan biri de alt-üst kimlik tartışmaları oldu. Cumhurbaşkanı Sezer, yeni yıl mesajında tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı.
Son dönemde yaşanan "kimlik" tartışmalarına katılan
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, tartışmalara Atatürk’ün "Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir" sözüyle son
noktayı koydu. Sezer, "Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti,
Ülkesi ve Ulusu’yla bölünmez bir bütündür ve tekil devlet yapısına
sahiptir. Kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulus
sözkonusudur; bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden
vazgeçilemez" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Sezer, yayınladığı yeni
yıl mesajında, başta AB üyeliği olmak üzere, hedeflere ulaşmak için
birlik içinde çalışılacağını vurguladı. Sezer, politikaları
sorumluluk bilinciyle oluşturmaya, Türkiye’nin ulusal hedeflerini
ve çıkarlarını ilgilendiren konularda "siyasetüstü" bir yaklaşımla
hareket etmeye, toplumsal uzlaşmanın sağlanmasına, kurum ve
kuruluşların işbirliğine özen gösterilmesi gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Sezer, siyasal güdülerin, toplumsal önceliklerin
önüne geçmesine izin verilmemesi, her zaman ve her koşulda kamu
yararı gözetilerek, ulusal birliği zedeleyecek tutum ve
davranışlardan, kamu vicdanında rahatsızlık yaratan uygulama ve
düzenlemelerden uzak durulması gerektiğini vurguladı. Sezer,
Cumhuriyetin temel niteliklerini çok yakından ilgilendiren sonuçsuz
tartışmalarla gündem yaratmaya uğraşmak yerine, gerçek sorunlara
eğilinmesi, sorunların aşılabileceği inancının her koşulda
korunması, Ulusa, Devlete, demokrasiye güvenilmesi gerektiğini
vurguladı. "Kimlik" tartışmalarına da değinen Sezer, sözlerini
şöyle sürdürdü: "Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti, Ülkesi ve
Ulusu’yla bölünmez bir bütündür ve tekil devlet yapısına sahiptir.
Kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulus sözkonusudur;
bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemez.
Ulus’un adı, Yüce Önder’in şu özlü sözünde belirtilmiştir: ’Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir.’ O Ulus ki,
tarihte eşigörülmemiş bir özveriyle yurdunu yabancı işgalcilerden
kurtarmış, tasada ortaklık yapmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş,
tüm devrimleri birlikte gerçekleştirmiş, Cumhuriyet’in
kazanımlarından birlikte yararlanmış, sevinci ve güzellikleri
birlikte yaşamıştır. Bilinmelidir ki, çağdaş devletlerde de
yurttaşlık hukuksal bağı yanında bir de ulus kimliği vardır ve bu
kimlik, ortak çıkarların, ortak coşkuların, ortak duyguların ve
ortak bir dilin toplamıdır. Anayasa’nın başlangıcında ve 2.
maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Anayasa’nın Atatürk
ulusçuluğuna dayandığı, Türk Ulusu’nun çıkarlarının her türlü
etkinliğin üzerinde olduğu belirtilmiştir. Anayasamıza göre, Türk
Ulusu, siyasal bir birliktir ve tekil devlet yapısıyla doğrudan
ilişkilidir. Ulusal kimlik bilincini yerleştirmeden tekil devlet
yapısını korumak olanaksızdır. Anayasa’daki ulusçuluk anlayışı,
ırksal ve dinsel ögelere değil, gurur ve övünmede, sevinç ve
tasada, hak ve ödevlerde, nimet ve külfette ortaklık ve birlikte
yaşama isteği gibi değerlere dayanmaktadır. Geçmişte yaşanan ortak
acılar ve sevinçler, birlikte kazanılan zaferler, ülke ve ulus
çıkarını her şeyden üstün tutma, ülkü ve amaç birliği, çağdaşlaşma
yolunda verilen savaşım bu değerleri oluşturmaktadır. Bunun doğal
sonucu olarak Anayasa, ’Türk Devleti"ne yurttaşlık bağıyla bağlı
olan herkesi (Türk) sayan kuralıyla, birleştirici ve bütünleştirici
bir ulusçuluk anlayışını benimsemiştir. Devletin ülkesi ve ulusuyla
bölünmez bütünlüğü, çağdaş ulusçuluk anlayışının belirgin
niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Çok kültürlü toplumlarda
’birlik’, ulusal devletle sağlanmış ve ’tek ulus’ ilkesi bu birliği
pekiştiren en önemli öge olmuştur. Toplumu oluşturan yurttaşların
tek ulus çatısında toplanması, laiklikte olduğu gibi, farklılıklar
korunarak birlikte yaşamanın en etkili yoludur. Türk Devleti’ne
yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması, Türk
Ulusu’nu oluşturan ögelerin etnik kimliklerinin yadsınması anlamına
gelmemektedir. Tam tersine, etnik kökeni, dini ne olursa olsun tüm
yurttaşların Türk Ulusu olarak adlandırılması, yurttaşlar
arasındaki eşitliğin sağlanması, ’çoğunluk’ içinde bulunan çeşitli
etnik kökenli yurttaşların ’azınlık’ durumuna düşmesini önleme
amacına yöneliktir. Anayasa’daki ’Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk
Ulusu’nundur’ kuralı da, ’Türk Ulusu’ kavramının, çoğunluk-azınlık
ya da din ve ırk ayrımı yapılmadan yurttaşların tümünü kapsadığını
göstermektedir. Türk Ulusu’nun birliğini ve huzurunu bozmaya
yönelik uğraşlar, tekil devleti hedef alan girişimlerdir. Bu
girişimlerin sonuçsuz kalmaya mahkum olduğu bilinmelidir." LOZAN’I
TARTIŞMAYA AÇMAK KABUL EDİLEMEZ Türk Ulusu’nun birliğini ve
huzurunu bozmaya yönelik uğraşların, tekil devleti hedef alan
girişimler olduğuna işaret eden Sezer, Lozan Barış Antlaşması’nın
kimi kurallarının tartışmaya açılmak istenmesinin de bu kapsamda
değerlendirilmesi gereken, anlamsız ve kabul edilemez bir girişim
olduğunu vurguladı. Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını
ve uluslararası düzeydeki eşitliğini dünyaya kabul ettiren Lozan
Barış Antlaşması’nın, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan benzer
anlaşmalardan bugün geçerliliğini ve güncelliğini koruyan tek belge
olduğunu anımsatan Sezer, "Ulusal birliğimize, bölünmez
bütünlüğümüze zarar vermeyi amaçlayan, hukuksal geçerliliği
olmayan, Lozan Antlaşması’nda yer almayan ve Türkiye’nin egemenlik
haklarıyla bağdaşmayan kimi beklentilerin gündeme getirilmesine
anlayışla yaklaşılması beklenemez" dedi. Türkiye’nin, cumhuriyetin
kazanımları sayesinde, bölücü terör başta olmak üzere karşısına
çıkarılan güçlüklere karşın, bölgesinde laik, demokratik, çağdaş
rejimiyle örnek gösterilen bir ülke konumunda olduğunu dile getiren
Sezer, şöyle dedi: SİYASİLERE UYARI "Tüm bunlar bilinirken, dış
dünyadan, Cumhuriyet’in nitelikleri ve Devlet’in temel kurumları
ile ilgili dayanağı olmayan açıklamalar yapılması bizleri başka
düşüncelere götürmektedir. Türkiye, uluslararası alandaki
ilişkilerinde başkalarının yönlendirmesi ya da istemleri
doğrultusunda hareket etmeyecektir. Siyasal kimliği ya da temsil
ettiği makam ne olursa olsun herkesin, Türkiye Cumhuriyeti’nin
değerlerine, kurumlarına, egemenlik haklarına saygı göstermesi ve
ülke gerçeklerini doğru değerlendirmesi gerekmektedir." BAKAN VE
MÜSTEŞAR HSYK’DAN ÇIKMALI Cumhurbaşkanı Sezer, "Yine Anayasamızda,
yargı erkinin yürütmenin etki ve karışmasından uzak tutulabilmesi
için kimi düzenlemelere yer verilmiştir. 140. maddede, yargıçların
mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre
görev yapacakları; 138. maddede, yargıçların, Anayasa, yasa ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri;
hiçbir organ, makam, merci ya da kişinin, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat
veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde
bulunamayacağı kurala bağlanmıştır" dedi. Yargı organlarının
kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları
konularında yargı bağımsızlığını gölgeleyecek yöntemlerden uzak
durulmasının, hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu vurgulayan
Sezer, yargıç ve savcıların tüm özlük ve disiplin işlerinin,
Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi
önemli yetkilerle donatılmış HSYK’nın oluşumunda bir siyasal parti
mensubu olan bakanın ve onun buyruk ve direktifleri ile hareket
eden müsteşarın yer almasının yargı bağımsızlığını, dolayısıyla
hukuk devleti ilkesini zedelediğine işaret etti. YOLSUZLUKLARIN
ÜZERİNE KARARLILIKLA GİDİLMELİ Yolsuzluklar konusunun, acilen ve
kararlılıkla üzerine gidilmesi gereken bir sorun olarak gündemdeki
yerini koruduğunu dile getiren Sezer, yolsuzlukların önlenmesinde
yetersiz kalınmasının, toplumda huzursuzluk ve umutsuzluk
yarattığını, Devletin temel organlarına karşı güven kaybına yol
açtığını ve hukuk devletine inancı sarstığını söyledi. Sezer,
yozlaşmanın bir ürünü olan yolsuzluklarla savaşımda başarıya
ulaşılmasının, her şeyden önce yasama, yürütme ve yargı
organlarının, kamu görevlilerinin, basının, sivil toplum
kuruluşlarının ve yurttaşlarn, bu konuda ortak istence sahip
olmalarına bağlı olduğunu dile getirirken, "Sonuçlarıyla birey,
toplum ve Devlet yaşamını olumsuz etkileyen yolsuzluk eylemlerine
karşı toplumun izleyeceği duyarlı tutum caydırıcı bir işlev
yaratacak, ayrıca yetkilileri olaylar karşısında daha kararlı
davranmaya yönlendirecektir" dedi. Etik değerlerin temeli olan
dürüstlüğün yanı sıra, saydamlığın, katılımcılığın ve hesap
verilebilirliğin bir yönetim ilkesi olarak benimsenmesinin,
yürütülen çabaların başarısını artıracağına işaret eden Sezer, "İyi
eğitilmiş, etik değerlerle donatılmış kuşaklar yetiştirilmesi,
yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi; ulusal gelirin hakça
paylaşımının sağlanması; sınırsız bir yargısal soruşturmaya olanak
tanıyan sistem oluşturulması; denetimlerin eksiksiz, nesnel,
yansız, bağımsız yapılması, yolsuzluk olaylarını önemli ölçüde
azaltacaktır" diye konuştu. DOKUNULMAZLIKLAR KALDIRILMALI Mesajında
yasama dokunulmazlıkları üzerinde de duran Sezer, TBMM üyeliği
süresince olsa da bir milletvekilinin kişisel eylemi nedeniyle
dokunulmazlığa sahip olmasının, yasama erkinin yüceliğiyle
bağdaşmadığını kaydetti. Yolsuzlukla savaşında başarılı
olunabilmesinin, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla yakından
ilgili olduğunu dile getren Sezer, yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasının, toplumsal beklentilere olumlu yanıt oluşturacağını
ifade etti. SEÇİM BARAJI YENİDEN DÜZENLENMELİ Cumhurbaşkanı Sezer,
ulusal egemenliğin kaynağının ulusal istenç olduğunu vurgularken,
ulusal istencin ancak özgür seçimlerle yaşama geçirilebileceğini
dile getirdi. Bunun için Anayasada tüm yurttaşlara seçme, seçilme
ve siyasal etkinlikte bulunma hakkı getirildiğini ifade eden Sezer,
yine Anayasada seçim yasalarının, temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmesinin
öngörüldüğünü belirtti. Sezer şöyle dedi: "Temsilde adalet, siyasal
partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, seçimlerde aldıkları
oy oranında temsilci bulundurmasını gerektirmekte, alınan oyla
orantılı temsilci sayısıyla yaşama geçirilebilmektedir. Yönetimde
istikrar ise, oyların siyasal partiler arasında aşırı bölünerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansımasının yaratacağı
istikrarsızlığın önlenmesini anlatmaktadır. Bu ilkenin yaşama
geçirilmesi, oyların temsilci sayısına dönüşmesinde, ’baraj’ olarak
adlandırılan oransal sınırlar konulmasını zorunlu kılmaktadır.
Birbirinin karşıtı gibi görünen bu iki ilkenin, seçme ve seçilme
hakkının özünü zedelemeyecek ve Devlet yönetimini aksatmayacak
biçimde birbirini dengeleyerek yasaya yansıması anayasal
zorunluluktur. Bu duyarlı denge, aynı zamanda demokratik hukuk
devleti niteliğinin gereğidir. Yönetimde istikrar ilkesi, salt
çoğunluğu sağlayacak seçim sistemini değil, istikrarlı yönetimi
olanaklı kılacak adaletli bir temsil sistemini gerektirmektedir.
Bundan amaç, seçmenin siyasal dağılımının parlamentoya
olabildiğince uygun ve adaletli biçimde yansımasıdır. Adalet, aynı
zamanda yönetimde istikrarın da temel koşuludur. Yalnızca ya da
ağırlıklı olarak istikrarı gözetmenin, istikrarsızlık kaynağı
olacağı açıktır. Kuşkusuz, temsilde adaletin sağlanması için,
seçmenin siyasal dağılımının tümüyle parlamentoda temsil edilmesi,
başka bir deyişle siyasal partilerin tümünün Meclis’te temsilci
bulundurması da savunulamaz. Bu sistemin de, yönetimde istikrar
ilkesine aykırı düşeceği açıktır. Ne var ki, oy kullanan seçmenin
yaklaşık yarısına ilişkin siyasal görüşün parlamentoda temsil
edilmediği bugünkü seçim sistemini temsilde adalet ilkesiyle
bağdaştırmak olanaksızdır. Önemli olan, kabul edilebilir bir ’baraj
oranı’ ile her iki ilke arasındaki duyarlı dengeyi
sağlayabilmektir." EĞİTİMİ YOZLAŞTIRACAK UYGULAMALARDAN KAÇINILMALI
Cumhurbaşkanı Sezer, gelecek kuşaklara, yurttaşı olmaktan gurur
duyacakları, başarılarıyla övünecekleri bir ülke bırakmanın, onlara
aydınlık yarınlar hazırlamanın herkesin ortak sorumluluğu olduğunu
ifade etti. Türkiye’nin, benimsediği hedeflere ulaşmak için,
Cumhuriyet’in temel niteliklerinden ödün vermeden demokrasiyi,
insan haklarını ve hukuk devleti ilkesini geliştirmek zorunda
olduğunu belirten Sezer, bilgi toplumunun gerektirdiği altyapı
yatırımlarının gerçekleştirilmesi, bu bağlamda Atatürk ilkeleri
doğrultusunda çağdaş eğitimin yaygınlaştırılması ve kalitesinin
artırılmasının büyük önem taşıdığına işaret etti. Sezer, eğitimde
kaliteyi düşürecek, Öğretim Birliği ilkesini zedeleyecek, laik
eğitim sisteminin yozlaşması sonucunu doğuracak uygulamalardan
kaçınılması gerektiğini kaydederken, "Unutulmamalıdır ki, toplumsal
ve ekonomik yapılarını, sanayilerini ve eğitim sistemlerini
bilimsel yeniliklere göre uyarlayan ülkeler, dünyadaki ilerleme
yarışında ön sıralarda yer almaktadırlar" dedi. Sezer,
Cumhuriyet’in niteliklerinin tartışmaya açılmasını amaçlayan
uğraşların, yararsız girişimler olmaktan öteye geçmeyeceğinin
anlaşılması gerektiğini dile getirirek, "Türk Ulusu, tarihsel ve
kültürel birikimine bundan sonra da sahip çıkacak, bu değerleri
yaşatacak, çağdaş bir ülke olmanın gereklerini ödünsüzce yerine
getirecektir. Geçmişte tüm sorunlarını inanç ve kararlılıkla aşan
Ulusumuzun Cumhuriyet felsefesine, kendisini var eden değerlere,
çağdaşlaşma ve aydınlanma hedefine bağlı kalarak, mutlu yarınlara
ulaşacağından kuşku duymuyoruz" diye konuştu.