Sezer Erdoğanı istemiyor!
Abone olTürkiye'de eşi türbanlı biri cumhurbaşkanı olabilir mi? Cumhurbaşkanı Sezer'e göre olamaz. İşte nedeni...
Milliyet gazetesinden Hasan Cemal'in Ankara değerlendirmeleri devam ediyor. Sezer'in konuşmasının şifrelerini çözen Cemal'a göre, Sezer Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasını istemiyor. İşte Cemal'a göre nedenleri...
---------------
Tuzak!
Türkiye'de eşi türbanlı biri cumhurbaşkanı olabilir mi? Cumhurbaşkanı Sezer'e göre olamaz. Çünkü o, Çankaya'yı türbana kapatmış durumda. Onun için de Tayyip Erdoğan başbakan olabilir ama cumhurbaşkanı olamaz, zira eşi türbanlı...
Böyle mi diyor?
Cumhurbaşkanı Sezer böyle demese de, böyle demeye getiriyor. Harp Akademileri Komutanlığı'nda geçen hafta yaptığı konuşmanın satır aralarında bana göre bu da yer alıyor.
Ne demiş Sayın Sezer?
Örneğin, inanç özgürlüğünün de laiklik adına bir yerde sınırlanabileceğini belirtmiş...
Sınırlanabilir mi? Sınırlanabiliyor.
Biri kalkıp diyebilir ki:
"Ben inancımı yalnız özel alanda değil, kamusal alanda da yaşamak istiyorum. Türbanımı her yerde takmak isterim."
Ama her yerde taktırmıyorlar.
Üniversitelerde yasak. Çankaya Köşkü'nde yasak. Yargıçlar türbanlı olamıyor. Devlet memuruna da yasak vesaire...
Demek ki kamu alanı nedir, önem kazanıyor burada. Nasıl tarif edilecek kamu alanı?
AKP seçimleri kazanıncaya kadar Çankaya Köşkü türbanlıya açıktı. Sayın Sezer bu yasağı Erdoğan başbakan olduktan sonra koydu. Çankaya'yı kamu alanı ilan etti.
Bir başkası da diyebilir ki:
"Ben İslami esasları sadece kendi hayatımda değil, kamu alanında da yaşamaktan yanayım. Zaten inancım da bunu emrediyor. Onun için devletin yasalarının da İslami esaslara uygun olmasını isterim."
Böyle diyebilir.
Ama bu laikliğe aykırı.
Olabilir. Bu bir bakış açısıdır, bir düşüncedir. Bir demokraside bu fikri de açıklayıp savunma özgürlüğü vardır.
Herkes için mi vardır?
Sanmıyorum.
Türkiye'de bazı sınırlamaları vardır, laikliğe aykırı düşünceleri savunmanın. Diyelim bir devlet memuru, bir imam, bir öğretmen kalkıp 'şeriat düzeni'ni açıktan savunamaz. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Çok özetle:
İnanç özgürlüğü sınırlanabilir. Bunun Batı demokrasilerinde de örnekleri vardır. Ancak, sınırların çerçevesini çizdiği alandır önemli olan.
Batı'da bu alan dar.
Bize gelince biraz fazla geniş.
Üniversite öğrencilerine uygulanan türban yasağı buna bir örnek. Örneğin Avrupa'da böyle bir yasak yok. Ben de bizim üniversitelerdeki bu yasağı öteden beri doğru bulmuyorum. Üniversiteye kadar gelmiş olan bir öğrenci, istiyorsa, inancının gereği olarak örtünebilir diye düşünüyorum.
Kamu alanı tarifinin fazlasıyla geniş tutulduğuna bir başka örnek de Çankaya Köşkü'ndeki türban yasağı.
Bir de şu var:
Eşi türbanlı bir siyaset adamı, örneğin Erdoğan, başbakan olduğu gibi cumhurbaşkanı da olabilir. Bir demokraside buna engel yoktur.
Cumhurbaşkanı olsun mu Erdoğan?
İlle de olsun demiyorum. Türkiye'de bu konunun istikrar açısından taşıdığı hassasiyeti bildiğim için de baştan beri uzlaşma deyip duruyorum.
Nasıl bir uzlaşma?
Cumhurbaşkanı Sezer'in konuşmasının satır araları okunduğunda bu açıdan bir uzlaşma yolu görülebiliyor mu?
Gördüğümü söyleyemem.
Köşeli ve katı bir konuşma.
Harp Akademileri'nde, komutanların önünde yapılmış bu konuşmayı siyaset meydanındaki "Çankaya savaşları"nın bir ürünü olarak görmek mümkün.
Şu da söylenebilir:
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuşmasıyla belki de, "Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın; eşi türbanlı biri de olmasın; hatta bir AKP'li de cumhurbaşkanı olmasın!" demek istiyor. Ya da "Son kale Çankaya'nın fethedilmesine karşıyız!" diye düşünenlerin, eski deyişle, hissiyatına tercüman oluyor.
Çankaya savaşları aslında iç içe oyunlardan oluşuyor. Sadece gelecek yıl bu zamanlar yapılacak cumhurbaşkanı seçiminden ibaret değil yani.
Bu hükümete erken seçim yaptırıp sonra Çankaya'nın yeni sahibini belirlemek de, genel seçimlerde AKP'yi tökezletmek de var bu savaşların stratejisi içinde...
Belki de yeniden bir siyah-beyaz Türkiye yaratılmak isteniyor. Yükselmekte olan terör dalgası da buna yardımcı oluyor. "Ya bizdensin, ya da onlardan, safını belli et!" zihniyeti körükleniyor bir başka deyişle...
Yeni bir 28 Şubat gibi.
Cumhurbaşkanı Sezer topa vurdu, inanç özgürlüğünün sınırlanabileceğini söyledi. Başbakan Erdoğan kaptı topu, "Ne yani, bu memlekette dindarlar siyaset yapamayacaklar mı?" diye şutunu attı. Çünkü biliyor, dindarlar-dinsizler tartışmasının seçim sandığında kendisine prim yazabileceğini...
Yine uçlarda mı oynayacağız?
Yani siyaset, siyah beyazlaşacak mı? Kutuplaşacak mı? Cephelere mi bölüneceğiz?
Belki de bu isteniyor.
Bu bir tuzak.
İnşallah ülkemiz bu tuzağa savrulmaz.
Hasan Cemal
Milliyet