Sezen Aksu masum değil
Abone olPerihan Mağden'e göre Sezen Aksu çok masum değil. Mağden, 24 yıllık Sezen Aksu-Hıncal Uluç dostluğuna ilişkin olarak hiçbir zaman kabul edemeyeceği noktaları yazdı.
Perihan Mağden, bugünkü yazısında "24 yıllık Sezen Aksu-Hıncal
Uluç dostluğunun gümbür gümbür yıkılışı"nı yakın plana aldı.
Yarım asrı aşkın dostlukta Sezen Aksu'nun çok masum olmadığını
savunan Mağden, tezini güçlendirmek için ilginç temellendirmelerde
bulundu:
Hınçlı dostlukların ötesinde
Öncelikle harikulade bir yazıydı. Sezen Aksu'nun Hıncal Uluç
yazısı. Betimlemeleri, analizleri, saptamaları filan her şeyi
inanılmaz derinlikli, incelikli ve yerindeydi de; beni en çok
annesinin lafı olduğunu söylediği: 'Zalime haddini bildirmek,
öksüze kaftan giydirmektir' deyişiyle vurdu. On ikimden.
Hatta bu lafın gaza getirişiyle, "Şu zalim'e de zalim demez miyim,
bu zalim'e de haddini bildirmez miyim" olduğumuzu ve handiyse son
haftamızı 'İntikam Soğuk Yenen 1,2,3 Yemektir Kulübü'nün tehlikeli
sularında zalimavcılığıyla filan geçirdiğimizi de, söyleyebiliriz.
Bile.
Ama nasıl illa da billa da her mevzuda anlamadığım hususlar
olacaksa, 24 yıllık dostluğun gümbür gümbür yıkılışı (ve bunun
kamuya açık yapılışı konusunda da) anlayamadığım yerler vardı.
Biz ki, basith gazete okurları olarak onca, ama onlarca yıl Zalim
Uluç'un: "Gecenin dördünde telefon geldi. Atladım Sezen'e gittim.
Yine yapmış yapacağını. Muh-te-şem bir besteydi,"vari yıkama
yağlama, gazlama, tanrıçalama yazıcıklarıyla, ne uzun bir zaman ve
ne istikrarlı bir Sezenleme bombardımanına tabi tutulduk. İçimiz
dışımız Minik Serçe'ye Methiyeleme oldu.
Oysa, bunca yılın sınırsız ve izansız PR'lama faaliyetleri
esnasında, meğer Sezen Aksu, Uluç'a: "Yapma Hıncalım, benim
hakkımda yazma Hıncalım," demekteymiş. Afacan Uluç da 'pişkinliğe'
vurarak: "A! olmaz ki, seni seviyorlar çılgın gibi. Ben şimdi
herkese habire geçirirken seni ağırlayıverince Sevgi ve Dostluk
Pınarı olmaktayım," diye mevzuyu geçiştiri geçiştirivermekteymiş.
İyi mi?
'Pişkinlik' nitelemesinin muhakkak Uluç açısından yetersiz kaldığı
mevkilerdeyiz.
Ama ısrarla hakkında yazmasını istemediğin 'arkadaşın' seni
böylesine yüzsüzce ve aleni kullanıyorsa, bilmem herhalde ben çok
ayarsızım, en çok dört hafta ila dört ay içinde, ya da
'bir/iki/üç/dört tamam/daha da katlanamam' dediğin gibi, kesip
atmaz mısın?
Türkiye'nin muhakkak en zeki kadınlarından biri 24 yıl boyunca
hangi muhabbetin ketenperesinden kurtulamaz da, bile bile/şüphelene
şüphelene taşır dostluk kisvesi altında bu kamburu sırtında -ben
mesela, cidden, anlayabilmiş değilim. Ama benim de sevdiğim bir laf
var: 'Tango iki kişiyle yapılır.'
Diyelim: daha geçen hafta Uluç, hınç'allığını yaptı ortaya ve
köşelemesinde Doruk Pamir'in muhteşem eseri Gökkafes'in içine
yapanların Oktay Ekinci ve Nurettin Sözen olduğunu iddia ediverdi!
(Süzer Majesty'de ağırlanması şerefine Çeşme'de.) Meğer o
Şehircilik Ayıbı, meğer o Mimarcılık Günahı, meğer o Postmodern
Hilkat 15 kat (on beş kat!) daha yüksek olacakmış da, Sözen'le
Ekinci engel olmuşlar.
En fazla 40-50 metre irtifa hakkı olan, Pera Bahçeleri adıyla
anılan bir arsaya 134 metrelik bir çirkinlik abidesi kakıyorsun ve
meğer eserlemenin 'Leonardo'sunun altın oranıyla oynuyormuşsun.'
Eski İstanbul efendim Topkapı önlerine yansırken, 'O incecik, nazlı
bina, o çağdaş mimari ile Osmanlı tarzının muhteşem uyumu', 'Eyfel
gibi simge olacakmış'mış İstanbul'a. (Uluç'un mısraları ile.)
Her nevi içine etmenin adının 'Osmanlı'yla günümüzün sentezi' diye
kakalanma gayretlerinin sakilliği filan bir yana; şehrin böylesine
estetiğine eden, eski şehrin hemen her tarafından da görüntüye
girerek siluet kirleten bir hilkatın suçunun, onu büyük (ve bence
yetersiz) mücadelelerle, 15 kat eksiltenlere kesilmesi! Sözen ve
Ekinci'nin suçlu ilan edilmesi!
İşte tipik Hıncal Uluç aklı! İşte tipik olaylara ve muhtelif zengin
sofralarına Hıncal Uluç yaklaşımı! Büyük Estet! Geçenlerde bir
yazısında da lamı cimi yok Türkçeyi en iyi kullanan adam olduğunu
ilan ve iddia etmekteydi! E tabii kardeşim, nasıl Gökkafes
ANAP'lılığın, kanunsuzluğun Eyfel'i olacak idiydi de, 15 kat
kısaltılıp güdük kaldıysa (yeterince sokamamışlar yani şehrin
bağrına) senin de Türkçen öylesine muhteşem. Ahmet Hamdi
Tanpınar!
Şimdi sen her hadiseye, her meseleye, her her her ama her şeye
şişenin dibinden bakan bir adamla böylesine etle tırnak olacaksın
(dile kolay yirmi küsur yıl boyunca) sonra da senin estetikçiye
gittiğini söyledi diye hastalığını bile bile, bu kadar
şaşıracaksın.
Acımasızlığına.
Hakikaten hastalığına Sezen Aksu'nun, bağrımdan üzüldüm. Bu ciddi
rahatsızlığın, 'ay yüz' etkisinden de bunca çekmiş olabilir.
Ama yüzüne vakti zamanında botoks yaptırmamış olmasını; bu kafada,
bu bilinçte olmasını, yurdumuzun her nevi 'botoks öncüsü' olmuş
bulunmamasını da, yazdığı tüm o bilgece, âşıkça, kadınca satırlara
hürmeten bin kere yeğlerdim. Aynen siyaseten yanlışçılığın
sadrazamı Uluç'la ilişkisini bunca uzatmamış olmasını, dilediğim
üzre. Elimde değil, böyle.
Yazı: Perihan Mağden
Kaynak: Radikal