Sezaryen Masum Değil
Abone olAnne ve Bebeği bekleyen riskler nelerdir? Neden öneriliyor? Neden tercih ediliyor?
Sezaryen ile doğumun son 30 yılda alarm verici boyutlara
ulaşması, bazı hastalıkların şaşırtıcı oranlarda artmasında önemli
faktör.
Türkiye dünyada en çok sezaryen yapılan ülkelerin içinde yer
alıyor. Bu ülkelerin çoğu da gelişmekte olan ülkeler.
ABD de dahil “gelişmiş ülkelerde” bile sezaryen
sırasında ölen annelerin sayısının doğal doğumda ölen annelerden
dört kat fazla olduğunu biliyor musunuz?
Yumurtadan çıkan yavru kuşlar, yumurtadan çıkabilmek için önce
kendilerine ufacık bir delik açıyor. Sonra o minik delikten sıkışa
sıkışa sürtünerek çıkmaya çalışıyor. Eğer kuşun yumurtadan daha
kolay çıkması için ona “yardım ederek” deliği büyütürseniz, kuş
kanatlarını geliştiremeden dünyaya geliyor. Ve uçamıyor. Sürtünme
ve zorluk kuşa kanatlarını kazandırıyor.
Bebeğin kendisinin doğmaya hazır olduğu zamandan önce
-doktora/anneye uygun tarihte- suni sancı ile başlatılan doğumun da
bedelleri var: Çocuğun bir boyutta “kanatlarının” oluşmasını
etkiliyor.
Doğum kanalında bebek doğmak için zorlu bir yolculuk
yaparken akciğerleri gelişimini tamamlıyor. Doğum sancıları, yani
rahim spazmları çocuğun bedeni üzerinde basınç (masaj) yaptığı için
gereklidir.
Hayatımızın başka hangi döneminde tepeden tırnağa aynı anda masaj
oluyoruz? Bu masaj, cildin bütününde sinir hücrelerini uyardığı
için bebek açısından çok önemlidir.
Sezaryen doğum, doğum sonrası depresyonu da
arttırıyor.
Doğumdan sonra üç ay boyunca depresif olan annelerin çocukları 10-
11 yaşına geldiğinde şiddet içeren davranışlar gösteriyor. Bu
çocukların sevgi kapasitesinde düşüklük oluyor, kendine ve
başkalarına zarar verme ve intihar eğilimleri, uyuşturucu kullanımı
ve depresyon artıyor.
Anne ile yavru arasındaki içgüdüsel sevgi bağı
kopuyor.
Epidural anestezi ve sezaryen ile doğan hayvanların yavrularıyla
hiçbir şekilde ilgilenmediğini biliyor musunuz?
Bu çok önemli bir bilgi.
İnsan annelerinin beyinlerinde hayvanlarda olmayan neokorteks yani
ön beyin olduğu için anne, sezaryenle de doğsa yavrularıyla
ilgileniyor ama yine de doğanın gerçeği şudur:
İnsan da bir memeli hayvandır. Memeli hayvanlar ile ortak olan “alt
beyni”nin güdümünde olan yavrusunu sevme ve bağlanma ‘kapasitesi’
diğer memeli annelerle ortaktır. Yani annenin de bebeğin de
“içgüdüsel” sevme yetisinde azalma olması kaçınılmazdır.
Memeli hayvanlar “sevmiş gibi “ yapmıyor. Onlar doğal olanı
biliyor; toplumsal şartlanmaların “çocuk doğurmalıyım, zamanı
geldi”, “her kadın evliyse anne olmalıdır”, “ailem torun bekliyor”,
“bir çocuğum olsun onunla oyalanırım”, “yaşlılığımda bana bakar”,
“çocuğumla sevgi açlığımı gideririm” türü beklentileri ve görevleri
değil.
Anne sevgisi ile doğum sancısı arasında bir bağ olduğu da
biliniyor. Çünkü doğal doğumda hem bebek hem anne aralarında bağ
oluşturan “sevgi kokteyli” oksitosin hormonu salgılıyor ve annenin
süt üretiminde gerekli olan prolaktin hormonunda bir artış
oluyor.
Annede de bebekte de sevme kapasitesi artıyor. Bu sevme kapasitesi
ilerideki yıllara yansıyor… ve kişinin hayat seçimlerini
belirliyor.
Dr. Odent, bebeği ağaç meyvesine benzetiyor. “ Bir ağacın meyveleri
aynı zamanda olgunlaşmaz. Erken koparılan meyve lezzetsiz olur ve
çabucak çürür. Bebek de öyle. Bazı bebekler doğmaya hazır olmak
için daha uzun zamana ihtiyaç duyar. Sezaryende gün önceden
belirlenir. Haftalara göre hesaplanan doğum tarihinde bebek
doğmamışsa çocuk zorla doğurtulur” diyor.
Her vajinal doğum doğal doğum değildir!
Bir doğumda kesik atılıyorsa, forseps, epidural, suni sancı
ilaçları kullanılıyorsa, o doğum doğal doğum olmaktan çıkmaktadır.
Bu saydıklarımız çoğu doktorun iddia ettiği gibi zararsız şeyler
değildir. Anne için de bebek için de hem kısa hem uzun vadeli yan
etkileri vardır.
Her dört bebekten birinin sezaryenle doğduğu bugünkü
dünyada Türkiye en çok sezaryen ameliyatlarının yapıldığı
ülkelerden biridir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yüzde 15’i geçmesin
dediği sezaryen oranı bazı özel hastanelerde yüzde 90’ı geçiyor,
kamudaki oran da yüzde 40’tan aşağı değil.
Bilimsel çalışmalar normal doğumun daha sağlıklı olduğunu
gösteriyor ama buna rağmen artık pek çok kişi, özellikle de genç
anne adayları, daha kolay ve risksiz olduğunu zannederek sezaryeni
tercih ediyor. Oysa bu durum bilinçsizliğin, bilgisizliğin
sonucudur. Annenin ve/veya bebeğin sağlığının tehlikeye girdiği
anda bir “kurtarma ameliyatı“ olarak mükemmel bir yöntem olan
sezaryenin gereksiz yere yapıldığında hangi riskleri beraberinde
getirdiği ne yazık ki anne adayları tarafından bilinmemektedir.
Sorun sadece ameliyattan kaynaklanan riskler değildir; anne ve
bebeğin doğal doğum sürecini yaşamalarının ikisinin de sonraki
hayatını ve ilişkilerini pozitif etkilediği artık araştırmalarla
kanıtlanmıştır. Örneğin, anne sevgisi ile doğum sancısı arasında
bir bağ olduğu, normal doğum sırasında “sevgi kokteyli” oksitosin
hormonunun salgılandığı artık biliniyor...
Bu kitapta yanıt alacağınız sorulardan bazıları
şunlar:
Bir kurtarma ameliyatı olan sezaryen nasıl “normal” ve “güvenli”
doğum haline geldi?
Sezaryen neden bazı ülkelerde yüzde 10’un altındayken,
diğerlerinde yüzde 50’yi aştı?
Sezaryenle doğan bebek ilk hangi mikroplarla karşılaşır?
Sezaryenden sonra emzirmek kolay mıdır?
Sezaryenin çocuğun psikolojik/fiziksel sağlığıyla ilgili uzun
vadeli tehlikeleri nelerdir?
Vajinal doğum olmadığında anne ve bebek neler
kaybeder?
Acil sezaryen ve isteğe bağlı sezaryene nasıl yaklaşılmalıdır?
Sezaryenin beynin büyüme sürecindeki etkileri
nedir?
İnsanlık sezaryenle varlığını sürdürebilir mi?
Suda doğum ve ev doğumu alanında devrim niteliğinde uygulamalar
yapan hümanist doktor Prof. Michel Odent’in bu kitabı sezaryen
konusunda yeni bir dönemi başlatmıştır.
Zengin bilgilerinin yanı sıra çarpıcı değerlendirmelerinden ve
eleştirilerinden sadece doktorlar veya anne adayları değil doğumla
ilgili olan, ailesine yeni bir üyenin katılmasını bekleyen herkes
yararlanacaktır…